DW: Batı Balkanlarla ilgili yeni ilerleme raporlarına baktığımızda, bu alanda öncü olanlar hangi ülkeler?
Johannes Hahn: "Öncü" terimini sevmediğimi itiraf etmeliyim çünkü farklı bir anlama gelebilir. Ancak sanırım Sırbistan ve Karadağ'a atıfta bulunuyorsunuz. Genellikle öncü olarak adlandırılırlar, çünkü bunlar bizimle müzakerelere başlamış olan ülkeler. Ama bölgedeki altı ülkeye bakarsak, hemen hemen heryerde bir odaklanma olduğunu söyleyebilirim.
DW: İlerleme ne aşamada?
Hahn: Hukukun üstünlüğü, yolsuzlukla mücadele, ekonomik kalkınma alanlarında. Ancak görmek istediğimiz, belirli alanlarda sürdürülebilir bir performanstır. Bu yüzden, sadece müzakerelerle ilgili değil, süreçle ilgili konuşmayı tercih ediyorum. Bu sadece yasayı kabul ettiğimizi söyleyen kutuyu işaretlemek değil, bunun nasıl uygulandığıyla ilgili. Ve burada yolsuzlukla mücadelede daha fazla ilerleme, daha güçlü, daha bağımsız, daha şeffaf bir yargı görmek istiyoruz. Örneğin Arnavutluk, çok kapsamlı bir yargı reformunu kabul etti ve şu anda uygulama aşamasındayız.
DW: Hangi iki ülke hakkında "Bir çok sorununuz var" şeklinde düşünüyorsunuz ve onlara belli bir şüpheyle yaklaşıyorsunuz?
Hahn: Buna şüphe demem ancak Bosna Hersek'in hala büyük bir zorluk olduğu da sır değil, çünkü durumu komşu ülkelere göre daha da karmaşık. Ve Kosova, Sırbistan ile diyaloğun nasıl devam ettiğini görmek zorunda olduğumuz bir başka alandır. [Sırbistan ve Kosova'nın] ilişkileri için yasal olarak bağlayıcı bir anlaşma olmalı. Öte yandan, eğer Kosova'yı ele alırsak, hepimiz Karadağ ile sınır anlaşmazlığını çözmek için gerekli yasal hükmü kabul edebilmelerini takdir ediyoruz. İki buçuk yıl sonra, bu kesinlikle Avrupa perspektifinden kaynaklanıyor.
DW: Sorun demişken, Makedonya ve Yunanistan arasındaki "Makedonya" isminden ötürü çıkan anlaşmazlığın çözülmesi konusunda ne kadar umutlusunuz?
Hahn: Önümüzdeki birkaç hafta içinde bir anlaşma olabileceğinden eminim. Onların ilişkilerinde yeni bir sayfaya geçtiklerini düşünüyorum. Üsküp ve Sofya arasındaki ilişki de gelişti. Şimdi iyi bir komşuluk anlaşması yaptılar. Üsküp'teki yeni hükümetin iyi bir iş çıkardığını düşünüyorum. Muhalefetin artık çok daha yapıcı olduğunu, parlamentoya döndüğünü, siyasi hayata ve özellikle de genel hedef olan Avrupa perspektifine katılmasını takdir ediyorum.
DW: Sırbistan'da milliyetçiliğin yükselişi ve Sırbistan ile Macaristan arasındaki yakınlaşma bağlamında Avrupa Birliği olarak gelecekte üstesinden gelebileceğimizden daha fazla sorunla karşılaşacağınız öngörüsünde bulunuyor musunuz?
Hahn: En başta bölgenin dışında ve içinde, bu bölgenin tüm kısımlarının birliğe üye olması halinde, gerilimlerin ve zorlukların çoğunun üstesinden gelinebileceğine dair genel bir anlayış var. Bir bütün olarak durum, ancak bu Avrupa perspektifi varsa çözülebilir ve geliştirilebilir. Ve bu yüzden de, tüm bunları [AB'ye katılım] sürecinde değerlendiriyoruz, yani ülkeler kültürel ve politik değişimler açısından da ilerleme kaydettiklerini kanıtlamak zorundalar. Bu, milliyetçi olmamayı, popülist olmayı değil, daha büyük Avrupa projesine katkıda bulunmayı içerir.
DW: Fakat eğer ihtiyaç hasıl olursa, Avrupalıların daha sert enstrümanlara ihtiyacı yok mu?
Hahn: En zor enstrümanımız müzakereler. Ben her zaman söylüyorum: Müzakerelere başlamadan önce bazı kaldıraçlarımız var; müzakereler sırasında da var. Ve maalesef, katılımdan sonra neredeyse hiç avantajımız olmadığını görüyoruz. Ve dersimizi aldık: Müzakereler sırasında süreci çok önemsiyoruz. Bu yüzden muhtemelen biraz zaman alacak. Örneğin, Hırvatistan ile müzakereler ve süreç yedi ila sekiz yıl sürdü. Dolayısıyla, süreç bir ülkenin doğru yönde sürdürülebilir ilerleme kaydettiğini görmek ile ilgili.
DW: Batı Balkan ülkelerinin AB'ye katılımı için 2025 gerçekçi mi?
Hahn: Kulağa ve göze çok uzak görünüyor, ancak bu 2023'te müzakerelerin tamamlanması anlamına geliyor. Bu mümkün, ama çok iddialı.
DW: AB, Türkiye'deki siyasal gelişmelerle ilgili ve ülkenin Avrupa Birliği'nden yavaş yavaş uzaklaşmasıyla ilgili sert bir dil kullanmaya başladı.
Hahn: Aynen. Bir aday ülkeye uyguladığımız Avrupa standartları diyebileceğimiz standardlara gelince, Türkiye'nin hukuk devleti, yargı, şeffaflık, ifade özgürlüğü alanlarında geri gittiğini itiraf etmeliyiz. Bu ilerleme raporumuzda açıkça belirtilmiştir.
DW: Yani gerçekten umut yok mu? Ama hala şöyle deniyor: "Katılım müzakerelerini canlı tutalım, Türkiye'ye kapıyı kapatmayalım."
Hahn: Sanırım "kapıyı kapatmama" doğru tanım. Üye ülkeler arasında yapılan bir anlaşma nedeniyle, katılım öncesi finansmanın mevcut aşamaya uyarlanması için yeni bölümlerin açılmaması anlayışı var. Olduğumuz nokta burası. Öte yandan, Türkiye'nin büyük bir kısmının hâlâ Avrupa'ya yöneldiğini ve desteğimizi beklediğini aklımızda tutarsak, kapıları kapatmak akıllıca olmaz. Günün sonunda, Türkiye Avrupa'nın çok önemli bir komşusu ve hem iyi hem de normal komşuluk ilişkilerine sahip olmamız tavsiye edilir.
© Deutsche Welle Türkçe