Ahmet Küçük
[email protected]
www.twitter.com/kucukxahmet
Sadece Galatasaraylıların değil, 70 milyonun –evet 70 milyonun– beklediği Wesley Sneijder transferi gerçekleşti. “70 milyon” diyorum çünkü neredeyse annesinin kucağına kundaklanıp da verilen yeni doğan bebekten, artık hayattan umudunu kesmiş olanlar bile duydu bu transferi. Hani derler ya “sağır sultan bile duydu” diye işte öyle…
Şimdi ise Galatasaray yeni bir transferi daha bitirdi. Sarı-kırmızılı kulüp, Fildişili 34 yaşındaki oyuncu Didier Drogba’yı renklerine kattı.
Galatasaray Sneijder için kulübüne yıllık en az 3 milyon Euro, kulübü Inter’e de 7,5 milyon Euro ödeyecek, Drogba içinse yaklaşık olarak yıllık 4 milyon Euro ödeyeceği iddia ediliyor.
Peki, 16 ay önce iflas bayrağını çekmeye hazırlanan Galatasaray bu kısa sürede sadece iki futbolcu için yıllık yaklaşık 14 milyon Euro ödemeyi nasıl taahhüt edebiliyor?
Şirketleşme ile gelen gelir patlaması
Geçen yıl bedelli sermaye artırımı ve hisse satışları ile yatırımcılarından 294 milyon Lira kaynak toplayan Galatasaray Sportif A.Ş. resmi internet sitesinde, kulübün gelir kaynakları şöyle gösteriyor:
- Yayın Hakkı Gelirleri: Medya yayın haklarını Süper Lig Naklen Yayınları, UEFA Kupası, Dostluk Maçları, Özel Maçlar ve diğer (VCD ve DVD) yayınlar oluşturmaktadır. Kamp organizasyonları, Galatasaray Sportif A.Ş. koordinasyonunda ticari getiriler de göz önüne alınarak planlanmaktadır.
- Sponsorluk Gelirleri: Galatasaray Sportif, profesyonel futbol takımı ve Galatasaray markasından elde edilen sponsorluk gelirleri konusunda tek yetkili kuruluştur. Takımın yurtiçinde ve yurtdışında geniş kitlelerce tanınması, toplumda saygın ve etkin bir Galatasaray camiasının olması ve Türkiye'deki yaygın taraftar kitlesinin varlığı sayesinde Galatasaray markası ile işbirliği yapmak isteyen sponsorların sayısı gün geçtikçe artmaktadır.
- İsim Hakkı Gelirleri: SPK mevzuatı gereği yapılan konsolidasyon nedeniyle GS Pazarlama A.Ş.’nin yurtiçi ve yurtdışı store satış gelirleri de satış gelirleri kalemi altında yansıtılmaktadır.
- Store Gelirleri: Şirket, kulübün adı görsel malzemeleri, amblemi ve logosunu taşıyan broşür, poster, kitap, oyuncak, oyun, bilgisayar oyunu ve ekipmanları, top, kaset ve CD, mefruşat, giysi, yiyecek-içecek, aksesuar, hediyelik eşya vb. emtialar için üretim ve satış hakkı vererek gelir sağlamaktadır.
Sitede bu gelir başlıklarının yanı sıra reklam gelirleri ve müsabaka gelirleri de gösteriliyor.
Galatasaray Sportif A.Ş. sermaye artırımından kazandığı 294 milyon Lira’nın yanı sıra hisse satışından da yaklaşık 169 milyon Lira gelir sağladı. Galatasaray böylece, yatırımcılarından topladığı paralarla hem iflasın eşiğinden döndü, hem de teknik direktör Fatih Terim ile başlayan yeniden yapılanma sürecinde mali destek sağladı.
Bunun yanında gazete ve internet sitelerinde de çıkan Başkan Ünal Aysal’ın 20 milyon Dolarlık banka kredisi devre arasında yapılan Sneijder ve iddiaları gün yüzüne çıkan Drogba transferlerine sermaye oluşturdu.
