Frankfurter Allgemeine Zeitung'da Bonn'da düzenlenen Dünya İklim Konferansı'nda kömür enerjsinden vazgeçilmesi için oluşturulan Kömür Sonrası Enerji Küresel İttifakı ele alınıyor:
"Şimdi bir zamanlar altın değerinde görülen kahverengi ve siyah zehirden yeterince hızlı bir şekilde vazgeçmeyen ülkelerin üzerindeki baskı artacak. Ancak yapılan açıklamalar da biraz anlamsız kalıyor, zira bu 20 ülkenin elektrik üretiminde kömürün payı oldukça az. Bu hareket aslında üç ülkeyi hedefliyor: Başkan Trump yönetiminde kömüre yeniden parlak bir dönem yaşatmaya çalışan ABD'yi, bu konferansı düzenleyenler arasında bulunan ve hâlâ kömürdeki payını yüzde 40 ile sınırlandırmakta zorlanan Almanya’yı ve 2018 yılında İklim Konferansı’na ev sahipliği yapacak olan ve kömürden vazgeçmeyen Polonya'yı. Bunun diplomatik açıdan akıllıca olup olmadığı ise başka bir tartışmanın konusu.”
Ulm’da yayımlanan Südwest Presse’deki yorumda iklim politikasında Almanya’nın üstlenmesi gereken öncü role dikkat çekiliyor:
"Hükümetlerin, çevre, sağlık ve ekonominin hatırına ikinci sanayi devrimini büyük bir çoşkuyla hayata geçirmesi gerekiyor. Bu, Çin gibi otoriter rejimlerde demokratik rejimlere kıyasla daha kolay. Eğer Çin yenilenebilir enerjilerin ve elektrikli araçların yaygınlaştırılmasında sanayileşmiş bütün ülkeleri geride bırakır ve fosil yakıtlara hoşçakal demeye istekli olduğunu gösteren bir plan sunarsa, müstakbel koalisyon ortaklarında tehlike çanlarının çalması gerekiyor. Kim rekabet edebilecek düzeyde olmayı istiyorsa, eski teknolojilere saplanıp kalmaması gerekiyor. Aksi takdirde fırsatı kaçırır.”
Koblenz'de yayımlanan Rhein-Zeitung'da Almanya'nın kömür enerjisinden neden vazgeçmekte zorlandığı irdeleniyor:
"Almanya'da insanlar nükleer enerji santrali istemiyor. Bu nedenle de diğer sanayileşmiş ülkelere kıyasla Almanya için kömürden vazgeçmek oldukça zor. Ancak nükleer enerjiden vazgeçilmesi, alınan cesur siyasi bir kararın katalizör etkisi yarattığını gösterdi. Almanya eskiden güneş enerjisi alanında en yenilikçi ülkeydi. Berlin'e yönelik biraz siyasi baskı uygulanması, duraksayan enerji dönüşümüne yeniden canlılık getirmesi açısında iyi olurdu.”
Berliner Morgenpost gazetesinde Alman elektronik devi Siemens'in dünya çapında personel sayısını yaklaşık 7 bin azaltacağını duyurmasına ilişkin şu satırlar göze çarpıyor:
"Siemens gibi çok iyi kazanan bir şirketin işten çıkartma yöntemine başvurmayı istemesi, Berlin'dekilerin yanı sıra tüm çalışanlar için bir tehlike işareti olarak görülmesi gerekiyor. İyi bir hizmet ve şirketin kazancı artık güvenilir bir iş için yeterli değil. Genç yaşlarda Siemens'te işe başlayıp, oradan emekli olma dönemi artık geride kaldı. Bu zaten soyut olarak bilinen bir gerçek. Şimdi binlerce aile bu gerçeğin ne olduğunu görmüş oldu. Siemens'in yöneticisi Joe Kaeser'in ‘dayanışma' sözü, onların kulaklarında alay gibi tınlamış olmalı. Aynı zamanda yönetim çalışanlarla işbirliğini feshederek, çok uzun zamandan beri süregelen bir şirket kültürüne de veda etmiş oldu.”
JD/MK
© Deutsche Welle Türkçe