13 Ağustos 2022 00:00
T24 Ankara Bürosu: Tolga Şardan | Gökçer Tahincioğlu | Asuman Aranca |
Ankara’da evinin önündeki otoparkta 18 Aralık 2002’de öldürülen Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu cinayetine ilişkin dosya ile ilgili hazırladığımız yazı dizisinin son bölümünde yine ilk kez ortaya çıkan çarpıcı ifadeler yer alıyor. Eski Sağlık Bakanı Halil Şıvgın, Hablemitoğlu’nun yürüttüğü, kendisinin de içerisinde yer aldığı görüşme trafiğini aktarırken, çarpıcı bilgiler veriyor. Son bölümde, TSK bünyesindeki Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın eski subaylarından emekli albay Levent Göktaş’ın nasıl kaçtığı, Göktaş dahil bugün tartışılan isimlerin yıllar önce savcılığa bildirilmesine rağmen nasıl yıllarca kayıtsız kalındığı da yer alıyor. |
Halil Şıvgın; 12 Eylül 1980 darbesinin ardından 1983’te yapılan ilk genel seçimlerde iktidara gelen Turgut Özal liderliğindeki Anavatan Partisi’nin ((ANAP) kurucuları arasında yer aldı, milletvekili olarak parlamentoya girdi. Özal Hükümeti’nde Sağlık Bakanlığı yaptı. Özal sonrası dönemde ANAP’tan ayrılarak MHP’ye geçen Şıvgın, ardından Tansu Çiller liderliğindeki DYP’ye katıldı, bu partiden 1999 yerel seçimlerinde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday oldu, ancak kazanamadı.
Necip Hablemitoğlu’nun eşi Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu, yıllar sonra cinayet dosyasını raftan indiren Ankara Cumhuriyet Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen’e, 29 Eylül 2016’da ifade verdi. Şengül Hablemitoğlu dosyanın tekrar açılmasının ardından verdiği bu ikinci ifadede; Fethullah Gülen’in en yakınındaki isimlerden olan, “Gülen’in gölgesi”, “Gülen’in sağ kolu”, “örgütün Türkiye imamı” gibi nitelemelerle anılan firari Mustafa Özcan’ın, Gülen cemaatinin devletteki kadrolaşmasını anlatan ve o sırada henüz yayımlanmamış olan “Köstebek” adlı kitabı yazan Necip Hablemitoğlu ile görüşmek istediği mesajını kendilerine Halil Şıvgın’ın getirdiğini anlattı.
Şengül Hablemitoğlu’nun ifadesinden 12 gün sonra, 11 Ekim 2016’da Başsavcı Vekili İşçimen Halil Şıvgın’ı davet ederek bilgisine başvurdu. Şıvgın, “tanık” olarak verdiği ifadede şunları anlattı:
“ (...) Bir gün Ramazan Toprak; Necip Hablemitoğlu‘nun benimle görüşmek istediğini söyledi. Ben de kabul ettim. Nene Hatun Sokak’ta bulunan ve yönetici olduğum vakfın bürosuna geldiler. Orada Necip Hablemitoğlu, ‘Alman vakıfları ve Fethullah Gülen’le ilgili araştırma ve inceleme yapıyorum’ dedi. Bunun üzerine ben, ‘ Alman vakıfları önemli bir meseledir, dikkatli olman gerekiyor’ dedim. ‘Bunları senden kim istiyor? Neden yapıyorsun bunu’ dedim. ‘Bunu yapmamı benden asker istedi. Ben MİT Müsteşarı olacağım’ dedi. Bu sayede Ramazan Toprak, ayrıca AK Parti’nin kapatılmasıyla da Necip Hablemitoğlu’nun ilgilendiğini, sohbet arasında söyledi. Necip Hablemitoğlu ayrıca siyaset ile de uğraşmak istemesi nedeniyle benim tecrübelerimden yararlanmak istediğini, bu nedenle ziyaret ettiğini belirtti.”
