Savaşın yıkımından payını almış odasında piposu elinde pikap dinleyen yaşlı adamın fotoğrafı bu hafta çok paylaşıldı. Bu fotoğraf ne anlatıyordu?
Sigara içmenin sağlığa zararlı olması ama pipo tutmanın zihni açması hayatın ironilerinden biridir. İngiliz romancı William Makepeace Thackeray "Pipo filozofların dudaklarından akıl akıtır, aptalların ise çenesini kapar" diye yazmıştır.
Bu şekilde düşünen sadece Thackeray değildi. Albert Einstein da piponun "her tür insani durumla ilgili sakin ve nesnel yargıyı" teşvik ettiğine inanıyordu.
Öte yandan Arthur Conan Doyle'un edebi kahramanı Sherlock Holmes işlenen suçun karmaşıklığını piposunu çekerken ölçüyor, "üç pipoluk bir sorun bu" gibi tanımlamalar kullanıyordu.
Meraklı bir soru işareti şekliyle pipolar düşünceyi simgeler. Özellikleri itibariyle fiziksel olarak uzlaşmacı olduğu kadar dönüştürücüdürler de. Bir yazar veya ressam sahneye kısa yoldan meditasyon havası katmak istiyorsa bunu pipoyla kolayca yapabilir.
Hollandalı Eski Usta Ressamlar pipo içen insanları resimlerinde sık sık kullanmış, daha sonra Paul Cézanne ve James McNeill Whistler hayatın yavaşça havaya üflenmesi fikrini anlatmak için pipoyu kullanacaktır. Vincent van Gogh da kendisini birçok kez elinde pipoyla düşünceli bir halde yansıtmıştır.
Gerçekliğin betimlenmesi ile gerçekliğin kendisi arasındaki kopukluk konusunda düşünmemizi isteyen Belçikalı sürrealist ressam René Magritte 'İmgenin İhaneti' (1928-29) adlı tablosunda bir pipo resmi çizip altına "Bu bir pipo değildir" diye yazmıştır.
Pipo, Hollandalı ressamların Altın Çağı olarak bilinen 17. Yüzyıldan itibaren felsefi bir anlamla resme girmiş, resimdeki sahnenin yaşamın kendisini değil, yaşam üzerine tefekkürü yansıttığına dair izleyiciye ipucu vermiştir. Ta ki bugüne kadar.
AFP'den Joseph Eid'in savaşın yıkımına uğramış Suriye'nin Halep şehrinde çektiği olağanüstü bir fotoğraf, bir metafor olarak düşünceli pipo klişesini yeniden ele almaya itti bizi. Ebu Ömer olarak da bilinen 70 yaşındaki eski otomobil koleksiyoncusu Mohammed Mohiedin Anis'i bombalanarak yıkılmış evinde görüntüleyen bu fotoğraf, savaşın yıkımına yakılmış sessiz bir ağıt gibidir.
Bacak bacak üstüne atıp yatağının kenarına oturarak pikapta müzik dinleyen Ebu Ömer, ilk bakışta sanat tarihsel bir içe bakış karikatürü, elinde piposuyla nostalji yapan bir adamın muhtelif portrelerinden biri olarak görülebilir.
Ancak Ebu Ömer'in romantik bedeninin uyumsuzluk içinde oturduğu bu tam yıkım ortamı kurgulanmış değil, çıplak gerçeğin ta kendisi - yaşam ile sanat arasındaki sınırların belirsizliği konusunda bir uyarı.
Burada gördüğümüz, sembolik duman altında hayali bir içe bakış değil. Hayır, bu bir pipo değil, çok daha etkili bir şey.