*Fehmi Koru
‘Waldo, sen neden burada değilsin?’ İsmet Özel’in bir kitabının adıdır.
Kitaba ad olan söz, Amerika’nın önde gelen iki filozofu –Henry David Thoreau ile Ralph Waldo Emerson– arasında geçen bir mükalemenin bir bölümüdür.
İkili arasındaki konuşma, söylentiye göre, 1846 yılının Temmuz ayında geçmiştir.
Thoreau köleliğe veya Meksika ile savaşa karşı çıktığından yaşadığı eyaletin uyguladığı vergiyi protesto konusu yaparak ödememiş, o sebeple hapse düşmüştür. Waldo Emerson da dostunu cezaevinde ziyarete gitmiş ve karşı karşıya geldiklerinde David Thoreau’ya “David, neden buradasın?” sorusunu yöneltmiş olmalı.
Öyle olmalı ki, o gün bugündür, bütün özgürlükçü çevreler tarafından tekrarlanan -ve İsmet Özel’in de kitabına ad olarak seçtiği- o ünlü cümle dillerde dolaşmakta.
“Waldo sen neden burada değilsin?” cümlesi…
Günlerdir o karşılıklı atışmayı zihnimde taşıyorum.
“Neden burada değilsin?” cevabını da, “Sen neden buradasın?” sorusunu da…
Soruları kafama takmamın sebebi, milletvekili aday listeleri açıklandıktan sonra sağdan-soldan bazı isimlere yönelik benzer sorular yöneltilmesi…
Vaktiyle AK Parti’de bulunurken bakanlık görevi üstlenmiş bir isme, ‘sol’ cenahtan, “Bu kişi neden CHP listesinde?” itirazı gelirken, ‘sağ’ sayılabilecek iktidarın itibar ettiği yazar ve yorumculardan bazıları da, Saadet, DEVA ve Gelecek partilerine mensup isimlerin CHP’den aday olmalarını yadırgayan bir tavır içerisindeler.
“CHP’de ne işiniz var?” diye soran sorana…
Aslında itirazlarının yerinde olmadığını en iyi yine kendilerini ‘sol’ sayan kesim biliyor.
CHP sözcüleri ve CHP’nin itibar ettiği kalemler ile yorumcular, ‘cumhurbaşkanı hükümet sistemi’ sonrası iyice gün ışığına çıkan ‘tek adam’ görüntüsüne ver yansın ediyorlar. Yönelttikleri haklı eleştiriler bu yüzden tek tek bakanlara değil. Yeni sisteme geçilme öncesini de kapsayacak şekilde, bakanların emir ve talimatlara uymaktan öte bir işlevleri bulunmadığı bilindiği için bu böyle.
Hazine ve maliye bakanı Nureddin Nebati eleştiriliyor mu günümüzde? Gördüğüm kadarıyla hayır. Muhalefet onun ağzından çıkanları mizahi açından zengin bir malzeme olarak değerlendiriyor belki, ancak uyguladığı politikaların bakanın kişisel tercihi olmadığı belli. Böyle bir durumda neden çeneler bakanı eleştirmekle yorulsun ki?
Aynı durum vaktiyle AK Parti içerisinde bulunup şimdilerde muhalefet saflarına geçmiş eski AK Partililer için de geçerli.
Onlar bir vakte kadar yürüttükleri görevleri bıraktılar veya bıraktırıldılar ve sonrasında yıllarca emek verdikleri siyasi zemini terk ederek muhalefet saflarına katıldılar.
CHP’liler ve CHP’nin itibar ettiği yorumcuların onlara eleştiri yönetmek yerine takdirlerini sunmaları gerekmez mi?
Muhafazakar diye bilinen AK Parti seçmeninden de oy almayı düşünüyorsa CHP’liler, destekledikleri parti %25 çıtasına takılmışlığını ittifak sayesinde kırmayı amaçlamışken CHP’nin itibar ettiği yorumcular, muhafazakar seçmenlerin oy veregeldikleri partiden tanıdıkları isimleri listesinde gördüklerinde, seçim pusulasındaki 6 oklu CHP listesine daha az zorlanarak mühür basacaklarını hesap edebilmeliydiler.