“Ben ‘Alman vakıflarının hukuka aykırı olarak Türkiye’de birçok faaliyette bulunduğunu’ söyledim. O da ‘Bu konuyla ilgili etraflıca incelemem var’ dedi. Bu konular hassas konular olduğu için dikkat edilmesi konusunda kendisini ikazda bulundum. Necip Hablemitoğlu’nun Alman vakıfları ile ilgili kitabının o tarihte yayınlanıp yayınlanmadığını hatırlamıyorum.
Görüşme tarihi 2002 yılının nisan veya mayıs ayları olabilir. Ben ayrıca Necip Hablemitoğlu’na ‘AK Parti’nin kapatılması ile FETÖ ve Alman vakıflarının farklı konular olduğunu’ söyledim. Ramazan Toprak, AK Parti’nin kapatılması konusunda Necip Hablemitoğlu’nun çalışma yaptığını söyledi. O gün bu kapsamda konuşmalar geçti. Fethullah Gülen ile ilgili yaptığı çalışmadan detay vermedi. O gün Alman vakıfları ile bir ilgili birçok bilgiyi bana verdi. Görüşme yaklaşık yarım saat - 45 dakika sürmüş olabilir.”
“Ben Necip Hablemitoğlu’nun siyaset yapmak istemesi talebiyle ilgili olarak ‘Sen siyasetin kaynağını bulmuşsun’ dedim. Bunda amacım Ramazan Toprak’ı işaret etmekti. ‘Ramazan Toprak ile birlikte Abdullah Gül ile görüşme yaparsanız milletvekili adayı olursun’ dedim. ‘Ama bu, yaptığın çalışmalarla çelişki olur, ona da dikkat etmelisin’ dedim. Necip Hablemitoğlu’na siyaset yapma talebiyle ilgili tavsiyede bulundum. Sayın Abdullah Gül’ü o tarihlerde tanıyordum ama konumum buna müsait değildi. Daha sonra görüşmek üzere ayrılırken, büroya o an daha önceden tanıdığım olan Enver Altaylı geldi. Enver Altaylı geldikten sonra ‘Kim bunlar?’ dedi. Ben de kim olduklarını anlattım. Konuştuğumuz konuları da kendisine ilettim. Enver Altaylı, Özbek asıllıdır. Tahminim MİT ile çalıştığı yönündedir.”
TIKLAYIN | Halil Şıvgın iddiasına Altaylı'nın yanıtı
“Hatırladığım kadarıyla Necip Hablemitoğlu ile bir defa Ramazan Toprak’ın evinde, bir defa Necip Hablemitoğlu’nun evinde ve bir defa da Gölbaşı’nda Vilayetler Evi’nde birlikte ailecek yemek yedik. Sohbet ettik. Necip Hablemitoğlu, bu yemeklerde kendi çalışmalarını anlattı. Özellikle Alman vakıflarının yapılanmasından bahsederdi. Ayrıca Mesut Yılmaz’ı hiç sevmezdi. Benim Mesut Yılmaz’a muhalif olmam sebebiyle benimle irtibata geçmiş olabilir. Fethullah Gülen’le ilgili somut bir şey hatırlamıyorum, sadece bu cemaatten olanları çok tehlikeli kişiler olarak ifade ediyordu.”
“2002 yılının Temmuz veya Ağustos aylarında Ramazan Toprak‘ın evinde Necip Hablemitoğlu, Ramazan Toprak, Abdullah Gül ile buluşmak üzere anlaşmışlar. Görüşmeyi Ramazan Toprak koordine etmiş. Beni de çağırdılar, hatta ben kendilerine ‘benim ne alakam var’ dedim. Özellikle Necip Hablemitoğlu benim de katılmamı istedi.
