T24 Ankara Bürosu: Tolga Şardan | Gökçer Tahincioğlu | Asuman Aranca
|
‘Alman Vakıfları / Bergama Dosyası’ adlı kitabı öldürülmeden bir yıl önce kaleme alan Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, bir yandan da katıldığı televizyon programlarında Fethullah Gülen cemaatinin devlete sızmaya çalışan bir ‘casus örgüt’ olduğunu anlatıyordu. Hablemitoğlu, aynı dönemde, Gülen cemaatine ilişkin olarak ‘Köstebek’ isimli bir kitap da yazıyordu.
Baskı altına alındı
Ailesinin verdiği bilgiye göre, Köstebek kitabını yazdığı dönemde Hablemitoğlu, Fethullah Gülen’in sağ kolu olarak bilinen Mustafa Özcan ve CIA ile yakın ilişkileri bilinen eski MİT’çi Enver Altaylı ile eski AKP Milletvekili Ramazan Toprak, eski Sağlık Bakanı Halil Şıvgın gibi isimler tarafından kitabı yayınlamaması için adeta baskı altına alındı.
FETÖ yargılamasında 23 yıl 4 ay hapis cezası alan eski MİT'çi Enver Altaylı
Hablemitoğlu, bu sürecin sonunda, 18 Aralık 2002 akşamı Çankaya Portakal Çiçeği Sokak’taki evinin önünde bulunan otoparkta iki kurşun sıkılarak öldürüldü. Hablemitoğlu , 9 gün sonra görülecek ‘Alman Vakıfları davası’nda tanık olarak ifade vermeye hazırlanıyordu.
Cinayeti profesyonel kişiler işledi
Suikastın ardından, cinayetin “kusursuzca ve profesyonel kişilerce” işlendiği konuşuldu. İlk iddia, Hablemitoğlu’nun, Alman vakıfları hakkındaki araştırmaları nedeniyle Alman GSG timleri tarafından öldürüldüğüydü. Bir diğeri iddia, Gülen cemaati hakkında hazırladığı Köstebek kitabı yüzünden hedef olduğuydu. İslamcı kesim ise, Hablemitoğlu’nu ‘Ergenekon’un öldürdüğünü iddia ediyor, suçun İslami kesime atılarak seküler kesimin kışkırtılmak istendiğini savunuyordu.
“MİT müsteşarı olacağım” diyordu
Suikastın ardından başlatılan soruşturma sürerken, ifadesi alınan bazı tanıklar, son dönemde Hablemitoğlu’nun yakın çevresi ve tanıdığı gazetecilere “MİT müsteşarı olacağını” söylediğini aktardı. Hiçbir istihbaratçı geçmişi olmamasına karşın Hablemitoğlu’na MİT Müsteşarlığı vaat edildiği söyleniyordu.
Bu kişilerden biri, yazar Ergün Poyraz’dı. Poyraz, soruşturma kapsamında verdiği ifadede, “Hablemitoğlu’nun kendisine, Kırıkkale’de düzenlenen bir yemekte iki üst rütbeli asker tarafından MİT Müsteşarlığı teklifinde bulunulduğunu anlattığını” aktardı. Poyraz, “Benim dışımda başka kişilere de MİT müsteşarı olacağından bahsetmiş olabilir” dedi. Hablemitoğlu’nun eşi Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu ise 2011 yılında yaptığı bir açıklamada, eşinin kendisine bu durumdan hiç bahsetmediğini, ancak bu söylentinin cinayeti hızlandırmış olabileceğini söylüyordu.
