* Fehmi Koru
Biz önümüzdeki döneme ‘Türkiye Yüzyılı’ adını taktık; yerindedir. 1923 yılında sahip olunan Cumhuriyet bu yıl 100 yaşını doldurmuş oluyor ve önümüzdeki dönem bu anlamda Türkiye için yeni bir yüzyıl.
Adı konulmamış bir 100 yılı da ben 21. yüzyıl için çoktandır belirledim: ‘Kadın yüzyılı’ içinde bulunuyoruz.
Düşünün diye kısaca özetliyorum: Bundan 100 yıl önce pek çok ülkede kadınlar bırakın siyasi hayatta önemli mevkilere gelmeyi, oy kullanma hakkından bile mahrumdular. Üniversiteler öğretim üyesi ve öğrenci olarak erkek ağırlıklıydı. İş dünyasında kadın iş sahibine, üst düzey yöneticiye rastlanmazdı. Gazetelerde tek tük kadın meslektaş çalışır ve hiçbiri en tepe noktaya gelmeyi aklından geçirmezdi.
Yalnızca bizde böyle değildi, dünyada da böyleydi.
Şimdi öyle mi ya: Avrupa’da pek çok ülkede kadın başbakan var. Bazı ülkelerin hükümetlerinde erkekten çok kadın bakan yer alıyor. Eskiden işadamı, bilimadamı demeye alışmış diller ve kalemler şimdilerde iş insanı ve bilim insanı sıfatlarına ayarlı. Gazetelerde ve ekranlarda kadın muhabir, yorumcular ön planda.
Dünyada böyle ama bizde de durum farklı değil.
İçinde bulunduğumuz 21. yüzyıl hiç kuşkusuz ‘kadın yüzyılı’ olarak tarihte yerini alacak.
Eskiden olsa dünyanın öndegelen liderleri ile mülakata her TV kanalı en parlak mensubunu gönderirdi ve o kişi büyük ihtimalle erkek olurdu. Artık durum farklı. Liderler çoktandır kadın gazetecilerin sorularına cevap vermek zorunda kalıyorlar.
New York’a kadar gitmişken, her lider, dünyaya sadece BM kürsüsünden hitap etmekle yetinmiyor, ayrıca Amerikan televizyonları aracılığıyla da dünya kamuoylarını etkilemeye çalışıyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da, bu yıl, hem BM kürsüsünden önemli mesajlar verdi, hem de PBS televizyonuna çıktı.
PBS kamusal yayın yapan bir kanaldır. Sahibi izleyicileridir. Her yıl teberru kampanyası açar PBS, bu arada nitelikli yayının devamı için zengin vakıflar da kanalı destekler.
İyi bir izleyici kitlesi vardır PBS’in…
Erdoğan’ı PBS adına ağırlayan Amna Nawaz kanalın ana haber sunucusu.
ABD’de doğmuş, ama tanınmış bir aileden Pakistan asıllı bir gazeteci Amna Hanım…
Bizim medya PBS mensubu gazeteci ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında bir soru yüzünden sorun çıktığını haberleştiriyor. Yaşanana “İkinci One Minute olayı” yakıştırması yapan da var.
Bu defa anlaşılan mülakat terk edilmemiş, bir tersleşme olmuş sadece.
Amna Nawaz, “Sedef Kabaş, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ı susturmaya mı çalışıyorsunuz?” sorusunu yöneltince, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kişilerle ilgili sürecin yargı tarafından yürütüldüğünü söylemiş, sözünün kesilmek istenmesine de tepki vermiş…
“Kesmeye hakkın yok, saygı duyacaksın, yargının verdiği karara saygı duyacaksın” tepkisini…
Mülakatı evlerinde izleyen Amerikalılar bu tepkiye hayli şaşırmışlardır.
Türkiye’ye “İkinci One Minute olayı” olarak takdim edilen yayın, ABD’de Türkiye ile ilgili zaten var olan olumsuz algının biraz daha derinleşmesine yaramıştır.
Çoktan unutulduğu için, bizde, karşısında kim olursa olsun, gazetecinin görevinin sorulması gerekenleri muhatabına yöneltmek ve cevabı alıncaya kadar da onu devam sorularına maruz bırakmak olduğu hatırlanmıyor.
Uslu gazetecilik hiç değilse yarım yüzyıldır yerini sorgulayıcı üslupla yapılan bir anlayışa bıraktı.
Joe Biden de sıkıştırılıyor ekranlarda, Donald Trump’ı da az kızdırmadı sunucular…
Davos’ta en kalabalığı 100 kişilik bir ortamda iki lider arasında geçen sözlü takışma fazla yaygınlık kazanmaz, iki taraf da orada geçenleri kendine yontabilir; ancak kamu yararına yayınlar yapan bir kanalda gazeteci ile devlet yetkilisi arasında tepkili geçen bir mülakat dünyanın dört bir tarafında ilgi çeker…
Amerikalı izleyicilerin o görüntülerden nasıl etkilendiği önemli bence.
Gazetecinin kadın olması olumsuz etkiyi artıran bir unsur.
Hatta Müslüman bir gazeteci oluşu da…
O isimleri hayatlarında işitmemiş olan yabancılar ”Bu işte bir iş var” diye düşünmeye başlamışlarsa şaşırmamak gerekir.
BM’ye katılım ziyaretleri, her ülkede olduğu gibi bizde de, aylar öncesinden planlanır. Böyle bir sorunun gelebileceği kolayca öngörülebilirdi. Herhalde öngörülmüş ve böyle kurgulanmış değildir.
Keşke ‘kadın yüzyılı’ içerisindeyken böyle bir olay hiç yaşanmasaydı.