Bu görüşme akşam saatlerinde gerçekleşti. Görüşmede bizler yalnızdık. Ramazan Toprak; ‘Arkadaşımız faydalı çalışmalar yapıyor, bizimle birlikte siyaset yapsa iyi olur’ diyerek bir açılış yaptı. Necip Hablemitoğlu da Abdullah Gül’e ‘Ben sizin çalışmalarınızı yakından takip ediyorum. Hatta Amerikalı bir lobi toplantısında ‘Bizi iktidara getiren Amerika, ne isterse onu yapacağız demişsiniz’ diye bir açıklamada bulunduğunu söyleyince, Abdullah Gül çok şaşırdı. Bunun üzerine Necip Hablemitoğlu ısrar etti. Abdullah Gül ‘Ben öyle bir şey söylemedim’ dedi. Ben Abdullah Gül’e ‘Sen kimlerle toplantı yaptın?’ dedim. Çünkü, ben Anavatan Partisi döneminde Amerika’daki lobi faaliyetlerini yürütüyordum. ‘Alan Makowsky ve Türkiye’den göçme İzmirli bir Yahudi olan Henry Barkey ile görüştüm’ dedi. ‘O zaman ben o şekilde söylemedim’ diye Abdullah Gül bize ifade etti. Necip de ‘O ifadeler bize farklı intikal etti’ dedi. Bu kişilerle görüştüğünü Abdullah Gül kabul etti. Ancak içeriğinden bahsetmedi. O tarihte Abdullah Gül bu şahıslarla Washington Enstitüsü’nde görüşmüş. Karşılıklı konuştular.
Abdullah Gül, Necip Hablemitoğlu’ndan bu yönde bir bilgi sahibi olması nedeniyle tedirgin oldu. Zaten şaşırmıştı. Bu konuşmalar sırasında Fethullah Gülen konusu geçmedi. Ben Necip Hablemitoğlu’nun ölüm haberini televizyonlardan alır almaz Şengül Hanım’a taziye için evine gittim.”
“Mustafa Özcan ve İstanbul’da Samanyolu Televizyonu’nda katıldığım bir program sonrasında tanıştım. Enver Altaylı program sonrası Mustafa Özcan ile birlikte dışarda bekliyorlardı. Bana da Enver Altaylı, Mustafa Özcan’ı özellikle tanıştırmak için beklediklerini söyledi. Mustafa Özcan kendini tanıtırken bana ‘kitap kırtasiye gibi işlerle meşgul olduğunu’ söyledi.”
“Bu görüşmenin, Abdullah Gül ile yaptığımız görüşmeden sonra olduğunu hatırlıyorum. Sanırım Enver Altaylı, Mustafa Özcan’a Necip Hablemitoğlu’nun Fethullah Gülen ile ilgili yaptığı çalışmayı söylemiş olacak ki, bana ‘Bir doçent bununla ilgili bir çalışma yapıyor. Biz bu kişiyle nasıl görüşürüz’ şeklinde soru sordu. Ben de ‘Bu konuya karışmam, beni ilgilendirmez. Konuşmak istiyorsa konuşur’ dedim.
Görüşme sonrasında Necip Hablemitoğlu’nu bu konuda bilgilendirdim. Enver Altaylı benim büroda Necip Hablemitoğlu’nun yaptığı işlerle ilgili ‘ıvır zıvır’ demesine rağmen Mustafa Özcan’a farklı aksettirmiş ki, benden yardımcı olmamı istedi. Ben Mustafa Özcan’ı daha önce tanımadım, görmedim. Fethullah Gülen cemaatinden üniversite görevlerinden Şerif Ali Tekalan’ı, Nurettin Veren’i ve Kemalettin Özdemir’i tanırım (...)”
Aynı dönemde ifade veren isimlerden biri de 2002’de Ankara Emniyet Müdürü olan Ercüment Yılmaz. Yılmaz, ifadesinde şunları anlattı:
“(...) Hablemitoğlu’nun öldürüldüğü gün Ankara İl Emniyet Müdürü olarak görev yapıyordum. Necip Hablemitoğlu’nun öldürüldüğünü anlayınca dosyaya TEM’deki arkadaşlar baktı. O tarihte Ankara TEM Şube Müdürlüğü’nde sağ büro amiri olarak Osman Kaya görev yapmaktaydı. O tarihte yanlış hatırlamıyorsam Muharrem Durmaz Ankara İl İstihbarat Şube Müdürü, Ayhan Koç TEM’de başkomiser, Yurt Atayün ise Ankara İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde emniyet amiri olarak görev yapıyordu.