Cinayeti üstlenen ilk isim olmasına karşın tutarsız bilgiler veren ve 'seri katil' olarak hüküm giyen Durmuş Anuçin
Cinayeti seri katil Durmuş Anuçin üstlendi
Çok sayıda asılsız ihbarın da yapıldığı olayın ardından cinayeti üstlenen dahi oldu. İstanbul’da işlediği cinayetler nedeniyle tutuklu yargılanan seri katil Durmuş Anuçin, cinayeti İzmir’de “baba” lakabıyla bilinen İbrahim Çiftçi’nin talimatıyla 2 milyon dolar karşılığında kendisinin işlediğini savundu. Ancak Anuçin, bu konuya ilişkin olarak verdiği ilk ifadede, ne olay yerine ilişkin detaylı ve tutarlı bir bilgi verebildi ne de vurduğunu iddia ettiği Hablemitoğlu’nu tam olarak tarif edebildi. İlk kez 2003’te ifade veren ve cinayeti üstlenen Anuçin, daha sonra, FETÖ sanığı firari savcı Zekeriya Öz tarafından sorgulandı. Anuçin, şu iddialarını sürdürdü:
“İbrahim Çiftçi’yi 1986 yılında İmralı Cezaevi’nde tanıdım. Kendisi kütüphaneciydi, ben de arıcılık yapıyordum. Kendisi bana izin aldı ve izinden sonra bana gelmememi ve kaçmamı söyledi. 1,5 sene sonra yakalandım. 1991 yılında kısmi aftan yararlanıp tahliye oldum. İki sene İbrahim Çiftçi ile beraber oldum. Daha sonra gasp suçundan yeniden tutuklandım. 2002 Nisan ayında cezaevinden yeniden çıktım. Bu dönemde de İbrahim Aydın Türker vasıtasıyla İbrahim Çiftçi bana haber gönderdi. İbrahim Aydın Türker’in yazıhanesinin altında bir bölüm vardır, bodrumda. Buraya İbrahim Çiftçi zaman zaman gelip gizli toplantı yapıyordu. Aralık ayında 13-14-15-16-17 Aralık’a kadar biz bu bodrumda toplandık. Bu Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesi olayını burada görüştük. Buradaki görüşmelerde bize herhangi bir sebep söylenmezdi. Hedef gösterilirdi, niye öldürüleceğini bilmezdik. Bu toplantıda Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesi konuşuldu. Hatta burada bana, ‘Biz adamı takip ediyoruz, sadece sen Ankara’ya gittiğinde elinle koymuş gibi bulacaksın, öldüreceksin ve oradan ayrılacağız’ dediler. Hatta bu toplantılardan birinde Balıkesir’de 10 dakika ile Hablemitoğlu’nu kaçırdıklarını, bir arkadaşın orada işi halledemediğini söylediler, bu arada radyo veya televizyon programına gittiğini söylediler.
Bana bu olayla ilgili 1 milyon dolar para verilecekti ve Almanya’ya gidecektim. Bir daha Türkiye’ye gelmeyecektim. Bundan önce de bana bir miktar 200 bin Euro para vermişlerdi. Bu paranın bir kısmı ile araba aldım, silah aldım. Daha sonra da kalan kısmı üstümde yakalandı. Benim para sorunum olmuyordu, sürekli bana para veriyorlardı.
Son olarak 17 Aralık’ta toplantı yapıldı... 18 Aralık 2002 akşam saat 7.30’u geçmişti. Galatasaray’ın Ankaragücü ile oynadığı maçı dinliyorduk. Ahmet bana vurulacak şahsın geldiğini söyledi, ben şahsı daha önceden tanımıyordum, arabadan indim, şahıs arabadan inmişti, birden bana doğru döndü, yüz yüze geldik, ben tabancayı kendisine doğrulttum. Ağzında mermi olup olmadığını bilmediğim için ağzına mermi vermek istedim. Bu arada ağzında varsa belki bir tane mermi yere düşmüştür dolu. Ağzında yoksa da iki kere ben ateş ettim, direk suratına doğru ateş ettim. Hiçbir şey söylemedi. Ben arkamı dönüp gittim, hava soğuktu. Ateş ettiğim yerde loş bir ışık vardı. Direkt hedefe kilitlendiğim için de heyecanlıydım. Direkt koşarak arabaya bindim, ben arabaya binerken evin yanında bir şahıs vardı. Bu şahıs maktülün yattığı yerden sol taraftaydı. Daha sonra olay yerinden uzaklaştık. Ahmet denilen şahıs benden silahı istedi, ben huylandım, silahı vermedim. Daha sonra Yeşilöz denen yere gittik. (Hablemitoğlu’nun) Mavimsi bir gömleği vardı, koyu maviye çalan renkteydi. Bej veya beyaza yakın yağmurluk gibi bir şey vardı; kravatı ve gözlüğü vardı. Elinde bir poşet veya çanta gibi bir şey de vardı. İki arabanın arasında kendisini vurdum, yan üstü düşmediyse sırt üstü de düşmüş olabilir. Ben tam olarak nasıl düştüğüne bakmadım, ben ateş ettiğimde yarım metrelik bir mesafe vardı, direkt yüzüne ateş edince de olay yerinden ayrıldım…
Benim olay günü üzerimde koyu renk bir elbise vardı… Yakalandığımda da aynı elbise vardı. Hatta cezaevinde savcı ifademi aldığında da aynı elbise vardı, kamera kaydı yapıldığında da o elbise üzerimde vardı. Cezaevinde uzun süre ziyaretçi gelmemişti. Ondan aynı elbiseleri giyiyordum.
