İSTANBUL,(DHA)- ATAŞEHİR Belediyesi tarafından açılan atölyede unutulmaya yüz tutmuş el sanatlarından biri olan sedef kakma sanatı, gönüllü eğitmen eşliğinde öğretiliyor.
Ataşehir Belediyesi Erdal Eren Kültür Merkezi’nde açılan atölyede, Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde zirveye ulaşan sedef kakma sanatı öğretiliyor. Atölyede önce çizim yapılıyor, daha sonra tel işleme, oyma, sonrasında ise sedefi işleyip yerine yerleştirme işlemi yapılıyor. Yakma ve cilalama ile de son buluyor.
Sedef kakma sanatının istiridye türü kurumuş deniz kabukları olan sedefin, ahşap üzerine açılan çukur veya oymalara yerleştirilmesiyle gerçekleştirilen bir süsleme sanatı olduğunu söyleyen gönüllü eğitimci Zihni Tahta, sedef kakma sanatı yaygınlaşması gerektiğini dile getirdi.
“SABIR VE ÖZEN GEREKTİREN BİR SANATTIR”
Osmanlıda bu sanatın çok rağbet gördüğünü ve geliştiğini söyleyen Tahta, sedef kakmanın sabır ve özen gerektiren bir sanat olduğunu dile getirdi. Tahta, “Unutulmaya yüz tutmuş bu sanatı, kendi bilgi ve deneyimlerimle öğrenmek isteyenlere aktarmak istedim. Sedef sadece Osmanlı’da değil, diğer bütün medeniyetlerde vardı. Sedefin denizden gelmesi, saf ve duru bir görüntüye sahip olması onu cazip kılıyor. Sedef diğer sanatlarda süsleme unsuru olarak da başlı başına bir malzeme olarak kullanılmıştır. Kur’an mahfazalarından sultan kayıklarının köşklerine, yeniçeri yatağan kabzasından hattatın hokka takımına her yerde sedef kullanılmıştır. Aynı zamanda insanların hayatlarını kolaylaştırmada sedef kullanılmıştır. Her bölge insanı kendi dinine, kültürüne, yaşam tarzına göre ekoller geliştirmiştir. Sedefli eserleri üretebilmek büyük bir beceri ve bilgi birikimi ister, sabır ve özen gerektiren bir sanattır.”
Atölyeye katılan 49 yaşındaki Seda Bulut, sedef kakma atölyesinin açılacağını Ataşehir Belediyesi’nin sosyal medya hesaplarından görüp hemen kayıt yaptırdığını ve burada olmaktan büyük keyif aldığını söyledi.
Sedef kakma sanatının aynı zamanda çok zor bir sanat olduğunu ifade eden Bulut, “Emekli olduktan sonra boş zamanlarımı nasıl değerlendirebilirim diye düşünürken, karşıma çıkan bu sanatı öğrenmek istedim. Kendi el emeğimle ortaya çıkan ürünleri görmek beni inanılmaz mutlu ediyor. Bu atölye sayesinde sabırlı ve özenli olmayı deneyimlerken aynı zamanda yavaş yavaş öğrenmenin tadına varıyoruz” dedi.
Atölyeye katılan Tuğba Hınçal ise, “Burası küçücük bir atölye ama öylesine zengin bir sanatı öğreniyoruz ki burada zaman nasıl geçiyor anlamıyoruz. Milimetrik testereler, keskiler, zımparalarla ellerim toza bulanıyor. Ama sabırla, zamanla ortaya çıkaracağım takıların, aynaların, tabloların adım adım hayat bulduğunu gördükçe mutluluğum ve emeğimin değeri daha önemli oluyor” diye konuştu.