Hatırladığım kadarıyla olay yerinde sadece maddi delil olarak iki tane kovan vardı. O tarihte MOBESE kayıtları yoktu. Etraftaki birçok binada da yine o tarih itibarı ile kamera kaydı bulamadık. Sadece rahmetlinin son alışveriş yaptığı yer olan Ayrancı’daki Migros’un kamera kayıtlarını bulduk, eşiyle birlikte bu kayıtlar incelendi. Ama bir sonuç elde edilemedi. Bildiğim kadarıyla görüntülerin netleştirilmesi için laboratuvara yazı yazıldı. Dosyada HTS analizi yapıldığını düşünüyorum. Bu kayıtlar, dosyada bulunmasa bile Ankara İl Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı, Jandarma İstihbarat Başkanlığı’nda ve Milli İstihbarat Teşkilatı’nda bu analizlerin olduğunu düşünüyorum. Onay sonrası o tarihte Başbakan olarak görev yapan Sayın Abdullah Gül ile yaptığımız bir görüşmede Şengül Hablemitoğlu’nun kolluk birimlerine güvenmediği yönünde kendisine bir bilgi aktardım. Başbakanımız da ‘Ben görüşeyim’ dedi.
Bunun üzerine bir gün Başbakanlık’tan arandım. Şengül Hablemitoğlu ve Abdullah Gül görüşmesine çağırıldım. Görüşme sırasında Sayın Başbakan bana ‘Şengül Hanım’a sormak istediğin bir şey var mı’ dediğinde, ben de yapılan çalışmalar sonucu maddi bir delile ulaşamamanız nedeniyle sadece ‘Rahmetlinin başka bir çalışma ofisi var mıydı? Başka anlatacak bir şeyiniz var mı’ diye sordum. O anda aklıma sadece bunlar gelmişti. O da anlatacak bir şey olmadığını söyledi.”
“Şengül Hablemitoğlu alınan ifadelerinde Mustafa Özcan’dan bize bahsetmedi. Mustafa Özcan ile Necip Hablemitoğlu arasında geçen görüşme talebinden de bize bilgi vermedi. En azından benim bu konu hakkında bir bilgim yok. Olay yerinde benim de yaptığım incelemeler neticesinde cinayetin işleniş zamanı ve işleniş şekli dikkate alındığında, bu cinayetin profesyonel eğitim görmüş bir kişi tarafından işlendiğini düşünüyorum. Bu husus üzerinde durduk, ancak bir sonuç alamadık. Bu olayla ilgili Ankara İl Emniyet Müdürlüğü ve ilgili Cumhuriyet Savcımız çok titiz bir çalışma yürüttü. Ancak bir sonuç elde edemedik. (...)”
Hablemitoğlu’nun ‘son söz’üHablemitoğlu, ölümünden sonra yayımlanan “Köstebek” kitabının omurgasını, büyük ölçüde Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün 1999 yılında hazırladığı “Gülen cemaati” adlı rapordan aldı.
|
Hablemitoğlu’nun öldürülmesi dosyasının yeniden gündeme gelmesinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen Gülen cemaatine yönelik çatı davası soruşturması etkili oldu.
Başsavcılık 2015’te çatı davası dosyasına giren bir ifadeden hareketle Hablemitoğlu soruşturmasını raftan indirdi.
Ankara’da Hablemitoğlu dosyasıyla ilgili çalışmalar yürütülürken, gazeteci Zihni Çakır, Şubat 2015’te İstanbul’a giderek dönemin Cumhuriyet Başsavcı Vekili olan İrfan Fidan’la görüştü.
Çakır, halen Anayasa Mahkemesi üyesi olan Fidan’la görüşmeye, yanında bugün Hablemitoğlu soruşturmasının tutuklu sanığı olan, TSK’dan ihraç eski yüzbaşı ve Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) mensubu Gökhan Nuri Bozkır ile gitti. Çakır, İstanbul’da başsavcılık talimatıyla İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi’ne gidip ifade verdi. “Bilgi sahibi” sıfatıyla polise altı sayfalık ifade veren Çakır, anlatımlarında Hablemitoğlu cinayeti ile ilgili edindiği bilgileri de paylaştı. Bozkır’ın anlatımları ile ilgili resmi ifade ise bu yazı dizisinin dördüncü bölümünde aktarıldığı üzere, nedense alınmadı.
