Akademisyen Soli Özel, Erdoğan'ın Gezi eylemlerini kendisine yöneltilmiş bir tehdit olarak gördüğünü söylüyor
30 Nisan 2022 10:30
Osman Kavala'ya müebbet hapis cezası, yedi sanığa 18 yıl hapis cezasının verildiği Gezi Parkı davası, sanıkların avukatları ve insan hakları savunucuları tarafından siyasi olmakla eleştiriliyor.
AKP'nin eski milletvekili Hüseyin Kocabıyık da hem Twitter'dan yaptığı açıklamalarda hem de basına verdiği demeçlerde, hukuk dışı ve siyasi olarak betimlediği mahkeme kararını eleştirdi.
Önümüzdeki yıl Gezi Parkı eylemlerinin 10. yılı olacak.
Peki İstanbul'da başladıktan sonra Türkiye'nin başka şehirlerine yayılan Gezi Parkı eylemleri AKP'nin bugüne kadarki politikalarını nasıl etkiledi?
Kamuoyu araştırmacısı ve siyasal iletişim uzmanı Dr. İbrahim Uslu, 2013 yılındaki Gezi eylemleri ve 17-25 Aralık operasyonlarını hükümetin otoriterleşmeye başlamasının miladı olarak tanımlıyor.
Uslu, "Güvenlik gerekçesiyle sertliğe başvurabileceğini, olağanüstü politikalar uygulayabileceğini Ak Parti o dönemde öğrendi" ifadesini kullanıyor.
Uslu'ya göre AKP'nin sonraki iki seçimi rahatlıkla kazanması, güvenlik kaygısıyla seçmen davranışı arasındaki ilişkiyi keşfetmesini sağladı.
Kadir Has Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi Soli Özel de o dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Gezi eylemlerini kendisine yöneltilmiş bir tehdit olarak gördüğünü söylüyor.
Gezi eylemleri karşıtı tutumun bugün de sürdürülmesi ise kutuplaşmanın tekrar körüklenmesi olarak görülüyor.
"Ya bu dalga AKP'yi yutacaktı ya da AKP dalganın üstesinden gelecekti"
Dr. İbrahim Uslu, Gezi Parkı eylemlerinin AKP'nin son 9 yılındaki siyasi stratejisini etkilediğini vurguluyor:
"Gezi Parkı eylemleri sırasında yaşananlar, güvenlik kaygısıyla milliyetçi ve muhafazakar seçmenlerin oy verme davranışı arasındaki ilişkiyi Ak Parti'ye keşfettirmesi açısından bugünü bile etkiliyor."
Uslu, Gezi Parkı eylemlerinden önce muhalefetin organize ettiği toplumsal gösterilere ya da eylemlere karşı AKP'nin sert bir tutumunun olmadığını hatırlatıyor.
Gezi'den önce 1 Mayıs kutlamalarının Taksim'de düzenlendiğini, Cumhuriyet mitinglerinin yapıldığını ve işleyen bir Avrupa Birliği süreci olduğunu hatırlatan Uslu, AKP'nin daha özgürlükçü ve liberal bir tutum izlediğini aktarıyor.
Ancak Uslu'ya göre AKP, Gezi ile 'O kadar özgürleştik ki şimdi bu bizi tehdit eder hale geldi' düşüncesine büründü:
"Türkiye'nin her yerinde Gezi ile ilişkili eylemler olunca AKP'nin iktidarını sürdürmesinin iki yolu kalıyordu: Ya bu dalga onu yutacaktı ya da AKP biraz otoriterleşerek biraz seçmenini konsolide ederek bu dalganın üstesinden gelecekti. İkinciyi tercih etti."
Karardaki muhalefet şerhi
Gezi Parkı eylemleri, 28 Mayıs 2013'te iş makinelerinin ağaçları sökmek amacıyla Gezi Parkı'na girmesiyle başladı.
Park'ta nöbet tutan çevre aktivistlerinin çadırlarının yakılması büyük tepki topladı, ardından eylemler bütün Türkiye'ye yayılarak hükümet karşıtı bir kimlik kazandı.
Gezi Parkı davası ise eylemlerin üzerinden dokuz yıl geçmesinin ardından 25 Nisan'da tamamlanan duruşmayla hükme bağlandı.
İş insanı Osman Kavala'ya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası; Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi'ye 18 yıl hapis cezası verildi.
Osman Kavala, "Türkiye Cumhuriyeti devleti ve hükümetini ortadan kaldırma" amacıyla Gezi Parkı eylemlerinin yöneticisi ve organizatörü olmak suçlamasıyla 2017 yılında gözaltına alındıktan sonra tutuklanmıştı.