Olaydan sonra arabayla bir müddet gittikten sonra İbrahim Çiftçi’nin yanına gittik. Bindiğimiz arabayı orada bıraktık. Bu tür olaylarda ‘ikiz araba’ dediğimiz çalıntı olup sahte plaka ve ruhsatı olan araçlar kullanılır. Zannedersem bizim olayda kullandığımız araç ikiz araçtı.
Aydın Özbey 1 milyar dolara yakın paranın kaynağıydı. Aydın Özbey’in Sedat Peker ve Muzaffer Tekin ile irtibatı vardı. Muzaffer Tekin’e biz ‘Muzaffer Komutan’ diye hitap ediyorduk, çoğu zaman ‘komutanım’ derdik. Ümraniye’de, Çavuşpaşa’da ve Beykoz Konakları’nda Selim diye bir arkadaşın kahvesinde buluşurduk. Genelde jandarma mıntıkalarında buluşurduk. Muzaffer Tekin ile pek iş konuşmuyorduk, çok bir şey konuşmazdık, pek iş vermezdi. Genelde kendisi (İbrahim Çiftçi) Alaattin Çakıcı, Sedat Peker, Sami Hoştan gibi adamlarla çok sıkı otururdu. Ahmet Tekin Baykal o dönem cezaevindeydi. Sami Hoştan ile genelde uyuşturucu işlerini yürütürlerdi.
Beni cezaevinden çıkaracak tek insan İbrahim Çiftçi idi. Çünkü ben İstanbul’a gelir gelmez yakalandım, demek ki beni ihbar etmişler… Cezaevinde kaldığım müddetçe düşündüm, beni niye sattıklarını bulamadım. İlk duruşmada İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde iddianamede bu suçtan suçlanmadığım halde beni gözden çıkardıkları için olayı mahkeme huzurunda anlattım. Ben cezaevindeyken Sedat Peker mahkemede bazı şeyleri anlattığımı duyunca bana aracıları vasıtasıyla yüklü miktarda sus payı olsun diye 300 bin YTL para iki kere gönderdi. Ben ikisini de iade ettim. İki seferde cezaevine göndermiş olduğunu almak zorunda kaldım, geri gönderemedim. İki defa telgraf çekti, ikisi de cezaevinde benim yanımda mevcuttur...”
Anuçin, birilerinden aldığı talimatla suçu üstlenerek hedef mi şaşırtıyordu, hâlâ belirsiz. Ancak işaretler bu yönde.
Cinayete ilişkin iddialar sonraki dönemde FETÖ firarisi eski savcı Zekeriya Öz tarafından Ergenekon soruşturmasına dahil edildi. Öz’ün dosyasında Poyraz’ın yanı sıra Neriman Aydın, Ümit Habip Sayın gibi isimler geçiyordu. Bir süre sonra Öz, dosyada elde edilen bilgileri ‘yetkisizlik’ kararıyla Ankara’ya gönderdi. Bu süreçte Ankara’daki dosyada ise ilerleme yoktu. Dosya adeta rafa kaldırılmıştı.
|
Dosyayı o savcı raftan indirdi
17-25 Aralık 2013’teki yolsuzluk iddialarının ardından AKP ve cemaatin yolları keskin biçimde ayrılınca, emniyet ve yargıda da büyük değişiklikler yaşandı. Emniyet ve yargıyı büyük oranda kontrolüne almış olan cemaat unsurlarının uzaklaştırılmasına yönelik değişiklik ve operasyonların ardından ‘FETÖ’ ile ilişkilendirilen Necip Hablemitoğlu dosyası raftan indirildi. 2015 yılında Ankara’ya atanan dönemin terörden sorumlu Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Necip Cem İşçimen, soruşturmayı bizzat ele aldı. Adliyede dosyanın bulunması dahi vakit alırken, İşçimen dosyada birçok işlemin eksik bırakıldığını, HTS-baz istasyonu kayıtlarının alınmadığını, hatta olaydan sonra toplanan deliller arasındaki boş kovanların dahi kayıp olduğunu fark etti. İşçimen daha sonra kayıp kovanların bulunmasını sağlarken, cinayetten 6 ay önceki ve sonraki HTS ve baz kayıtları ile tüm Türkiye’nin CD-R verilerinin (HTS ve baz istasyonlarından alınan verilerden çok daha detaylı arama kaydı verilerini içeren CD-R, ‘Call Detail Record | Çağrı Detay Kaydı’ kelimelerinin baş harfleriyle kısaltılmışı) dosyaya getirilmesini istedi.
Boş kovanlar dosyada çıkmadı
İşçimen’in yürüttüğü soruşturma, Hablemitoğlu öldürüldükten sonra başlatılan soruşturmanın bir süre sonra nasıl savsaklandığını da ortaya koydu.