2015 tarihli ifade: ÖKK’dan binbaşı, ÖKK’da herkesin ÖKK’lı katili bildiğini söyledi!
Halen Avaztürk sitesinde yayın yönetmenliği yapan ve köşe yazan Zihni Çakır, 5 Şubat 2015 tarihinde verdiği ifadede, bugüne ışık tutuyordu: “(...) 26.12.2014 tarihli açık kaynak tespit tutanağında görülen ve bana ait olduğunu kabul ettiğim tweetlerden Hablemitoğlu suikastine dair şunları belirtmek isterim. Hablemitoğlu suikasti işlendikten sonra bu cinayete dair kafamda soru işaretleri ve kuşkular mevcuttu. 'FETÖ'nün emniyet yapılanması' kapsamında aranan ve 1,5 yıl kaçtıktan sonra yakalanan, 'Binbir surat' olarak da medyaya yansıyan eski emniyet müdürü Bayram Özbek Haziran 2017'de tutuklandı. Özbek’in adı, gazeteci Zihni Çakır'ın Şubat 2015'teki ifadesinde de geçiyorduBilhassa Bayram Özbek’in suikast öncesi suikast kararının alınması için yapıldığını iddia ettiği toplantıdan bana bahsetmesi, bazı olaylardan kendilerini, yani Gülen örgütünü soyutlamaya çalıştığı fikri bende oluştu. Bunun üzerine yapmış olduğum araştırmaları derinleştirdim. Bu kapsamda ulaştığım bir kaynakla Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan ayrılma bir binbaşı, Necip Hablemitoğlu’nun Alman vakıflarıyla ilgili bilgi ve belgelerin Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndaki Gülenciler tarafından servis edildiğini, o bilgi ve belgelerle Necip Hablemitoğlu suikastinin arkasında Alman istihbaratının olduğu algısının yaratıldığını, o dönem Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda bulunan hemen herkes suikastın yüzbaşı Tarkan Mumcuoğlu tarafından işlendiğini bildiğini, suikast silahını Ankara ilinde bulunan Mogan gölünün ODTÜ yakasındaki balçıklı bölgeye atıldığını, yine suikast görevlendirmesinden önce Gülen örgütü içerisinde etkili olan ve Gülen örgütünün İstişare Kurulu’nda yer aldığını tahmin ettiğim Mustafa Özcan’ın CIA’nin Türk ajanı olarak bilinen Enver Altaylı’nın bir görüşme yaptığını, bu görüşmede hatırı sayılır bir para karşılığı suikastın işlendiğini, Enver Altaylı’nın Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndaki bağlantılar vasıtasıyla süreçte etkili olduğunu (ÖKK’dan ayrılan binbaşı) söyledi.”
|
Gazeteci Çakır ifadesinde Hablemitoğlu suikastının detaylarıyla ilgili önemli iddialara yer verdi. Fakat bu ifade, olması gerektiği gibi kısa zamanda dosyanın asıl sahibi Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na ulaşamadı. Çakır’ın ifadesi, aradan on ay geçtikten sonra, Aralık 2015’te Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın eline geçti.
Soruşturmanın başındaki isim olan Ankara Başsavcı vekili Necip Cem İşçimen, İstanbul’dan gönderilmeyen ifadeyi Emniyet Genel Müdürlüğü vasıtasıyla edinebildi. İşçimen, Terörle Mücadele Dairesi’ne gönderdiği özel yazı karşılığında Çakır’ın ifadesine sahip oldu. İstanbul Emniyeti’nin 16 Aralık 2015’te gönderdiği yazı, 21 Aralık 2015’te Terörle Mücadele Dairesi’nce Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi.