Akademisyen Soli Özel, mahkeme kararını üzücü olarak nitelendirerek, "Kararın hukuki olmadığı muhalefet şerhini yazan hakimin yazdıklarıyla apaçık ortada" diyor.
Karara mahkeme heyetindeki üç hakimden biri muhalefet şerhi koydu.
Üye hakim, sanıklar hakkındaki dinleme kayıtlarının "yasak delil" kapsamında olması nedeniyle geçerli olmayacağını ve bu delillerden başka somut ve inandırıcı delil bulunmadığı için Kavala'nın tahliye edilmesi, diğer sanıkların da tutuklanmaması gerektiğini savundu.
"Geziciler" söylemi ile yaratılan kutuplaşma
Soli Özel, AKP içinde o dönem cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül ya da başbakan yardımcısı olan Bülent Arınç gibi isimlerin daha ılımlı bir tutum izlediğini, ancak Erdoğan'ın Gezi Parkı eylemlerinin şiddetle bastırılması talebinin ağır geldiğini aktarıyor.
O dönem başbakan olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gezi Parkı eylemlerini dış kaynaklarca kışkırtılan, kitlelerin sokaklara dökülmesiyle hükümetin değiştirilmesinin istendiği "bir darbe senaryosu" ve "darbe girişimi" olarak nitelendiriyor.
Erdoğan, Gezi Parkı eylemleri sırasında mitingler düzenlenmiş, "Birkaç tane çapulcunun o meydana gelip insanımızı, halkımızı yanlış bilgilendirmek suretiyle tahrik etmesine pabuç bırakmayacağız" demişti.
Cumhurbaşkanı Gül ise sakin olunması ve kurallara uyulması çağrısı yaparken, "İyi niyetli mesajlar alındı. Günü geldiğinde gereği yapılır" şeklinde konuşmuştu.
3 Haziran 2013'te Gezi eylemleri sırasında Afrika turuna çıkmadan önce düzenlediği basın toplantısında Erdoğan, "Bizim de evlerinde zorla tuttuğumuz bu ülkenin en az yüzde 50'si var" sözlerini sarf etmişti.
Uzmanlara göre Erdoğan o gün bu sözlerle derinleştirdiği kutuplaşmayı bugün halen sürdürmek amacında.
Özellikle erken seçim söylemlerinin ağırlık kazandığı bu günlerde Erdoğan'ın "AKP'liler ve Geziciler" algısını körüklemek isteyebileceği dile getirilmekte.
İbrahim Uslu'ya göre ekonomik tahribatı bugünden yarına düzeltemeyeceğinin farkında olan AKP, kutuplaşmayı yeniden tetikleyecek bir politika benimseyebilir.
"Sürekli bir düşmanın varlığını göstermiş oluyorsunuz"
Soli Özel de Gezi Parkı eylemleri karşıtı söylemler için, "Hem içeride sürekli bir düşmanın varlığını göstermiş oluyorsunuz hem de kutuplaşmayı derinleştiriyorsunuz. Kendi tabanınızı bir arada tutma imkanı da sağlıyor" yorumunda bulunuyor.
Gezi Parkı eylemleri ile hükümetin muhalif seslere karşı sertleştirdiği tutum, 17-25 Aralık 2013'te yaşananlar ve 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimiyle daha baskıcı bir hale büründü.
17-25 Aralık 2013'te Gülen cemaatine mensup olmakla suçlanan emniyet görevlileri ve yargı mensupları tarafından hükümete karşı operasyon ve yargı süreci başlatılmış; bu süreç ile beraber hükümet ve Gülen cemaati arasındaki ayrılık keskinleşmişti.
15 Temmuz 2016'daki darbe teşebbüsü ile Gülen cemaati "Fethullahçı Terör Örgütü", kısaca FETÖ olarak tanımlandı, FETÖ'ye karşı bugün halen devam eden operasyonlar başlatıldı.
Özel ise Gezi Parkı eylemlerinin şiddetle bastırılmasıyla kitlesel sosyal hareketlerin tekrar ortaya çıkmasının baskılandığı görüşünü aktarıyor.
Ancak Özel'e göre Gezi eylemleri sırasında yaşanan örgütlenme, dayanışma, sosyal ve kültürel açıdan bölünen toplumsal kesimler arasında kurulan köprüler sayesinde ortaya çıkan farklı bir gelecek perspektifi, yeniden belirme potansiyelini taşıyor:
"O umudun ya da duygunun halen var olduğunu; ancak kendisini ortaya çıkarmak konusunda anlaşılabilir nedenlerle girişken olmadığını düşünüyorum."