Ünlü kozmetik markası Flormar’ın Kocaeli Gebze’deki fabrikasında sendikalı oldukları için işten atılan çoğu kadın 132 işçinin direnişi bugün 215’inci gününde. Direnişlerini sürdüren kadın işçiler, direnişin kendilerini değiştirdiğini, onlara çok şey kattığını anlatıyor. Kadınlar, “Biz giremesek de sendika bu fabrikaya girecek. En azından bizden sonrakiler sendikalı çalışsın, insanca yaşasın. Biz kazanırsak işçi sınıfı kazanır” diyor.
Birgün'den Sevgim Denizaltı'nın izlenim haberi aynen şöyle:
İstanbul’dan çarşamba günü Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu’ndan kadınlarla birlikte dayanışma ziyaretine gittiğimizde, alkışlarla karşılıyor işçiler bizi. Hep birlikte “Yaşasın kadın dayanışması”, “Flormar işçileri yalnız değildir” sloganları atılıyor, açıklamalar yapılıyor.
Hava buz gibi, yağmur da giderek hızını artırıyor, direnişçi kadınlar bizi karşı kaldırıma çektikleri brandanın altına davet ediyor, “Buyurun eve geçelim…”
Dayanışma ısıtıyor
“Flormar değil, direniş güzelleştirir” pankartının asılı olduğu “eve” geçiyoruz birlikte. Valiliğin ve Kaymakamlığın geçen ay getirdiği yasak nedeniyle soba kuramıyor işçiler, altına sığındığımız branda ise bizi yalnızca yağmurdan koruyabiliyor. Kadınların bir kısmı yerde, büyük bir battaniyenin altında oturuyorlar. Bir kısmı ise taburelerde. Biz de bir tabure bulup ilişiyoruz yanlarına, sohbete başlıyoruz. İster istemez ilk gündemimiz, içimize işleyen bu soğuk oluyor.
“Bizi en çok bu soğuklar zorluyor” diyor Meral Aktaş, “Geçen ay soba yakmamızı, çadır kurmamızı, ses aracımızı, her şeyi yasakladılar. Arada halay çekiyoruz ısınabilmek için. Bir de sizler gibi destekçilerimiz geliyor ya, o zaman ısınıyoruz, çok mutlu oluyoruz. Dayanışma ısıtıyor.”
Direniş bizi çok değiştirdi
Bugüne kadar gittiğimiz direnişlerde çok şahit olduk; kadınlar direnişin kendilerini, hayatlarını, hayata bakışlarını değiştirdiğini söylediler hep. Meral Aktaş ile bu gözlemimizi paylaşıyoruz, “Sizi, hayatınızı değiştirdi mi bu direniş?” diye soruyoruz. “Çok değiştirdi hem de” diyor, “Daha önce Organize’de direnen insanları görüyorduk, bağırıp çağırıyorlardı, yürüyüş yapıyorlardı. Biz de ‘Ne yapıyorlar bu havada, hiç akılları yok mu’ diyorduk. Biz kendimiz yaşayınca anladık direnmenin ne olduğunu. İçeride çoğumuz birbirimizi tanımıyorduk, burada çok güzel dostluklar kazandık, aile gibi olduk. Dayanışma ne güzel bir şeymiş, burada anladık. Çok şey kattı bize burası.”
Ekmeğimizi büyütmek istedik
Söz, sendikanın, sendikalaşmanın onlar için anlamına, önemine geliyor. Aktaş, “Sendika bizim için insanca çalışmak, insanca yaşamak demek” diyor ve şunları ekliyor:
“Bizim derdimiz birazcık olsun ekmeğimizi büyütmekti. Çocuklarımıza daha iyi bir gelecek sunmaktı. Ben beş yıldır çalışıyordum, asgari ücret alıyordum. Patronla, yönetimle konuştuk, ciddiye almadılar. Biz de Anayasal hakkımız dedik, sendikalaşmaya başladık ama kapı dışarı edildik. Sırf hakkımız olanı istediğimiz için.”
Çocukları servise veremedim
Son olarak krizi ve asgari ücret görüşmelerini konuşuyoruz Aktaş’la, “Asgari ücreti azıcık yükseltiyorlar da ne oluyor, bir ay sonra her şeye zam getiriyorlar. Pazarda sebzenin, meyvenin fiyatları ortada. Nasıl geçinelim bu parayla? Elektriğe, doğalgaza zam yapmayacak, fiyatları düşürecek ki insanlar geçinebilsin. Benim 3 çocuğum var, yok tehlikeli diye servise verirdim onları, bu yıl veremedim, okula yürüyerek gidiyorlar. Çünkü 10 dakikalık mesafeye 150 lira istedi servis. İnşallah yetkililer sesimizi duyar diyeceğim ama hiç duymuyorlar. Şu an devleti yönetenler bizi desteklemiyor örneğin, onlar destekleseydi her şey farklı olurdu” diye konuşuyor.
"Biz içeri giremesek bile…"
Dile kolay, bu direniş baskılar, engellemeler altında 7 aydır sürüyor. Buna karşın ilk günkü kararlılıklarını koruyor kadın işçiler. “Ne yaparlarsa yapsınlar bizi yıldıramazlar, biz giremesek bile Flormar’a sendika girecek” diyor Filiz Kılıç.
Kılıç, bir buçuk yıldır çalışıyormuş Flormar’da. “Asgari ücret alıyordum herkes gibi. Burada çoğunluk asgari ücret alır, sadece 10-15 yıllık işçilere 100-150 lira fazla verirler” diyor.
