Bugün dünya genelinde yaklaşık 4 milyar insan kentlerde yaşıyor. Birleşmiş Milletler (BM), 12 yıl sonra bu sayının 5,5 milyara çıkacağını tahmin ediyor. En fazla nüfus artışının, bugün nüfusu 5 milyonu geçmeyen orta büyüklükteki kentlerde meydana gelmesi bekleniyor. Peki, bu kentler kısa süre içinde bu kadar hızlı artışı kaldırabilir mi?
Alman Kalkınma Politikası Enstitüsü (DIE) bünyesinde sosyolog ve şehircilik uzmanı olarak görev yapan Eva Dick, bu soruya kısa ve net bir yanıt veriyor: Hayır! Dick, bunun için şehir altyapılarının bugünden geleceğe hazırlanması gerektiğini, bunun ise iyi tasarlanmış master planlar ve sürdürülebilir altyapı yatırımlarıyla mümkün olabileceğini vurguluyor.
Bu yatırımlar çok sayıda yeni istihdam alanı açacak. Diğer yandan cazibesi artacak şehirlere çok daha fazla insan akın edecek ve nüfus daha da artacak. Peki ama tüm bunların finansmanı nasıl sağlanacak?
Özelleştirmenin yan etkisi: Tekelleşme
Dortmund Teknik Üniversitesi'nden şehir plancılığı uzmanı Wolfgang Scholz, "Sermaye mevcut. İhtiyaç olan tek şey, yatırımcıya uzun vadade kâr getirecek projeler” diyor. Ancak Wolf şu noktanın da altını çiziyor: "Şehre bir su şebekesi sistemi döşeyip işleten şirket, daha sonra karşısında bir rakip çıkar diye endişe etmez. Bu şekilde tekelleşmenin de önünü açmış oluruz. 1990'lı yıllarda Dünya Bankası tarafından özellikle Afrika ve Asya'da desteklenen su projelerinde bunu açıkça gördük. Su tedarikinde liberalleşme, durumun daha da kötüleşmesine neden oldu. Benzer deneyimler, sanayileşme devrinde Avrupa'da da yaşanmıştı.”
Yani sadece sermaye ve altyapı projelerini buluşturup gerisini serbest piyasa ekonomisinin işleyişine bırakmak çözüm değil. Buradaki anahtar sözcük "sürdürülebilirlik”. Sosyolog ve şehircilik uzmanı Eva Dick, "Sürdürülebilir bir şehir, her türlü sosyal, ekonomik ve ekolojik gereksinimleri karşılayabilir. Çünkü böyle bir şehirde verimlilik ve çevre koruma had safhadadır” şeklinde konuşuyor.
Bugün atmosferdeki zararlı gaz salınımlarının yaklaşık yüzde 75'inin müsebbibi şehirler. Ülkelerin gayri safi yurtiçi hasılalarının yüzde 80'ine yakını şehirlerde elde ediliyor. Ancak şehirlerin doğal kaynak tüketimi de yine aynı oranda yüksek seyrediyor. Şehirleri sürdürülebilir kılmak uğruna hiçbir ülke, altyapıda modern teknoloji kullanımından fergat etmeye ise yanaşmıyor.
Eva Dick, sürdürülebilirlik ile teknolojinin birbirinin zıddı olmadığını savunuyor: "Enformasyon ve iletişim teknolojileri, sürdürülebilir şehirlerin oluşturulmasına pekâlâ katkı sağlayabilir.”
Akıllı şehirler kuruluyor
Bugün dünya çapında, yüksek teknolojinin en üst seviyede olduğu "akıllı şehirler” (smart cities) planlanıyor. Örneğin Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Ekim 2016'da yaptığı açıklamada, Kızıldeniz kıyısında dünyanın en modern şehri Neom'un kurulacağını duyurdu.
Bir nevi "şehir devleti” olarak tasarlanan bu yeni yerleşim biriminin kendi kanunları ve vergi sistemi olacak. Kadınlar ise çarşafsız ve erkek refakatçi zorunluluğu olmadan dışarı çıkabiliecek. İyi eğitim görmüş kadın ve erkekleri için cazibe merkezi olması amaçlanan Neom'da ağır işçilik gerektiren ya da fazla itibarlı olmayan işlerin ise robotlar tarafından üstlenilmesi panlanıyor. Şehrin tümüyle bir "dijital ağ” tarafından sarılması öngörülüyor. Henüz proje aşamasındaki kentin inşaasına 2025 yılında başlanması planlanıyor.
Benzer bir konsept de Güney Kore'de geliştirildi. "Songdo” adı verilen şehirde, kalburüstü 100 bin kişinin yaşaması planlanıyor. Şehrin 7/24 akıllı teknoloji ağına bağlanması ve insanların son derece şeffaf bir yaşam sürmesi hedefleniyor. Projenin 2030 yılında tamamlanması hedefleniyor.
Çöl ortasına bir ekolojik şehir
Ancak Alman mimar ve şehir plancısı Stefan Schmitz, bu girişimlere temkinli yaklaşıyor: "Bu projeleri sürdürülebilir şehirler olarak görmüyorum. Bunlar olsa olsa ‘zengin gettosu' olur.” Schmitz, 2012 yılından buyana Moğolistan'daki ekolojik şehir projesi Maidar City'i koordine ediyor. Başkent Ulan Batur'daki yoğunluğu azaltmak için, 30 km güneyde kurulacak bu yeni şehirde 300 bin kişinin yaşaması hedefleniyor.
Planlama aşamasının bittiğini ve projenin hayata geçirilmesi için yatırımcıları beklediklerini ifade eden Schmitz, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Burada bir arsa satın alıp, istediğinizi yapamazsınız. Ekolojik inşaat, yenilenebilir enerji ve benzeri pek konuda özel kurallar mevcut. Bunlar, satış sözleşmesinde de yer alıyor.”
Suudi Arabistan ve Güney Kore'deki akıllı şehir projelerinin aksine, Schmitz "zengin gettoları” değil, iş imkanlarının sosyal yaşam alanlarıyla içiçe olduğu ve tüm şehre dağıldığı bir konsept oluşturmuş: "Eko şehrin tüm semtlerinde iş, yaşam, kültür ve hizmet alanları olacak. Sürdürülebilirlik ancak sosyal ve işlevsel unsurların dengeli karışımıyla mümkün.”
Helle Jeppesen
© Deutsche Welle Türkçe