Boş kovanlar ve kimi kamera kayıtlarının bulunduğu, listede vardı ancak bunlar dosyada yoktu. İşçimen, özellikle boş kovanlar ve bir mermi çekirdeğinin izini sürdü. Başsavcı Vekili, adliyedeki adli emanette olması gereken maddi delillerin cinayetin işlendiği 2002’den sonra Emniyet Kriminal Laboratuvarı’nda kaldığını gün ışığına çıkardı.
Soruşturmanın savsaklandığı süreçte, Luger merminin menşeinin saptanmasıyla ilgili çalışmanın da yapılmadığı anlaşıldı.
“Neden 14 yıl boyunca sustuğumu anladınız mı?”
Süreç ilerlerken Ankara Cumhuriyet Başsavcısı Vekili Necip Cem İşçimen’in koordinatörlüğünü yaptığı ‘FETÖ Çatı Davası’ olarak bilinen soruşturma tamamlanarak 14 Temmuz 2016’da davaya dönüştürüldü. Bu iddianamede Necip Hablemitoğlu cinayeti FETÖ ile ilişkilendiriliyordu. İddianamenin mahkemeye gönderilmesinden sadece 1 gün sonra 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi yaşandı.
Bir yandan darbe soruşturmalarına bakan İşçimen, Eylül 2016’da Şengül Hablemitoğlu’nun ifadesini aldı. O güne kadar sadece imalarla ‘FETÖ’nün cinayette rolü olabileceğine dikkat çeken Şengül Hablemitoğlu, savcılıkta, eşinin Köstebek isimli kitabı yayınlamaması için baskı altına alındığını, Enver Altaylı, Mustafa Özcan, Ramazan Toprak, Halil Şıvgın gibi isimlerin eşiyle görüşmeye çalıştığını anlattı. Şengül Hablemitoğlu, ifade vermesinin ardından yaptığı açıklamada, “İlk defa bir savcımız ve bir dosyamız oldu. Şimdi anladınız mı 14 yıl boyunca neden sustuğumu” diyordu.
Bu ifadenin ardınan İşçimen, Hablemitoğlu’nun ismini verdiği Altaylı, Toprak ve Şıvgın’ın yanı sıra çok sayıda kişinin ifadesini aldı. Mustafa Özcan ise firari olması nedeniyle dinlenemedi.
Şengül Hablemitoğlu ve avukatı Ersan Barkın
Çatı davanın eklerinden ‘tetikçi ihbarı’ çıktı
Bu arada ‘FETÖ Çatı Davası’nın eklerini inceleyen Hablemitoğlu ailesinin avukatı Ersan Barkın, gazeteci Zihni Çakır’ın, Hablemitoğlu cinayetini Mustafa Özcan ve Enver Altaylı’nın talimatıyla eski Özel Kuvvetler Komutanlığı mensuplarının işlediğine, tetikçinin Ahmet Tarkan Mumcuoğlu olduğuna ilişkin ifade verdiğini fark etti.
Cinayette tetikçilikle suçlanan ve tutuklanan eski ÖKK mensubu Ahmet Tarkan Mumcuoğlu
Ancak davaya bakan mahkeme, Hablemitoğlu ailesinin Çakır’ın duruşmada dinlenmesi talebini reddetti. Bu arada İşçimen de Mart 2017’de görevden alındı. Dosya, savcı Zafer Ergün’e devredildi.
Nuri Gökhan Bozkır'dan aldığı bilgilerle savcılığa 'tetikçi' ismi veren
Avaztürk Genel Yayın Yönetmeni Zihni Çakır
Bilgileri veren Nuri Bozkır’dı
Dosyayı inceleyen yeni savcı Ergün, Zihni Çakır’ın ifadesini alarak, tetikçi ve diğer kişilere ilişkin bilgiyi nereden aldığını sordu. Çakır da bilgiyi veren kişinin 2015 yılında Ukrayna’ya kaçan TSK’dan atılma eski binbaşı Nuri Gökhan Bozkır olduğunu söyledi.
Nuri Gökhan Bozkır, Ukrayna'dayken Sabah gazetesine yaptığı açıklamada
"cinayet silahının Ankara Mogan Gölü'ne atıldığını" söyledi
Bozkır çok ilginç bir isimdi. İsmi daha önce ‘Sauna çetesi’ davasına karışmıştı, Şanlıurfa’nın Akçakale ilçesinde yakalanan soğan tırları içinde ‘infilaklı fitil’ taşınmasına ilişin davada da yargılanıyordu. Bozkır, bu davadan ceza alacağını anlayınca Ukrayna’ya kaçmıştı. Savcılık, ifadesinin ardından Zihni Çakır üzerinden Bozkır ile irtibat kurdu. Savcılığa 2018 yılında Ukrayna’dan bir mektup gönderen Bozkır da cinayeti Ahmet Tarkan Mumcuoğlu’nun işlediğini, silahın da Ankara Gölbaşı’ndaki Mogan gölüne atıldığını söylüyor, bazı özel harekâtçıların da bu işin içinde olduğunu söylüyordu.