Pazarlama stratejisi
Başkan Aysal, 2012-2013 sezonu başında “Galatasaray seksi bir kulüptür. Herkes Galatasaray’a gelmek ister, Galatasaray istediğini alır” diyerek çokça tartışılan bir söz etmişti. Aslında Aysal’ın bu ifadesi kulübün yurt içinde ve yurt dışında pazarlama stratejisini gösteriyor.
Zira 16 ay içerisinde kulübün borcunu yaklaşık yüzde 50 oranında azaltmış ve alışıla gelmiş başkanlık yönetimi dışında adeta bir CEO tarzında yönetim anlayışı benimsemiş olan Aysal, takımı ve kulübü pazarlayabilme maharetini de yavaş yavaş ortaya çıkarmaya başladı.
Son günlerde –her ne kadar tartışmalara yol açsa da– Aysal’ın Terim için söylediği “eleman” sözü de bu bağlamda duygusallıktan çok profesyonellik anlamında önemli bir işaretti.
Radikal gazetesinde Kenan Başaran dün (27 Ocak 2013) Galatasaray ve Fenerbahçe’nin kendilerini CEO’lara emanet ettiğini belirterek, Galatasaray’ın Lütfi Arıboğan ile Fenerbahçe’nin de Hakkı Hasan Yılmaz’ı CEO olarak atamasına dikkat çekmişti.
Başaran yazısında, “Bu iş şeklen değil zihnen bir değişim gerektiriyor. (…) İki kulüpte de mayanın tutması başkanların da kulübün birer ‘elemanı’ gibi davranmasıyla mümkün olacaktır” diyordu.
Dolayısıyla, kulüpler gerçekten kurumsallaşma ve gerçekten ciddi, profesyonel anlamda bir yönetim sergilemeye başladı. Türk kulüpleri için yeni bir yönetim tarzı olsa da bu Avrupa kulüpleri için geçerli değil. “Futboldan anlarım” diyen kaç kişi Real Madrid’in, Barcelona’nın, Manchester United’ın ya da Bayern Münih’in başkanlarının adını söyleyebilir? Gerçi Berlusconi gibi magazinsel veya Rus milyarder Abrahamoviç gibi bir başkanınız varsa hiçbir zaman görünmezlikten söz edemezsiniz.
Konu başkanın veya yönetim kurulu üyelerinin görünmezliğinde değil, asıl görülmesi gereken yönetimin icraatlarıdır. Bu bakımdan Galatasaray başarılı bir yönetim izliyor. Hem takım hem ekonomik olarak kalkınma da bunun meyveleri olarak gösterilebilir.
Şimdi biraz önce sorduğumuz “Peki, 16 ay önce iflas bayrağını çekmeye hazırlanan Galatasaray bu kısa sürede sadece iki futbolcu için yıllık yaklaşık 14 milyon Euro ödemeyi nasıl taahhüt edebiliyor?” sorumuza geri dönelim…
Kulüplerin, transfer yapmasının birkaç nedeni var. Bunları, kulübün oyuncu ihtiyacı vardır transfer yapar, ucuza oyuncu alıp daha yüksek değere satarak kâr elde etmek için transfer yapar ya da sükseli bir transfer yaparak bilet (stat), hediyelik eşya (store), sponsorluk, reklam ve popülarite elde etmeye çalışır.
Galatasaray’ın da Sneijder ve Drogba transferleriyle elde etmek istediği bunlar. Sneijder ile Galatasaray hem verim, hem stat, store, sponsorluk hem de reklam ve popülarite kazanmak peşinde. Böylece 3,5 sene için Sneijder’e ve kulübüne ödenecek yaklaşık 25 milyon Euro’yu –hatta daha fazlasını– hem dolaylı yollarla geri kazanmak hem de verim elde etme peşinde. Ancak Drogba konusunda durum biraz farklı. Burada Galatasaray’ın oyuncuya verdiği öncelik verim değil. Fransa’da ve İngiltere’de uzun süre, başarılı bir şekilde işini yapan Drogba’dan istenilen sadece ve sadece kulüp popülaritesini artırmak. Galatasaray, store ve stat gelirlerinin yanı sıra her ne kadar 34 yaşına gelmiş bir ismi transfer etse de Avrupa çapında dikkatleri üzerine çekmeyi planlıyor.
