Gökhan Özgün*
Azınlık siyaseti niye kimse yapmak istemez bu ülkede?
Önce azınlık olduğunu kabul edip ordan yola çıkmak niye tahayyül bile edilemiyor? Niye herkes, yarın, bütün devleti, Ankara’yı ele geçirmeye talip.
Nedir benim azınlık siyasetinden anladığım, en çıplak dilde tarif edeyim, tek cümleyle. Azınlık siyaseti, her şeyden önce sahip olduğuna tam olarak sahip çıkmaktır, sonrasını da, sonra düşünmektir. Bu kadar basit.
Niye Kürtlerden başka kimse özerklik istemez bu memlekette?
Adını özerklik koyun, vilayet sistemi koyun, eyalet sistemi koyun, genel olarak adem-i merkeziyetçilik deyin, ne derseniz deyin, İzmirli niye istemez, Artvinli niye istemez? Niye bunu hayal bile etmez?
CHP’nin bir azınlık partisi olduğu artık ispatlanmadı mı? Nerelerde itibar gördüğü, nerelere bir türlü nüfuz edemediği artık çok açık değil mi? Ne uzayıp ne kısalmadığı gün gibi ortada değil mi?
Diyorlar ki, CHP sahile sıkıştı kaldı. Hangi taraftan baktığına bağlı, bu bir avantaj da olabilir. Amerika’nın Batı sahiline sıkışmış demokratların kalesi Kalifornia tek başına eyalet olarak dünyanın yedinci büyük ekonomisi.
Ee o zaman sen CHP olarak, bütün Türkiye benim olsun diye elindekini de kaybedeceğine, sahip olduğuna tam sahip çık.
Sen de eyalet iste, vilayet iste, merkezden bağımsızlık iste, senin vilayetinin sınırları içindeki toprağı, madeni, Ankara’da birileri birilerine peşkeş çekmesin.
Öyle bir adem-i merkeziyetçilik talep et ki, Kürt bile talebinde senden geride kalsın. Eğitim sisteminde bile özerklik iste, maliyende merkezden olabildiğince bağımsız ol, valin atanmış olmasın, seçilmiş olsun, güvenlik güçlerin merkeze değil seçilmiş valine bağlı olsun. Madem hayat tarzına, çağdaşlığına güveniyorsun, güçlü olduğun yerleri bütün memlekete karşı bir vitrin gibi kullan, sana, senin vilayetlerine bakıp imrensinler, kim bilir belki, daha ’çağdaş’ bir yaşam isteyenler senin güçlü olduğun bölgelere göç eder. Üniversitelerine özerklik iste, madem aydın Batılı kafalar sende, bir süre sonra akademide gösterirler kendilerini. Sahip olduğuna tam sahip çık. Belediyelerinde, vilayetinde yolsuzluk olmaması için özel denetim ekipleri kur, kusursuz belediyecilik yapmak için bütün imkanlarını seferber et. Türkiye’nin sahilleri, dünyanın en güzel, en önemli sahilleri, Ege ve Akdeniz, sana niye yetmiyor? Genişlemesine, anlaşılmaz, boş hamleler yapacağına, bari derinlemesine, hissedilir hamleler yap, bu hamleleri hakkıyla hayata geçirebilecek gücü kopar merkezden al. İktidar olamayacaksan, en azından kendine bir iktidar alanı aç.
Böyle bir girişimde ne zararı olur CHP’nin, cevap çok basit, hiçbir şey. Çünkü uzayamıyor, ama yavaş yavaş kısaldıkça kısalıyor.
Ne kazancı olur? Eğer dediği kadar sosyal, demokrat, ve çağdaşsa, güçlü olduğu bölgelerde ‘farkını’ gerçekten hayata geçirebilir.
Bu da, kısa vadede olmasa bile, orta ve uzun vadede CHP’ye bütün Türkiye’de hakikaten iktidar olma ihtimali yaratır.
Gerçekten anlamlı bir farkı olan, bu farkı hayata geçirmek isteyen, bu farkın sonuçlarının insan hayatında önemli farklar yaratacağına inanan bir siyaset, kürsüden laf yetiştirmekle yetinmez, mümkün olduğunca müstakil olmak ister, kendi sahnesini kendi kurmak ister, kendini sürekli gündelik hayatta göstermek ister. Kendine ait bir alan ister.
CHP’nin Kürtlerden daha çok ihtiyacı var adem-i merkeziyetçiliğe, çünkü yoksa, “kurucusu” oldukları memlekette, Ankara’nın, merkezin, artık neredeyse sonsuz gücü içinde fokur fokur kaynayarak yok olup gidecekler.
