Fehmi Koru*
“Türkiye’nin milli çıkarlarına yönelik her türlü tehdit ve güvenlik riskine karşı uluslararası hukuk çerçevesinde her türlü tedbiri almak, Libya’daki gayrimeşru silahlı gruplar ile terör örgütleri tarafından Türkiye’nin Libya’daki menfaatlerine yönelebilecek saldırıları bertaraf etmek, kitlesel göç gibi diğer muhtemel risklere karşı güvenliğin idame ettirilmesini sağlamak, Libya halkının ihtiyacı olan insani yardımları ulaştırmak, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti tarafından talep edilen desteği sağlamak, bu süreç sonrasında meydana gelebilecek gelişmeler istikametinde Türkiye’nin yüksek menfaatlerini etkili bir şekilde korumak ve kollamak, gelişmelerin seyrine göre ileride telafisi güç bir durumla karşılaşmamak için süratli ve dinamik bir politika izlenmesine yardımcı olmak üzere hudut, şümul, miktar ve zamanı Cumhurbaşkanınca takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerektiği takdirde Türkiye sınırları dışında harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi, bu kuvvetlerin Cumhurbaşkanının belirleyeceği esaslara göre kullanılması ile risk ve tehditlerin giderilmesi için her türlü tedbirin alınması ve bunlara imkân sağlayacak düzenlemelerin Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca bir yıl süreyle izin verilmesi hususunda gereğini bilgilerinize sunarım.”
Yukarıdaki uzun paragraf bugün Meclis’te okunup oylanacak Libya’ya asker gönderme amaçlı tezkerenin sonuç bölümü. Böylece Türkiye, Suriye’den sonra, çatışmalar yaşanan yeni bir ülkede daha askerleriyle ispat-ı vücut edecek.
İktidar cephesinin Meclis’te yeterinden fazla milletvekili bulunduğu ve bu oylama için salt çoğunluk yettiği için tezkerenin başına 1 Mart 2003’te yaşandığına benzer bir akıbetin gelmesi mümkün gözükmüyor.
Hatta şimdikine benzer kritik konularda CHP de -içine sinmese bile- iktidara destek verebildiğinden, hiç belli olmaz, bu tezkerenin oylamasında tarihi bir rekor bile kırılabilir.
Konuya askeri ve uluslararası ilişkiler açısından yaklaşabilecek uzmanlıkta oldukları bilinen isimlerin neredeyse bütünü girişime pek de olumlu yaklaşmıyor. Libya’nın Türkiye’den uzaklığı ve havadan müdahalenin imkansızlığı gibi stratejik yönler yanında Türkiye’nin kendine yakın hissettiği ülkelerle ters cephelere düşeceği gibi pratik gerekçeler de kullanılıyor.
Türkiye’nin askerlerini yardımına göndereceği Trablus’taki hükümeti devirmek için oluşmuş ve ülkenin büyük bölümüne hakim hale gelmiş olan Libya Ulusal Ordusu’nun (LUO) en büyük destekçisi Rusya; yalnızca silah ve mühimmat desteği vermekle yetinmiyor Moskova, Wagner adlı kurumun Rus paralı askerleri de LUO yanında savaşıyorlar…
Ayrıca bir dizi başka ülke de merkezi hükümeti tanımıyor ve LUO’nun Trablus’u da alıp ülkenin bütününe hakim hale gelmesi için her bakımdan yardımcı oluyor.
Dengesiz bir durum var Libya’da.
Ben Libya’dayken…
Kişisel bir gözlemimi de paylaşmamda yarar var.
Birkaç yıl önce yolum Libya’ya da düşmüştü. Trablus’ta iki gün geçirdim. Meclis’i ziyaret ettim, Başbakanlık’a gittim, bu arada o günlerde orada yapılan bir toplantı vesilesiyle ülkede etkili bilinen isimleri de yakından görmem mümkün oldu.
Trablus’ta çeşitli ülkelerde de varlığı bilinen uluslararası bir Türk markasına ait otelde kaldım.
Otelin iki katı silahlı milisler tarafından işgal edilmişti. İşgalci milisler bizim oteli Trablus’taki öteki silahlı milis güçlere karşı koruma görevini kendiliklerinden gönüllü olarak ve otel yönetimine sorma ihtiyacı bile duymadan üstlenmişlerdi.
Yalnız Rixos Oteli değil, ülkenin başkentinde hemen her önemli kurum, bina ve otel Kaddafi’nin devrilmesi sonrasında Libya’ya sokulan silahlarla donanmış birbirlerine rakip milis güçleri tarafından, koruma bahanesiyle, işgal altında tutulmaktaydı.
Siyasi hayat, hükümet, değişik bakanlıklar aslında farklı çıkarları temsil eden, aşiret yapılarına göre organize olmuş silahlı birimlerin rehinesi durumundaydı.
Ziyaretim üzerinden geçen beş-altı yıl içerisinde Libya’daki durumun fazla değiştiğini sanmıyorum.
Türkiye’nin Trablus Büyükelçiliği diplomatları ülkedeki durumu günü gününe Ankara’ya rapor etmekteydiler.
Endişem şu: Libya’ya gönderilecek Türk askerlerinin, LUO ordusundan başka, konuşlanacakları bölgedeki yerel silahlı güçlerin de tehdidi altına düşebilme ihtimali var.
Sorumluluk büyük
Paylaştığım bu gözlemden hareketle konuya ilişkin söyleyebileceğim temel nokta, Libya’nın bugünkü durumuyla Türkiye’nin düzenli ordusundan askerlerini gönderebileceği en son ülke olduğu kanaatimdir.
Rusya’nın paralı askerlerinden oluşan Wagner’i biliniyor zaten; Libya üzerinde hesabı olan başka ülkeler de, çarpışan taraflara destek çıkmaları gerektiğinde, oraya ordusunu göndermek yerine, tuttukları tarafı üste çıkarmada işe yarayacağını düşündükleri başka unsurları devreye sokuyorlar.
Bugün oylanacak tezkerede Libya konusunda ne yapılacaksa hepsinin “Cumhurbaşkanı tarafından belirlenecek esaslara göre” yapılacağı özellikle ve birkaç kez belirtiliyor.
Ciddi bir sorumluluk söz konusu ve o sorumluluk bütünüyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yükleniyor.
Siyaseten de üzerinde bayağı düşünülmesi gereken bir konu bugün Meclis’te görüşülecek olan tezkere…
İktidar cephesini oluşturan AK Parti ile MHP’nin, hem parti olarak ve hem de Meclis’teki milletvekili grupları olarak, nedense aceleye getirilmiş bu konuyu etraflıca düşünmelerinde yarar görürüm.
Yine de kendileri bilirler.
*Bu yazı fehmikoru.com'dan alınmıştır.