İslam ve İslamcılık hakkındaki araştırmalarıyla tanınan Fransız siyaset bilimci Olivier Roy, Avrupalı gençleri, son dönemde gerçekleştirdiği kanlı saldırılarla tüm dünyanın gündemine oturtan IŞİD'in arasına katılmaya iten nedenleri açıkladı. Roy, bunu kahraman olmanın cazibesiyle açıklayarak, bu gençlerin insanların kendilerinden nefret etmesini de umursamadıklarını, çünkü onların da herkesten nefret ettiğini belirtti.
Batıda doğup büyüyen, Fransa’da ikinci kuşak Müslümanlara işaret eden Roy, bu kişilerin kültür ve geleneklerin iletimi konusunda "sorunlu" olduklarını söyleyerek, "O yüzden gençler işe en başından başlamak zorunda. Selefilik ise onlara uygun geliyor" dedi.
"30 yıl öncesinin aşırı solun ideolojisinin bu gençler için fazla entelektüel" olduğunu savunan Roy, "Onların istedikleri daha sert bir çizgi ve savaşmak" ifadelerini kullandı.
DW'in Oliver Roy ile yaptığı röportaj şöyle:
Paris’teki katliamı gerçekleştirenler, burada Avrupa toplumlarında sosyalleşmiş kişilerdi. Radikal İslam’da, Cihatçılıkta genç Avrupalıları cezbeden nedir?
Topluma karşı bir hüsran söz konusu. Yolunda mücadele verebileceği bir şey arayan asi bir gençlikten bahsediyoruz. Cihat da bu noktada mükemmel bir mesele. Cihatçıların arasına katılırsan kahraman oluyorsun, gazetelerin manşetlerine çıkıyor adın, herkes senden bahsediyor. İnsanların senden nefret etmesi ise umurunda değil, çünkü sen onlardan zaten nefret ediyorsun. Gençlik isyanları piyasasında cihat konjonktürde. 30 yıl önce aşırı sol devrimci hareketler vardı ama aşırı solun ideolojisi bu gençler için fazla entelektüel. Onların istedikleri daha sert bir çizgi ve savaşmak.
Bu radikalleşmeye diğerlerinden daha fazla eğilimli olanlar var mı?
Fransa’da ikinci kuşak Müslümanlar yaşıyor. Batıda doğup büyüdüler. Ama anne-babaları çoğunluğun Müslüman olduğu bir ülkeden geliyor. Bu kişiler kültür ve geleneklerin iletimi konusunda sorunlular, zira birçoğunun annesi babası kendi kültürlerini çocuklarına aktarmamış, dini eğitim de vermemiş. O yüzden gençler işe en başından başlamak zorunda. Selefilik ise onlara uygun geliyor. Çünkü Selefilikte kesin sınırlar, emirler ve yasaklar mevcut. Ve dinin bu şekli koyu dindarlar, yani “iyiler” ile koyu dindar olmayanlar arasında gayet net bir çizgi çekiyor. Yani kendi anne babaları ve diğer Müslümanlar da dâhil olmak üzere herkes, çizginin diğer tarafında kalıyor. Böylece Selefilik, bu gençler için kullanıma hazır bir ideoloji konumuna geliyor ve dünyayı kurtaran elit tabakaya ait oldukları hissini uyandırıyor.
Bu dini açıdan radikalleşme olgusunu açıklayabilir. Ama savaşmaya, öldürmeye ve gerekirse kendini havaya uçurmaya hazır olmalarını açıklamaz.
Kesinlikle! Dini radikalleşme otomatikman cihada götürmüyor kişileri. Sonuçta sadece çok küçük bir azınlık bu cihada katılan. Şiddet ve ölüm bu insanların gözünü kamaştırıyor. Olayın intihar eğilimi ve nihilizm içeren bir boyutu da var. Avrupa’da, saldırıları düzenledikten sonra gerçekten kaçmaya çalışmıyorlar. Çoğunluğu olay yerinde ölüyor. Suriye’ye gittiklerinde gönüllü olarak intihar komandoları arasına katılıyorlar. Ya da IŞİD tarafından da ölüme gönderilen militanlardan oluyorlar. Belli ki bu kişilerin bir ölüm kültürü mevcut.
Bu kişilere ulaşmanın bir yolu var mı sizce? Anne-babalar, arkadaşlar, mesai arkadaşları, çocuklarının, arkadaşlarının, tanıdıklarının çok tehlikeli bir yöne kaydığını görünce ne yapabilir?
Tabii ki sosyal çevre çok önemli. Ancak tecrübeler, söz konusu kişi belli bir noktayı geçtikten sonra artık ikna edilemez olduğunu gösteriyor. Geri dönmelerini sağlayabilecek tek yol, cihadın başarısız olduğunu kendi gözleriyle görmeleri. Suriye’den dönen yüzlerce cihatçı var. Muhtemelen bazıları orada en ağır suçları işlediler. Ama bazıları da hayal kırıklığı içinde ve cihattan kopmuş durumdalar. Bu kişiler, cihat mücadelesinin hayatını kurban etmeye değer bir dava olmadığı konusunda diğerlerinin ikna edilmesinde önemli rol oynayabilir.
Birçok terörist daha önce hapiste yatmış. Belli ki hapishaneler de radikalleşme sürecinde önemli bir rol oynamış. Bu nasıl engellenebilir?
Hüküm giymiş gençler arasında ikinci kuşak Müslümanların oranı epey yüksek. Gençler manipülasyona ve etki altında kalmaya açıklar. Bu nedenle genç mahkumların psikolojik ve manevi ihtiyaçları ile ilgilenilmeli. Her ülkenin hapishanelerde görev yapacak profesyonel manevi danışman kadroları oluşturması gerek.