Zaten Galatasaray, Avrupa Şampiyonlar Ligi’nde son 16’ya kalarak “başarılı” sayılırken, kadrosuna kattığı deneyimli ve “büyük” isimlerle de Başkan Aysal’ın dediği gibi “seksiliğine seksilik” katmaya çalışıyor.
İşte Galatasaray bu iki ismi transfer etmesinin çok yönlü ve ekonomik anlamdaki hikâyesi böyle açıklanabilir.
Dünyada durum nasıl?
Aslında dünyada kulüplerin yaptıkları transferlere geçmeden önceden Türkiye’den de birkaç örnek daha verilebilir.
Beşiktaş’ın uzun süre hem performansıyla hem de sorunlu tavrıyla tartışma yaratan eski oyuncusu Quaresma da kulüp için verim ve popülarite kazanma amacıydı. Beşiktaş, oyuncudan zaman zaman verim alsa da oldukça iyi bir popülarite sağladı. Yine Fernandes transferiyle Beşiktaş, öncelikle istediği verimden fazlasını elde ederek, bunun yanında popülarite ve gelecekte muhtemel bir satıştan kâr sağlamayı da garantiledi.
Fenerbahçe, Meireles transferiyle Avrupa basınında isminden söz ettirmeyi başardı. Gerçi takıma katılalı 4-5 ay olan Meireles’in performansı kafalarda soru işareti bıraksa da diğer faktörlerde getirisi oldu.
Geçtiğimiz yıllarda Milan da David Beckham’ı birkaç kez kiralamış, bu kiralamayla hem Milan mali anlamda bir getiri sağlamış, hem de verim bakımından beklediğini almıştı.
Tabi Avrupa’da bu tarz transferlere verilebilecekler örnek çok olsa da yine David Beckham’ın Manchester United’tan Real Madrid’e, Cristiano Ronaldo’nun Manchester United’tan Real Madrid’e, Fernondo Torres’in Atletico Madrid’ten Chelsea’ye transferleri akla ilk gelenlerden.
Türk kulüpleri verim dışı geliri gözardı mı ediyordu?
Türk kulüpleri son dönemde futbolculardan sağlayacağı verimin yanında elde edeceği diğer getirileri de hesaplamaya başladı.
Uluslararası futbol piyasasında söz sahibi olmak için çırpınan Türk kulüpleri kendilerini sadece başarılarıyla göstermenin yetmediğini anlamaya başladılar. Futbolcunun sadece verim elde edilecek bir “meta” olmadığını anlayan kulüpler, getiri sağlayabilecek diğer yan kolları da hesaba katmaya başladılar. Galatasaray’ın Sneijder ve Drogba transferleriyle bu daha da belirgin hale geldi.
Ancak burada bir tehlike de söz konusu. Çünkü Avrupa’da başarıyı olmuş oyuncular, Türkiye’ye ya tatil ve emeklilik için geliyor, ya da sönmeye başlayan yıldızlarını yeniden parlatmaya… Her halükârda kazançlı çıkan futbolcular oluyor. Eğer yıldızlarını parlatmayı başarabilirlerse tekrar Avrupa’nın önemli kulüplerine transfer olabiliyorlar, olamazlarsa da zaten yükledikleri para dolu heybelerini alıp birkaç sene için herkese para dağıtan Katar’a gitmeye razı oluyorlar. Asıl problem Türk kulüpleri istediklerini alabiliyorlar mı veya bundan sonra alabilecekler mi?