Tutuklanan, TSK'dan atılma eski binbaşı Nuri Gökhan Bozkır
Hablemitoğlu’nu takip etmiş
Bu süreçte dosyaya getirtilen HTS kayıtlarını analiz eden Savcı Zafer Ergün, Bozkır’ın ölümünden 4 gün önce Eskişehir’de bir konferansa katılan Hablemitoğlu ile aynı yerlerde baz istasyonu verisi verdiğini, yani Hablemitoğlu’nu takip ettiğini ve cinayet günü de telefonlarını kapattığını tespit etti. Bunun üzerine Bozkır hakkında kırmızı bültenle arama kararı çıkartıldı. Bozkır’ın Hablemitoğlu’nun katil zanlısı olduğu düşünülüyordu. Temmuz 2019’da Ukrayna’da yakalanarak ev hapsine alınan Bozkır, Ukrayna devletinden siyasi sığınma talep etti, buna ilişkin yargılama sürerken de serbest bırakıldı.
Fethullah Gülen ve 'sağ kolu' olarak adı geçen firari Mustafa Özcan (sağda)
Savcı Altaylı-ÖKK bağlantısını tespit etti
Savcılık, Bozkır’ın iade sürecini beklerken, bir yandan da dosyada çok önemli tespitler yaptı. Hablemitoğlu’nu Fethullah Gülen’in sağ kolu Mustafa Özcan ile görüştürmek isteyen ve ABD istihbarat örgütü CIA ile yakın ilişkileri bilinen eski MİT’çi Enver Altaylı’nın HTS kayıtları, dosyaya yeni isimlerin eklenmesine neden oldu. Savcı Zafer Ergün, Altaylı’nın HTS kayıtlarından çok önemli verilere ulaştı. Buna göre Enver Altaylı’nın, Hablemitoğlu suikastından bir süre önce Mustafa Özcan ile görüşmelerinin sıklaştığını tespit eden savcı, Altaylı’nın Özcan ile kurduğu neredeyse her irtibat sonrasında, silah ticareti yaptığı bilinen Aydın Köstem ile de irtibata geçtiğini belirledi. Köstem de Altaylı ile kurduğu her irtibat sonrasında eski bir ÖKK mensubu astsubay olan Mehmet Narin adına kayıtlı hat ile irtibata geçiyordu. Böylece Zihni Çakır’ın ifadesinde bahsettiği, Enver Altaylı, Mustafa Özcan ve Özel Kuvvetler Komutanlığı görevlileri arasındaki ilişkiyle ilgili ilk tespit de yapılmış oldu.
Levent Göktaş’ın ismi ilk kez dosyaya girdi
Mustafa Özcan-Enver Altaylı-Aydın Köstem-Mehmet Narin arasındaki görüşmeleri şüpheli bulan ve araştırmasını derinleştiren savcı Zafer Ergün, Altaylı ile ÖKK arasındaki irtibatın ÖKK ayağını sağladığı görülen Mehmet Narin adına kayıtlı telefon numarasının kim tarafından kullanıldığını araştırdı HTS kayıtları incelendiğinde, Narin adına kayıtlı numaradan eski ÖKK MAK Alay Komutanı emekli albay Levent Göktaş’ın eşiyle defalarca irtibata geçildiği anlaşılıyordu. Hattın ayrıca çok sayıda üst düzey rütbeli ile de yoğun telefon trafiği vardı. Bu durumu değerlendiren savcılık, hattın astsubay Narin tarafından kullanılmış olamayacağını değerlendirdi. Böylece Ergenekon soruşturmasında 5 yıl tutuklu kalan Levent Göktaş’ın ismi de ilk kez dosyaya girmiş oldu.
