Fehmi Koru*
Bazıları olana şimdiden ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ adını taktı; henüz sıcak çatışmalar yalnızca iki bağımsız ülke arasında geçtiği için ‘savaş’ sözcüğünün önüne ‘dünya’ sıfatını eklemek bana pek doğru gelmiyor.
Ancak Rusya’nın Ukrayna komşusunu askerler göndererek işgale kalkışması, bunun için 60 km tutan kalabalık bir tank konvoyunu ülkeye göndermesi, onların da havadan ve karadan saldırılarda ölümcül silahlar kullanarak karşılarına çıkan çoğu sivil insanları öldürmesine hiç tereddütsüz ‘savaş’ diyebiliyorum.
Bugün bir haftasını dolduracak olan çatışmalar elbette ‘savaş’ olarak tarihe geçecek.
Önemli mi? Önemli tabii… ‘Savaş’ ise, olan biten için ‘savaş hukuku’ uygulanacaktır.
İşgalci Rusya daha ilk gününden başlayarak askeri harekatı sırasında savaş hukukuna uymuyor.
Sonunda arzu ettiği hedefe varsa, Ukrayna’yı istila edip mevcut hükümeti ve seçimle iş başına gelmiş cumhurbaşkanını devirerek bunların yerlerine kendisine tabi olmaya hazır insanları getirse bile, bu başarısı Rusya ile lideri Vladimir Putin’i ‘savaş hukuku’na aykırı davrandıkları için yargılanmaktan kurtaramaz.
Nitekim uluslararası ceza mahkemeleri konunun üstüne düştü bile.
Meydana gelen çatışmacı ortama ‘savaş’ teşhisi koymak, savaşan taraflardan işgalci olana hukuka uygun davranmadığı için ‘suçlu’ sıfatını uygun görmek, içimizden bazılarını nedense rahatsız ediyor.
Reklam
Rahatsızlığın sebebi, şimdiye kadar meydana gelmiş bugünkünü andıran çatışmacı ortamlarda suçlanmayı hak eden ülke ile onu suçlayanlar arasında yer almasına alışılmış ülkenin yer değiştirmiş olmaları…
Uluslararası hukuka aykırı davranışları yüzünden hep eleştirilen ABD bu defa suçlayan safta; buna karşılık, suçlanan ise, benzer olaylarda onu suçlayanlar arasında bulunduğunu bildiğimiz Rusya…
Yer değişmesine aldırmayanlar çıkabiliyor işte.
Onlar yine ABD’yi suçlamaya devam ediyorlar…
ABD’nin geçmişte -hatta bir ölçüde günümüzde de- üzerine vazife olmayan uluslararası ihtilaflarda yanlış tarafı tutması, dahası elindeki en gelişmiş silahları orantısız güç sergileyerek kullanması ve çok sayıda insanın ölümüne yol açması eleştirilmeyi fazlasıyla hak ediyor.
‘Emperyalist’ aranıyorsa, ABD ile aranan örnek bulunmuştur.
İyi de, Rusya’nın birbiri ardına yaptığı ne?
Bağımsız ülkelere tebelleş oluyor, askerlerini en can alıcı silahlarla donatıp sınırları dışına gönderiyor, onlar da gerekli gereksiz ateş açarak insan öldürmüyor mu?
Rus askerlerinin Suriye’de, paralı askerlerinin Libya’da işi ne?
Gürcistan’ın bir bölgesini işgal etmesine, Kırım’ı ilhakına, topraklarından iki devlet çıkartması yetmemiş gibi Ukrayna’ya binlerce tank göndermesine ve ülke üzerine yağdırdığı asker-sivil ayırmayan füzelerle can almasına ne diyeceğiz?
Üstelik Çarlık Rusyası’nın sınırlarından hareketle oluşturduğu hülyalarını, Putin’in bizzat kendisi, kameralar karşısında dünya kamuoyuyla paylaştı.
“Bir bizim topraklarımızda gözü yok” demeyi çok isterdim, ancak Osmanlı’yı Karadeniz’de durduranın kendi ataları olduğunu da ileri sürdü Putin…
Ağzında bir şeyler gevelediği belli…
Neresi haklı şimdi Ukrayna’da olup bitenlerin?
Ukrayna bugüne kadar bağımsız bir ülke olarak geldi. Savaş sırasında, halkının canlarını feda edebilecek kadar ‘vatan’ kavramı etrafında birlik olabildiği görüldü. Her bağımsız ülke gibi, Ukrayna da, seçilmiş yöneticileri eliyle, onların uygun gördükleri uluslararası örgütlere girme hakkında sahiptir.
NATO’ya veya AB’ye üye olmak istenmesi neden Rusya için ‘tehdit’ teşkil ediyor?
Sınırdaş oldukları için mi?
Türkiye de Rusya ile sınırdaş; bu durumda bugün olmasa bile ileride, bizim ülkemize de “NATO’dan çıkın, AB’ye üye olmaya çalışmayın” demesini mi bekleyeceğiz Rusya’nın?
Ya da, Ukrayna’nın topraklarından kışkırtarak iki devlet çıkarıp onları ‘bağımsız’ devletler olarak tanıdığı gibi, tehdit algısında bulunduğu veya liderine kızdığı başka komşu ülkeler için de aynı yola başvurmasını hoş karşılamamız mı gerekiyor?
Putin ülkesinin nihai sınırlarını nereye kadar uzatıyor?
Çarlık dönemlerinde Rus ordularının doğudan Erzurum’a, batıdan da İstanbul/Yeşilköy’e kadar ilerleyip zar zor durdurulabildiği, Sovyetler’in İkinci Dünya Savaşı sonrasında kazandığı özgüveni ilk bizim ülkemiz üzerinde kullanmaya kalkıştığı, Kars ve Ardahan’ı topraklarına katma talebinde bulunduğu biliniyor.
Acaba Çarlık dönemleri Rusyası’na özlem, işi, bu geçmişin kötü hatıralarını hortlatmaya kadar vardırır mı?
Ne de olsa, altında imzası bulunan bir kararnameyle, Rusya’da liderlik makamında kalma süresini 2036’ya kadar uzatabilme imkanını kendi kendisine tanıdı Putin… 2036’ya kadar geçecek önümüzdeki 15 yılı yeni Ukrayna örneklerini izleyerek ve sıra ülkemize ne zaman gelecek diye bekleyerek mi geçireceğiz?
Hangi akılla suçlu ve onun ileriye dönük niyetleri gözlerden saklanmak isteniyor?
ABD emperyalist mi? Hiç kuşku yok…
Peki ya Rusya?
Ayıp oluyor arkadaşlar…
*Bu yazı fehmikoru.com adresinden aynen alınmıştır.