Bugün, Hablemitoğlu cinayetiyle ilgili yürütülen işlemlere bakıldığında, Şubat 2015’teki ifadede geçen bilgileri görmek mümkün. Çakır’ın ifadesinde geçen bazı isimler -eski ÖKK subayları Ahmet Tarkan Mumcuoğlu, Nuri Gökhan Bozkır ve Fikret Emek- bugün tutuklu. Ancak bu isimleri cinayetten sonraki süreçte kimler, neden korudu; ihbar niteliğindeki o ifade 2015 yılında neden aylarca Ankara’ya gönderilmedi; bugün tutuklu olan Gökhan Nuri Bozkır’ın -bilgi sahibi olduğunu söylemesine rağmen- İstanbul’da neden resmi ifadesi alınmadı; soruşturmayı kimler, hangi amaçla yıllarca savsakladı? Bu sorular henüz yanıt bulmuş değil.
Eski Özel Kuvvetler Komutanlığı (ÖKK) mensubu Gökhan Nuri Bozkır’ın 6 Şubat 2022’de Ukrayna’dan Türkiye’ye getirildikten sonra verdiği ifadeyle, soruşturma başladı. Ancak aylar süren araştırmadan sonra eski ÖKK mensubu olan ve cinayet emrini verdiği öne sürülen Levent Göktaş’ın nasıl kaçabildiği, kimden yardım aldığı hâlâ muamma.
Savcılık ilk operasyondan dört ay sonra, 8 Haziran 2022 günü yeni gözaltılar için polise talimat verdi. Gözaltına alınması istenen şüpheliler arasında Göktaş da vardı. Listedeki diğer şüpheliler yakalanmasına karşın Göktaş kayıplara karıştı. Sedat Peker’in Göktaş’ın kaçışı ile ilgili iş insanı İnan Kıraç odaklı iddialarına yazı dizisinin dördüncü bölümünde yer vermiştik. Bu noktada Göktaş’ın bağlantıları yeniden gündeme geldi.
Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda uzun yıllar görev yaptıktan sonra 2005’te albay olarak emekli olan Göktaş, kendisine ait hukuk bürosunda avukatlık yapmaya başladı. Geniş çevreye sahip olan Göktaş, en son 18 Haziran günü İstanbul’da görüldü.
Kendisi hakkında yürütülen soruşturmadan bilgisi olduğu değerlendirilen Göktaş, 8 Haziran sabahı operasyonun İstanbul ayağını gerçekleştiren polisin elinden kaçmayı başardı!
İstanbul-Antalya-İstanbul hattında izi bulunan Göktaş’ın en son görüldüğü yer, aynı zamanda ABD’de tutuklanarak kara para aklama sorgulamasına hedef olan Sezgin Baran Korkmaz’la olan ticari sorunu için vekili olduğu iş insanı İnan Kıraç’a ait Kıraça Holding binası.
Bu yazı dizisinin hazırlandığı gün itibarıyla sekiz haftadır izini kaybettiren Göktaş’ın firarıyla ilgili ‘köstebek’ şüphesi gündeme geldi. Geniş çevresi sayesinde polisin kendisini yakalayacağı bilgisini ‘içeriden’ aldığı değerlendirilen Göktaş’ın kaçışına yardım ettiği ileri sürülen dört kişi hakkında açılan soruşturma da sürüyor.
Ankara Başsavcı Vekili Necip Cem İşçimen’in dosyayı devrettiği savcı Zafer Ergün, Şengül Hablemitoğlu’nun tanık sıfatıyla verdiği ifade sırasında; 4 Mayıs 2004’te Tuzla’daki evinde öğretmen eşi Sibel Güven (41) ile birlikte kafasından vurularak öldürülmüş halde bulunan “Dost tarikatı lideri” İhsan Güven (80) ile Necip Hablemitoğlu’nun görüştüklerini anlatmasının üzerinde durdu.
Seküler bir grup olarak adlandırılabilecek ‘Dost tarikatı’nın lideri İhsan Güven emekli bir binbaşıydı. Boşandığı eşinin mal paylaşımı iddialarıyla gündeme gelmişti. Güven ve eşi, öldürülmelerinden iki gün sonra evlerinde bulunmuştu. Cinayetten sonra Güven’in evinde Hablemitoğlu’nun yazmakta olduğu Gülen cemaati hakkındaki ‘Köstebek’ kitabının taslağı bulunmuştu.