“Hattı Göktaş kullanıyordu”
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın Ukrayna ile Rusya’nın savaşın eşiğine geldiği günlerde gerçekleştirdiği bir ziyaret sonrasında Ukrayna Cumhurbaşkanı’ndan iadesini bizzat istediği Nuri Gökhan Bozkır, Ocak 2022’de MİT tarafından Türkiye’ye getirildi. Emniyete teslim edilen Bozkır, ifadesinde önceki beyanlarıyla çelişen bilgiler verse de Hablemitoğlu cinayeti öncesinde olay yerinde keşif yaptığını, talimatı da Levent Göktaş’tan aldığını, Ergenekon’dan tutuklu, eski Özel Kuvvetler Komutanlığı mensubu, emekli binbaşı Fikret Emek’in de cinayetin koordinasyonunu sağladığını söylüyordu. Bozkır’ın emniyette sorgusu devam ederken savcı Zafer Ergün ilk operasyonun düğmesine bastı. Operasyon kapsamında, aralarında Aydın Köstem ve Mehmet Narin’in de bulunduğu 6 kişi gözaltına alındı.
Tutuklanan eski ÖKK mensubu, emekli binbaşı Fikret Emek
Her iki isim de sorgularının ardından tutuklanırken, Narin ifadesinde bahse konu telefon hattını kendisinin aldığını, ancak Levent Göktaş’ın kullandığını söyledi. Narin’in Göktaş’ın ÖKK’daki sağ kolu olduğu da anlaşıldı.
Tutuklanan eski ÖKK mensubu Mehmet Narin (solda) ve Aydın Köstem
Altaylı-ÖKK bağı: Köstem
Bu noktada da bir parantez açmak gerekiyor. Sıralanan isimlerden Enver Altaylı ile ÖKK arasındaki irtibatı sağladığı tespit edilen Aydın Köstem de oldukça ilginç bir profil. Üzerine kayıtlı hiçbir mal varlığı bulunmayan Köstem’in hakkında medyaya yansımış çok fazla bilgi yok.
Ancak 90’lı yıllardaki ilginç bağlantılarına ilişkin olarak MİT eski MİT Kontr-Terör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür, “Uyuşturucudan Susurluk’a - 25 / Bir dolandırıcı 2 olay” başlıklı yazısında Köstem hakkında dikkat çekici bilgiler veriyor.
Eymür’ün aktardığına göre Aydın Köstem, 90’lı yıllarda Sovyet yapımı silahların Türkiye’deki pazarlayıcılarından biriydi. Eymür’ün iddiasına göre Genelkurmay’ın istediği bazı Rus yapımı silahların Avusturyalı şirketten ihale yoluyla alınmasının mümkün olmadığı anlaşılınca Köstem ile irtibata geçen bazı isimler, bu iş için Köstem’e MİT’in örtülü ödeneğinden 15 bin dolar ödedi. Aralık 1995’te muhataplarını tekrar arayan Köstem, şirketin 10 çiftten aşağı silah satmayı kabul etmediğini söyleyerek, 35 bin dolar daha istedi. Eymür’ün paylaştığı iddia uyarınca Genelkurmay onayıyla bu para Köstem’e ödendi, ancak bir süre sonra Köstem silahları temin edemediğini, parayı ise harcadığını söyledi.
Yani Eymür’e göre Köstem, MİT’i dolandırmıştı. Yine Eymür’e göre Köstem’in dikkat çeken bir diğer bağlantısı ise İnsan Hakları Derneği Genel Başkanı Akın Birdal’a 12 Mayıs 1998’de yapılan suikast girişiminde ismi geçen Rüzgar Güvenlik isimli şirketin sahibi İrfan Özcan ile suikastın azmettiricisi olduğu söylenen Semih Tufan Gülaltay gibi isimlerle olan ilişkileriydi. Köstem’in Sami Hoştan gibi isimlerle de fotoğrafları bulunuyor.
Firari emekli albay, eski ÖKK mensubu Levent Göktaş
Levent Göktaş: İsmi defalarca MİT Müsteşarlığı için geçti
Levent Göktaş, ismi kamuoyu gündemine çok sık gelen askerlerden biriydi. Abdullah Öcalan’ın Kenya’dan Türkiye’ye getirilmesinde görev alan Göktaş, Necip Hablemitoğlu’nun öldürüldüğü 2002’de de TSK bünyesindeki Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda (ÖKK) görev yapıyordu.
Hablemitoğlu’nun “MİT Müsteşarı olacağını” söylediği dönemlerde Göktaş’ın da bu koltuğa aday olduğu, MİT Müsteşarı olabilmek için CV verdiği konuşuldu. Göktaş 2004 yılında emekliye ayrıldıktan sonra avukatlık yapmaya başladı. Göktaş’ın adı, “TSK’da üç kez üstün cesaret madalyası alan tek isim olduğu” şeklinde de kamuoyuna yansıdı.