CHP’den ve CHP’ye yakın kesimden, eskiden AK Parti’de bulunmuşlara yöneltilen “Neden buradalar?” sorusu hiç anlamlı değil.
Aynı soru AK Parti listelerinde aday olan veya yollarını ayırdıkları halde böylesine kritik bir seçimde tarafını belli etmeden duranlara pekala sorulabilir ama…
Listelerde yer alan bir isme mesela: Lütfü Elvan’a…
Kısa sürmüş hazine ve maliye bakanlığı döneminde ekonomiyle ilgili doğru kararlar aldığı için hala övülen bir isim Lütfü Elvan. Bakanlığının kısa sürmesi yaptığı yanlışlar yüzünden değildi; tam tersine, şimdi herkesi biraz daha fakir, hayatı da olağanüstü pahalı hale getiren duruma düşülmemesi için çaba sarf etmişti.
Önce hakkında ileri geri laflar ve suçlamalar duyuldu, sonra da bakanlığı elinden alındı.
Bu gerçeği düşündüğümde onunla ilgili olarak “Neden?” sorusunu zihnimden silemiyorum.
Mehmet Şimşek için de aynı soru geçerli.
Görevi kabul etmedi, geldi, gördü, anlaşamadı ve geldiği yere geri döndü Mehmet Şimşek, fakat sanki yeni dönemde ekonomik konularda söz sahibi olacakmış hissi verilmeye çalışılıyor ve ismi böyle anıldığı halde kendisinden herhangi bir itiraz gelmiyor.
Ona da “Neden” ile başlayan bir soru pekala yöneltilebilir.
İktidarın küçük ortaklarından BBP’nin lideri Mustafa Destici, bir Balkan Türkü olan TİP’in genel başkanı için, “Tito artığı” dedi. Almanya’ya çalışmaya gitmiş bir işçinin çocuğu olarak orada doğduğu için de “Alman istihbaratının adamı” olmakla suçladı TİP genel başkanı Erkan Baş’ı…
AK Parti içerisinde onunla benzer özelliklere sahip, -Balkan Türkü ve gurbet işçisi çocuğu- politikacılar yok mu?
Varsa, neden sesleri çıkmadı, çıkmıyor?
AK Parti’nin iyi ve doğru işler yaptığı dönemlerde çeşitli düzeylerde sorumluluklar taşımış, süreç içerisinde ya kendileri partinin aldığı yeni durumu benimsemediği için treni terk etmiş ya da yeni durumda rahatsızlık kaynağı olacakları düşünüldüğünden trenden atılmış isimlerden de suskunlukları dikkat çekenler çok.
Son on yıl boyunca yanlışlar yapılırken de aynı suskunluğu korudu bazı siyasi kişilikler…
Şimdilerde, Nasrettin Hoca’nın kardan helva yapıp yediğinde yüzünü buruşturduğuna benzer bir tuhaflıkla, ‘tek adam sistemi’ne itirazlar dikkate alınıp seçimden yine iktidar olarak çıktıkları takdirde anayasayı değiştirebilecekleri bile vaat ediliyor ya; o yanlışlığın sebebi olan 2017 anayasa değişikliği sırasında da ya suskun kalmış ya da cılız itirazlarla yetinmişti aynı kişiler…
Onların kim oldukları biliniyor.
Zamanında tavır koymak, tepki verebilmek siyasette önemlidir.
Haklı konumdaki Emerson’un, protestosu yüzünden düştüğü kodeste kendisini ziyarete gelen arkadaşına verdiği “Waldo, sen neden burada değilsin?” cevabı, sorunun önüne herbirinin ismi konularak o kişilere sorulsa yeridir.
Yanlışa yanlış, doğruya doğru demek bu kadar mı zor?