Neden ‘biz giremesek bile’ dediğini soruyoruz Kılıç’a. O da konuştuğumuz birçok kadın işçi gibi işlerine geri dönebileceklerini düşünmüyor, ama açık ki bu direncini kırmıyor. “Bizi geri almayacak patron, biz bu düzene karşı çıktık çünkü, hatta başka fabrikalara mailler atıyor bizi işe almamaları için. Ama biz içeri giremesek de, sendikalı çalışamasak da haklarımızı alalım; en azından bizden sonrakiler sendikalı çalışsın, insanca yaşasın. Bizden sonra taşeronları aldılar işe. Onların koşulları daha da kötü” ifadelerini kullanıyor.
Kılıç da Aktaş gibi burada aile gibi olduklarını söylüyor, “Ailemizden çok birbirimizle vakit geçiriyoruz” diyor, “Bazen soğuk yüzünden hastalanıyoruz, gelemiyoruz, ama aklımız hep burada. Öyle bir bağımlılık oldu ki. Aylardır buradayız, çok şey yaşadık, birlikte üşüdük, birlikte ağladık, güldük.”
Ailesinin direnişe nasıl baktığını soruyoruz sonra, eşinin hep yanında olduğunu, hiç sorun yaşamadığını söylüyor ve ekliyor: “O yanımda olmasa bu kadar direnemezdim zaten.” Bu sözü diğer kadınlardan da duyuyoruz.
Derdimiz ortak
Hatice Şühür, bu direnişin kendisine birlik beraberliği, mücadeleyi, hakkını aramayı, dayanışmayı öğrettiğini söylüyor: “Her şeyi öğretti bu direniş bize. Çok şey kattı. Derdimiz ortak, mücadelemiz ortak, o yüzden birlikte direneceğiz, birlikte kazanacağız. Biz kazanınca işçi sınıfı da kazanacak. Bakın kaç yaşında teyzemiz Avcılar’dan gelmiş bize desteğe. Bizi ne yıldırabilir?”
Sohbetimiz sona erdiğinde “Teyzemizle fotoğrafımızı çeker misiniz?” diyor kadınlar, çekiyoruz. Ardından onunla da konuşuyoruz, Kürtçe şu ifadeleri kullanıyor: “Kadınlar çocuk yapsın, evde otursun, köle olsun, işlerini de ellerinden alalım, diyorlar. Biz bunları kabul etmeyeceğiz, gözlerinin önünde direneceğiz.”
Kadınlar alkışlıyor teyzeyi. Ardından ziyaretimiz yağmur altında halaylarla, horonlarla son buluyor. Flormar direnişçisi kadınlar bizleri “Güle güle dostlar, yine bekleriz” sloganlarıyla uğurluyor.
"Hiçbir şey aynı olmayacak"
Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu, Flormar işçisi kadınlarla dayanışmak amacıyla aralık ayı boyunca sürecek bir kampanya başlattı. Kampanya kapsamında platformda yer alan çeşitli sendikalardan kadınlar, dün uluslararası işçi konfederasyonlarının kadın birimlerine mektuplar göndererek destek istediler.
Peki, kadın hareketi ve feminist politika için Flormar direnişinin, bu direnişle dayanışmanın önemi nedir? Bu soruyu platformdan Feride Eralp’e soruyoruz, şu yanıtı veriyor: “Flormar işçileriyle kadın dayanışmasını yükseltmek çok önemli. Çünkü Flormar işçilerinin mücadele ettiği düzen, kadınların emeğini daha ucuz, daha ikincil kılan bir düzen. Kadınlar, ‘evi geçindiren olarak görünmedikleri için onlardan daha düşük ücretlerle aynı emeği, bazen daha fazla emeği vermeleri bekleniyor. Bunu meşrulaştıran düzen de yalnızca kapitalist düzen değil, aynı zaman patriyarka. Flormar işçileri bunca zamandır buna karşı da mücadele ediyor.”
22 Aralık’ta birçok ilde eylem
Başlattıkları kampanyadan da söz eden Eralp, şu bilgileri veriyor: “Şimdi erzak paketleri için dayanışma topluyoruz, 26 Aralık’ta tekrar geleceğiz. Öncesinde 22 Aralık’ta Flormar direnişinin 222’nci günü olacak. O gün farklı farklı illerde Flormar mağazaları önünde eylemler yapmayı planlıyoruz. Çünkü bu direnişler görünmezleştikçe, işçilerin sesi duyulmaz hale geldikçe patronlar pervasızlaşıyor. Bunu Flormar’da da gördük.”
Eralp’e direnişin kadınlarda yarattığı değişime ilişkin gözlemlerini soruyoruz. Şöyle diyor:
“Kadınlar, ‘Biz hakkımızı aramaya başladığımızda bize terörist dediler’ dediler. İnsan kendi yaşadıkça bazı şeyleri daha iyi görüyor, sadece hakkı olanı istediğinde nasıl yalanlarla karalandığını görmek insanı politikleştiriyor. Şunu da gözlemledim: Ev geçindiren olma olmama konusunda, kadını ikincilleştiren bu eşitsiz konum üzerine çok düşünüyorlar. Bu da direnişle birlikte ortaya çıkmış. Öte yandan sendikalılığın önemine vurgu yapıyorlar, ‘Eğer tüm işçiler örgütlü olursa bunları yaşamayız’ diyorlar. Sözün kısası hiçbirimiz için bu direnişin öncesi ve sonrası aynı olmayacak. Sonu nasıl biterse bitsin, bu direnişin kendisi bizim için bir kazanım.”