Ergenekon’dan tutuklandı
Göktaş, 2009 yılında Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınıp tutuklandı. Göktaş’ın ofisinde yapılan aramada ele geçirilen ve içinde darbe planları olduğu öne sürülen 51 No’lu DVD uzun süre tartışma konusu oldu. 2013 yılında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Ergenekon davasında 20 yıl 9 ay hapse mahkûm edilen Göktaş, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması ve tutuklulukta azami sürenin 5 yıla indirilmesinin ardından, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği “hak ihlali” kararı sonrasında, beş yıldan fazla tutuklu kaldığı gerekçesiyle serbest bırakıldı.
Göktaş, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından hakkındaki tüm suçlamalardan beraat ederken, ismi bir kez daha hükümetin milliyetçi kesime yakınlaşmasıyla Cumhurbaşkanlığı’nda danışmanlık yaptığı iddialarıyla gündeme geldi. Darbe girişiminde ihmali olduğu iddiasıyla dönemin MİT müsteşarı Hakan Fidan’ın görevden alınabileceğinin konuşulduğu günlerde, MİT’in başına Göktaş’ın getirileceği iddiaları ortaya atıldı.
Göktaş firar etti
Şubat ayındaki ilk operasyondan 4 ay sonra savcı Zafer Ergün bu kez ikinci operasyon için harekete geçti. Aralarında Levent Göktaş ve Fikret Emek ile tetikçi olduğu iddia edilen ve ÖKK’dan sonra MİT’te çalıştığı anlaşılan Ahmet Tarkan Mumcuoğlu’nun da bulunduğu 9 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. 8 kişi gözaltına alınırken Göktaş adresinde bulunamadı. Kızının evinde kaldığı belirlenen Göktaş’ın, polis adrese gittiğinde kızına ait başka bir dairede kaldığı ve polis geldiğinde adresten ayrıldığı anlaşıldı. Sedat Peker’e ait olduğu iddia edilen hesaptan, Göktaş’ın o eve iki kadınla geldiği, polisler alt katta arama yaparken, rahat bir tavırlarla binadan ayrıldığı bilgisi verildi.
Göktaş üzerinden operasyon iddiası
Göktaş hakkında gözaltı kararı verilmesi kamuoyunu adeta ikiye böldü. Sezgin Baran Korkmaz dosyasında da adı geçen, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Cumhurbaşkanı ile yakın ilişkileri olan Göktaş’ın firarının ardından tartışmalar alevlendi. Bir yanda FETÖ’nün bir kez daha Göktaş’ı hedef aldığı iddia ediliyor, Göktaş üzerinden muhalif kesime Ergenekonvari yeni bir operasyon yapılacağı konuşuluyor, Göktaş’ın kesinlikle böyle bir şeyin içinde olmayacağı iddia ediliyordu. Diğer yandan ise Göktaş’ın karanlık işlere bulaştığı, silah ticareti yaptığı, bu nedenle ÖKK’daki görevinden uzaklaştırıldığı ancak AKP ile ilişkileri nedeniyle kaçmasına müsaade edildiği öne sürülüyordu.
8 şüphelinin sorgusu sürerken, bu kez evindeki aramada bulunamayan Göktaş’ın teslim olup olmayacağı merak konusu oldu. Ancak sorguların tamamlanmasına karşın Göktaş’ın teslim olmayışı ve son olarak da Antalya’da saklandığı bir evden yine son anda kaçışına ilişkin görüntülerinin ortaya çıkmasıyla rüzgârın yönü değişiyordu. Göktaş’ın kaçması, kendisini savunan bazı kesimlerde de tavır değişikliğine neden oldu.
Twitter hesabı açıldı
Bu arada 24 Temmuz 2022 tarihinde Twitter’da Levent Göktaş adına bir hesap açıldı. Hesaptan yapılan paylaşımlarda “Bu akşam saat 22.00'da her şeyi belgeleri ile açıklamaya başlıyorum. Yarından itibaren video çekmeye de başlayacağım. Saygılarımla, M. Levent Göktaş”, “Ben oraya bir kere girdim! ikinci kere girmeyeceğim! Oraya girmesi gerekenler girecek! beni kullananlar girecek! Akşam 22.00'de buluşmak üzere. Saygılarımla…” denildi. Ancak akşam saatlerinde yapılan yeni açıklamada “Herhangi bir şüphe olmaması için belgeleri yarın videolu bir şekilde açıklayacağım. Tuğlayı yarın çekiyorum. Altta kalanın canı çıksın!" denildi. Hesaptan yapılan paylaşımlarda, "Beni Sedat Peker ile karıştırmayın! Devlet denilen aygıtı başınıza geçiririm!” ifadesine de yer verildi. Hesabın Göktaş’a ait olup olmadığı tartışmaları sürerken, “Beni Sedat Peker ile karıştırmayın” ifadeleri üzerine devreye Sedat Peker girdi.