Cinayetin İBDA-C lideri Salih Mirzabeyoğlu’na yakın isimlerce işlendiği iddia edildi. Güven’in Mirzabeyoğlu’na ‘telegram işkencesi yapması’ nedeniyle öldürüldüğü öne sürüldü. Onlarca ihbar maili gönderildi. Bu kapsamda Mirzabeyoğlu’nun yakınlarındaki bazı isimler gözaltına alınarak tutuklandı. Beş kişi hakkında cinayet nedeniyle dava açıldı. Yargılama sonucu sanıklar ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Ancak Anayasa Mahkemesi 2015 yılında, sanıkların yaptığı bireysel başvuruda ‘hak ihlali’ kararı verince bu isimler tahliye edildi ve yeniden yargılama sonucunda da beraat ettiler. Ancak bu arada bazı sanıklar 12 yıl tutuklu kalmış ve mağduriyet yaşamış oldu.
İhsan-Sibel Güven cinayetine ilişkin bazı bilgiler Ergenekon soruşturmasına da girmişti. Ancak FETÖ’den aranan firari savcı Zekeriya Öz, hem Hablemitoğlu hem de Güven’in ortak tanıdığı olan yazar Ergün Poyraz’ı cinayetlerle ilişkilendiriyor, Poyraz’ın cinayetle ilgili bilgisi olmasına karşın bunu sakladığı, “cinayetin Ergenekon örgütü tarafından işlendiğini” öne sürüyordu. Hatta Öz’ün tuttuğu tutanaklardan birinde, Hablemitoğlu ve Güven ile çekilmiş fotoğrafları olan şarkıcı Çelik’e bir şey olmaması “düşündürücü olduğu kadar manidar” bulunuyordu. Bunun üzerine savcılık, açık kaynaklarda Hablemitoğlu cinayeti ile ilişkilendirilen Güven çiftinin öldürülmesini de araştırmaya başladı.
Araştırma sırasında, Hablemitoğlu ve Güven çifti cinayetlerinde benzerlikler olduğunu, her iki olayda da maktullerin sol gözünden vurulduğunu fark eden savcı Zafer Ergün, Hablemitoğlu soruşturmasının ikinci dalga operasyonunda gözaltına alınan ve tetikçi olduğu iddia edilen eski ÖKK’cı ve MİT mensubu Ahmet Tarkan Mumcuoğlu’na, sorgusu sırasında “MAK (Muharebe Arama Kurtarma) Alay Komutanlığı'nda görevliyken Tuzla’ya hiç gittiniz mi” diye sordu. Mumcuoğlu “Gittiğimi hiç hatırlamıyorum” dedi. Sonrasında sorgu devam ederken araya giren Mumcuoğlu, bir konuyu hatırladığını belirterek, şunları anlattı:
“Fikret Emek komutanım ile istihbarat kısım amiri olduğu dönemde ona ait araçla İstanbul Anadolu yakasında girişte bir ilçeye gittik. Tuzla ilçesi olabilir. Burada bir evin içinde tekerlekli sandalyede gezen yaşlı bir adam ile görüştük. Yolda giderken bana nereye gittiğimizi, kimle görüşeceğimizi söylemedi. Buraya uğradık. Müstakil bir eve gündüz vakti ikimiz birlikte gittik. Seyahat sırasında iki kişi olduğumuzu hatırlıyorum, ben ve Fikret Emek idik. Bu evde hatırladığım kadarıyla bu yaşlı adamın yardımında bulunan bir erkek şahıs vardı, ancak çok eski bir zaman olduğundan erkek olup olmadığından tam emin değilim.
Anladığım kadarıyla Fikret Emek bu tekerlekli sandalyedeki kişiyi tanıyordu. Eve gitmemizden tanıdığını düşündüm. Evin içerisine geçip bir müddet oturduk. Ne konuşulduğunu hatırlamıyorum. Hatırladığım kadarıyla bir çay içip kalktık. Bu kişinin ismini hatırlamıyorum. Sonrasında geri Ankara’ya döndük. Neden gittiğimizi şu anda hatırlamıyorum. Bu kişinin tekerlekli sandalye ile gezmesinin sebebi daha evvelden ateşli silahla belinden vurulmuş olması olduğunu orada yapılan konuşmalardan anladım.”
