Frankfurter Allgemeine Zeitung Donald Trump'ın Suudi Arabistan politikasını sadece "ne kazanırım" düşüncesine dayandırdığını dile getiriyor:
"Donald Trump Cemal Kaşıkçı cinayetinden yararlanıp, tutarlı çıkar politikasının mucidi olmak istiyordu. Ama tam bu noktada başarılı olamadı. Suudilerin petrol fiyatından ticarete kadar her alanda oyun kurallarını belirleme üstünlüğüne sahip olduklarını söylemesinin, Trump’ın "önce Amerika'sıyla" ne ilgisi olabilir? Trump’ın özelliği, gözlerini sadece sonunda Amerika’nın ne kazanacağına dikmesi değil, bunu yaparken bakış açısını son derece daraltmasıdır."
Frankenpost gazetesi Donald Trump'ın ekonomik çıkar uğruna ABD'nin ahlaki değerlerini bile gözden çıkarmaya hazır olduğunu belirttiği yorumunu şöyle sürdürüyor:
"ABD Başkanı Riyad'ın terör ve İran'daki Mollalar rejimiyle mücadeledeki önemli bir payı olduğunu söylüyor. Biraz geriye gidip, geçmişi hatırlamakta fayda olacaktır. Amerikalılar İran Şah'ı Rıza Pehlevi'yi silahlandırıp halkın nefretini körüklemişler ve bu nefret Ayetullah Humeyni'nin korku ve dehşet saçıp, nükleer bombası geliştirmeye çalışan rejimi kurmasına vesile olmuştu. Hırs beyni köreltir. Paranın gözünü kamaştırdığı Trump'ın Suudilerle iş yapabilmek için ahlaki değerleri elinin tersiyle itmesi, geleceği göremediğine delalet eder. Riyad'daki muhtemel bir darbede kaybeden ABD olur."
Die Welt gazetesi Avrupa Birliği (AB) ile İtalya arasındaki bütçe anlaşmazlığına şu satırları ayırmış:
"Harcamaları kısıp azar azar borçları ödemek için zamanın doğru olmadığına onlarca haklı gerekçe gösterilebilir. Haklı nedenler her yerde ve her zaman bulunabilir. Şimdi olduğu gibi. Gerçi AB Komisyonu İtalya'nın etkili cezaya çarptırılabilmesinin yolunu açmış bulunuyor. Ancak İtalya'nın popülist hükümetini destekleyenler de yok değil. Roma'ya hak verenler arasında Alman uzmanlar da bulunuyor. İtalya'ya daha fazla hareket serbestisi tanımak gerektiği, sadece tasarrufa odaklanmanın zararlı olacağı ve yapısal reformların ödüllendirilmeyi hak ettiği söyleniyor. Sorun popülist hükümetin el attığı reformların yanlış olmasından kaynaklanıyor. Yüzde 35'i bulan gençler arasındaki işsizliğin suçunu tasarruf politikasında aramak kadar bu oranın daha fazla borçlanarak azaltılabileceğini sanmak doğru değildir. İstikrar paktı kurallarının tavsiye niteliği taşıdığını savunan Almanya ve Fransa'nın yüzyılın başlarında paktı sulandırmaları birkaç yıl sonra Euro krizine yol açmıştı. İtalya'nın geri adım atmaması aynı zamanda para birliğinin bağlayıcı kurallara kavuşturulması için de değerlendirilmesi gereken önemli bir fırsattır."
Tagesspiegel gazetesinin yorumunda ortak kuralların dışına çıkılmasının Avrupa'nın bütünleşmesini tehlikeye atabileceği belirtiliyor:
"AB'nin üye ülkeler arasındaki işbirliğini derinleştirme yolundaki çabaları ağır darbe alacaktır. Bu ortamda Berlin, Paris ve Madrid hükümetleri ortak işsizlik ve banka mevduat sigortasıyla ortak Avrupa Birliği bütçesine kolay onay vermezler. Anlaşmalara kulak asmayıp, bu tutumuyla seçmen nezdinde puan toplamaya da çalışan hükümetler var oldukça hiçbir politikacı entegrasyonun derinleştirilmesine halkın anlayış göstermesini bekleyemez."
DW,afp,dpa/AG, GA
© Deutsche Welle Türkçe