Peker: Ortadan adam kaldırma tekliflerini konuşacağız
Peker, danışmanı Emre Olur’un hesabından yaptığı paylaşımda, “Levent abi eğer bu sözü sen söylemediysen şimdi söyleyeceklerimden dolayı kusura bakma. Beni Sedat Peker’le karıştırmayın demek ne demek ? Kimsin lan sen y..., Ankara’ya geldiğimde görüşmelerimizde yarım metre arkamdan yürüdüğün gerçekliği ortadayken beni Sedat Peker’le karıştırmayın demek ne demek ? Benim ilgi alanımda değildin. Ancak emin ol şimdi radarıma girdin. Yaşar Baba vasıtasıyla bana teklif ettiğin para ile ortadan adam kaldırma tekliflerini de seçimlere 2 ay kala çekeceğim videolarda da konuşacağız” dedi.
Peker’in bu açıklamalarından kısa bir süre sonra 100 binden fazla takipçiye ulaşan Levent Göktaş adına açılan hesap bir anda kapatıldı. Hesabın kapatılması bu kez pazarlık döndüğü iddialarına neden olurken, Göktaş ailesi hesabın sahte olduğunu iddia eden bir açıklama yaptı.
Ergenekon davasında Göktaş’ın avukatlığını yapan Celal Ülgen de hesabın FETÖ’cüler tarafından açıldığını öne sürerek, “Sedat Peker bana inansın o hesap Göktaş’ın değil” dedi. Ancak Peker yeniden paylaşımda bulunarak, hesabın sahte değil gerçek olduğunu, kendisinin devreye girerek hesabı kapattırdığını öne sürdü. Emniyet de bir yandan hesabın gerçek olup olmadığını araştırmaya başladı.
Sedat Peker daha sonra Levent Göktaş ile ilgili yeni bir paylaşımda bulunarak, kaçışına göz yumulduğunu ima eden ifadeler kullandı. Göktaş'a yapılan operasyona dair görüntülerin kendisinde olduğunu belirten Peker, "Kaçabilmesi için zaman tanıyorlar adeta, polis arkadaşları uyarıyorum, bu görüntülerin kopyasına ulaştım" dedi. Peker, Göktaş üzerinden, bir dönem avukat olarak birlikte çalıştığı iş insanı İnan Kıraç’a da mesaj verdi
|
Eski İstihbarat Başkanı Pekin: O tuğlanın çekilmesi lazım
Levent Göktaş’ın durumuna ilişkin kamuoyunda tartışma sürerken dikkat çekici bir açıklama da eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı İsmail Hakkı Pekin’den geldi. Pekin, bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, Yaşar Büyükanıt’ın Genelkurmay İkinci Başkanı olduğu dönemde Göktaş’ı pasif göreve aldırdığını, Kara Kuvvetleri Komutanı olduğunda da görevden aldığını belirterek, “Özel Kuvvetler’deki Öğrenim Başkanlığı görevinden alınınca Levent de istifa etti ve emekli oldu” dedi. “Özel Kuvvetler’de görev yaparken, bazı Özel Kuvvetler çalışanlarının petrol işiyle, silah işiyle uğraştıklarını bunu MİT’İn de bildiğini” söyleyen Pekin, “Levent konusunda da bu ve buna benzer bir şeyler olabilir. Bizzat gözümle görmedim ama cezaevinden çıkıyor ofisler açıyorsun, saraya yakınlığından, birilerini tanıdığından bahsediyorsun gelene gidene… Bunlar hep duyduğumuz şeyler. (…) Epey kirlenmiş bir durum var bunun açığa çıkması gerekiyor, Levent Göktaş ‘Konuşursam tuğla çekilir’ demiş. Yani bir tuğla çekildiği zaman açığa çıkar, çekilmesi lazım” ifadelerini kullandı.
Savcılık bir yandan firardaki Levent Göktaş’ı armaya devam ediyor. Emniyet de söz konusu hesabın gerçek olup olmadığını araştırıyor. Savcı Zafer Ergün’ün de iddianame yazımına devam ettiği biliniyor.
YAZI DİZİSİNİN BİRİNCİ BÖLÜMÜ | Hablemitoğlu Dosyası | Açılmasına katkı sağladığı altın madenine mücadele ettiği Gülen cemaati nasıl hâkim oldu, ABD ne için devreye girdi, suikast öncesinde ve sonrasında neler yaşandı?
YAZI DİZİSİNİN İKİNCİ BÖLÜMÜ | Hablemitoğlu Dosyası | Hablemitoğlu’na ‘MİT’ suçlaması, var olmayan ‘altın’ belgesi ve varlığı kanıtlanamayan kurye profesör