Savcılık bunun üzerine Necip Hablemitoğlu cinayetinde olduğu gibi İhsan-Sibel Güven cinayetinde de HTS ve baz kayıtlarını araştırmaya başladı. Böylece Güven cinayeti de bir kez daha soruşturulmaya başlanmış oldu.
|
Necip Hablemitoğlu cinayeti soruşturması, şimdiden tarihe geçti. Yıllarca savsaklandığı ortaya çıkan soruşturmaya ilişkin yargılamalar sırasında ve dosyada göreceğimiz ayrıntılar, bütün bu karmaşık ilişkileri biraz daha aydınlatabilir. Ancak ilk kez doğrudan Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde bulunan Özel Kuvvetler Komutanlığı mensuplarının ‘faili meçhul cinayeti veya cinayetleri işledikleri’ şüphesini odak alan soruşturma yine de eksik. Zira bütün soruşturmalar gibi, ortada dolaşan bu bilgilere sahip olmasına rağmen harekete geçmeyen siyasiler, söz konusu isimlerle bağlantılı olan ve bu kişilere koruma sağlayanlar dosyada yok. Ancak mafya-tarikat-ticaret-cemaat-devlet içinde birbiriyle etkileşimli olarak yapılanmış gruplarda bir ayağın siyaset olduğuna da kuşku bulunmuyor.
Levent Göktaş’ın firar edebilmesi, ABD’de yargılanan Sezgin Baran Korkmaz’la yürüttüğü ilişkiler, o dönemdeki bütün gelişmelerin siyaset tarafından yakın izlenmesi de, mevcut hâliyle gündemdeki dosyanın konusu değil.
Ancak yine de gelinen noktada soruşturma, hem Hablemitoğlu’nun gerçek katillerinin bulunabilmesi ve hem de Hablemitoğlu ailesinin içini biraz olsun rahatlatabilmesi açısından umut barındırıyor.
Necip Hablemitoğlu soruşturması, şimdiden tarihe geçen, ders niteliğinde bir dosya. “Dış güçler” olarak nitelendirilen adreslerin istenildiğinde nasıl fail olarak gösterilebildiğinin önemli bir örneği. Ya da hedef şaşırtarak, farklı adreslerin fail olarak gösterilmesinin... Hablemitoğlu soruşturması ve önümüzdeki süreçte cereyan edecek davanın akıbeti, üzerinde adalet inşa edilmeyen onlarca siyasi cinayet dosyası açısından da önem taşıyor.
BİTTİ |
YAZI DİZİSİNİN BİRİNCİ BÖLÜMÜ | Hablemitoğlu Dosyası | Açılmasına katkı sağladığı altın madenine mücadele ettiği Gülen cemaati nasıl hâkim oldu, ABD ne için devreye girdi, suikast öncesinde ve sonrasında neler yaşandı?
YAZI DİZİSİNİN İKİNCİ BÖLÜMÜ | Hablemitoğlu Dosyası | Hablemitoğlu’na ‘MİT’ suçlaması, var olmayan ‘altın’ belgesi ve varlığı kanıtlanamayan kurye profesör
YAZI DİZİSİNİN ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜ | Hablemitoğlu Dosyası: İfadelerde cinayetle suçlanan eski Özel Kuvvetler Komutanlığı mensupları hakkında yıllarca işlem yapılmadı!
YAZI DİZİSİNİN DÖRDÜNCÜ BÖLÜMÜ | Hablemitoğlu Dosyası | Eski ÖKK subayı Nuri Gökhan Bozkır: 2015’te dönemin İstanbul Başsavcısı İrfan Fidan’a bildiklerimi anlatmama rağmen resmi ifadem alınmadı!
YAZI DİZİSİNİN BEŞİNCİ BÖLÜMÜ | Hablemitoğlu Dosyası: Sedat Peker neden ‘Başıma gelmeyen kalmadı’ diye ifade verdi, soruşturma 13 yıl boyunca nasıl savsaklandı, MİT Hablemitoğlu’nu hangi konuda uyardı?
© Tüm hakları saklıdır.