Varlık ve yokluk savaşı veren MHP’nin bile işine gelmeli adem-i merkeziyetçilik. Yoksa “kalelerinin” teker teker AKP’nin eline düştüğünü görecekler. Eğer var olmak istiyorsa MHP, milliyetçilik anlayışının AKP’den ve özellikle Erdoğan’dan nasıl farklı olduğunu doğru dürüst izah edebilmeli herkese.
Kim daha Kürt düşmanı yarışı değil bu. Yoksa, Sezar’ın hakkı Sezar’a, Erdoğan’dan daha Başbuğ kılıklı kimse yok Türkiye’de, Başbuğlar diyarında kimse onun eline su dökemez.
Eğer Türkiye’de bir başkanlık sistemi illa tecelli edecekse bir gün, bu sistemin sağlıklı işlemesi için iktidarın ve muhalafetin nerdeyse yarı yarıya olması lazım. CHP’nin MHP’nin ve HDP’nin bir asgari müşterekte anlaşması lazım, bu asgari müşterek de hatırı sayılır bir adem-i merkeziyetçilik değildir de, nedir?
Evet, Tayyip Erdoğan tam bir zamane diktatörü portresi çiziyor, evet ağzından çıkan her söz her gün daha ürkütücü, daha gaddar.
Peki Erdoğan’a bu gücü veren ne? Bu gücü ona dünyanın belki de en merkezi devletlerinden biri olan T.C devleti veriyor.
T.C devleti Erdoğan’dan önce tasarlanmış bir devlet, aşırı merkezi eğitim sitemi, 400.000 kadrolu diyaneti, askerin dizayn ettiği YÖK’ü, bütünüyle merkezi maliyesi, merkezi idari ve güvenlik güçleriyle, merkezden çevreye doğrultulmuş ağır bir silah gibi tasarlanmış bir devlet. Tasarlayan öyle tasarlamış ki, bu silahın kendisinden başkasının eline geçeceği aklının ucundan bile geçmemiş.
Tayyip Erdoğan devletin bütün gücünü eline geçirene kadar kuzu gibi konuştu, gücü eline geçirdiği anda kurt oldu. Türkiye’de her siyasetin derinlerine yerleşmiş kör bir milliyetçi damarı yakaladı, bırakmıyor, sıktıkça sıkıyor.
Siyasi mücadele milliyetçilikler arasında geçecekse, Atatürk milliyetçiliğine karşı ümmetçi emperyal Osmanlı milliyetçiliği, bu milliyetçilikler arasındaki farkın net olarak tarif edilmesi gerekiyor. Yoksa, iki kere iki dört eder, iktidardaki milliyetçilik her zaman muhalefetteki milliyetçiliği ezer geçer yok eder. Atatürk milliyetçiliği yurtta sulh cihanda sulh mu diyor, o zaman tercüme et o milliyetçiliği bu zamana, 2016 yılına, görelim. Erdoğan kendi emperyal milliyetçiliğini her gün yeni fırçalarıyla vatandaşın ruhunun en karanlık yerlerine bıkmadan yorulmadan resmediyor.
Merkezin gücünün bölünmesinden, bütün memlekete paylaştırılmasından zararlı çıkacak olanlar belli, Tayyip Erdoğan ve avanesi, memleketi babasının çiftliği zanneden, paraya doymayan Mehmet Cengizgiller, medyasını nedense acele tekrar ’resmi’leştiren Aydın Doğangiller. Ve tabii, tekrar muzaffer bir sırıtışla arz-ı endam eden Ergenekon taifesi.
Merkezi diyanete, akademisyenlere kendi rektörünü bile seçtirmeyen YÖK’e, merkezi maliyeye, bütün vergileri merkezde toplamaya, bütün devlet ihalelerini merkezden dağıtmaya, % 10’luk seçim barajına, siyaseti iyice merkeze bağlayan siyasi partiler kanununa, kısacası Ankara’ya karşı değilseniz, kusura bakmayın ama Tayyip Erdoğan’a her gün saydırsanız kaç yazar.
Memleket ölümüne kanser olmuş, tek bir ilacı var, adı adem-i merkeziyetçilik, ama Türk soruyor, bu ilacı içersem bu Kürtlerin de işine yarar mı, diye? Yarar, diyorlar, Kürtlerin de işine yarar. Türk diyor ki, almayayım o zaman, öleyim daha iyi.
@GokhanOzgun_
Bu yazı ilk Nokta dergisinden alınmıştır