CHP İstanbul Milletvekili Selina Doğan, Türkiye’de kadınların hakları için verdikleri mücadelede tarih yazılırken pek çok konuda olduğu gibi ötekiler, azınlıkların es geçildiğini ve unutulmasının tercih edildiğini söyledi.
“Halide Edib, tabiatıyla, saygıyla anılırken, onun dönemdaşı, mektuplaştığı Zabel Yesayan yok sayıldı” diyen Selina Doğan, bu topraklarda kadın mücadelesine emek veren, Ermeni feminist yazar, düşünür, aktivistlerin adlarını Elbis Gesaratsyan, Sırpuhi Düsap, Zabel Asadur, Zabel Yesayan ve Hayganuş Mark'ı tek tek saydı ve onların hayatlarından kısa bir kesit anlattı.
Selina Doğan’ın genel kurul konuşması şöyle:
SELİNA DOĞAN (İstanbul) - Ben aldığım bu söz vesilesiyle tarihin bana yüklediği bir görevi yerine getirmek istiyorum. Dünyada ve Türkiye'de yüzyılı aşkın bir kadın hakları mücadelesi, bir feminizm mücadelesi var biliyorsunuz. Dünyanın birçok yerinde kadınların mülk edinmek, siyasal hakları elde etmek için ciddi anlamda mücadeleleri oldu. Ancak ülkemizde bu tarih yazılırken her zaman pek çok konuda olduğu gibi ötekiler, azınlıklar es geçildi, unutuldu, unutulması tercih edildi. Örneğin Halide Edib, tabiatıyla, saygıyla anılırken, onun dönemdaşı, mektuplaştığı Zabel Yesayan yok sayıldı. Değerli Sabiha Sertel bu ülkenin feminizm tarihinde haklı olarak çok önemli bir yerde dururken, yine çağdaşı Elbis Gesaratsyan akıllara bile gelmedi. Ya da kadınların seçme ve seçilme hakkı için mücadele eden ve benim de saygıyla andığım Nezihe Muhiddin'in feminizm tarihi yazarken aynı yıllarda mevkidaşı, on dört yıl boyunca kesintisiz olarak bir kadın dergisi çıkaran Hayganuş Mark hiç hatırlanmadı. Ben bu vesileyle, bu topraklarda kadın mücadelesine emek veren, Ermeni feminist yazar, düşünür, aktivistleri olan Elbis Gesaratsyan, Sırpuhi Düsap, Zabel Asadur, Zabel Yesayan ve Hayganuş Mark'ı biraz sizlere tanıtmak istiyorum müsaadenizle.
Bu beş değerli kadını anlatan bir kitap var elimde, ismi "Bir Adalet Feryadı." Sevgili akademisyen arkadaşlarım Lerna Ekmekçioğlu ve Melisa Bilal hazırladılar bu kitabı. Kitap Aras Yayıncılık tarafından yayımlandı. Bu kitap sadece Ermeni toplumundaki kadınların mücadelesini değil, aynı zamanda Osmanlı toplumundaki kadın hakları mücadelesi açısından da çok değerli bir kaynak. O yüzden, hepinize okumayı öneriyorum. Kitap, ismini Hayganuş Mark'ın "Bir kadın olarak yüklendiğim sorumlulukların altında ezilirken bunun karşılığında bana verilen haklar yok denecek kadar azdı. Feminizmin bir adalet feryadı olduğuna iyiden iyiye inanmıştım." sözlerinden alıyor. İşte, bu toprakların önemli düşünürleri, yazarları, aktivistleri olan bu feminist kadınlar hakkında size biraz bilgi vermek istiyorum.
Elbis Gesaratsyan 1830'da İstanbul'da doğdu. İlk Ermenice kadın dergisi olan "Gitar"ı yayımladı. Yazılarında cinsler arasındaki eşitsizliğin nedenlerini çözümledi ve toplumun ilerlemesi için kadının özgürleşmesi gerektiğini söyledi.
Sırpuhi Düsap 1841'de İstanbul'da doğdu. Romanlarında evlilik ve aileyle ilgili yenilikçi fikirleri ve kadınlar üzerindeki baskıları dillendirdi. Eserleriyle geleneksel aile kurumuna zarar verdiği gerekçesiyle yoğun tepkiler aldı ancak bundan hiçbir zaman vazgeçmedi.
Zabel Asadur 1873'te İstanbul'da doğdu. Döneminin en önemli yazar, şair ve aktivistlerinden biri oldu. Kadınlar arasında örgütlü dayanışmayı savundu. Daha 17 yaşındayken kurduğu kadın örgütüyle taşradaki kız çocuklarının eğitilmesi için çaba gösterdi, öğretmenlik yaptı, ders kitapları hazırladı.
Zabel Yesayan 1878 yılında İstanbul'da doğdu. Öykü, roman ve makalelerinde cinsler arasında toplumsal adaletsizliği dile getirdi. 1909 yılında Adana Kilikya bölgesinde başlayan olayları incelemesi için dönemin patrikhanesi tarafından görevlendirildi. Bu toprakların en kara dönemlerinden birine tanıklık etti, gördüklerini "Yıkıntılar Arasında" isimli kitabında dile getirdi ve böylece tanıklık edebiyatının ilk örneklerinden birini verdi. Toplumu çözümlemede sınıfı kategorisinden yararlanmasının yanı sıra savaş karşıtı tavırlarıyla dönemin aydınları arasında kendine özgü bir yer edindi.
Hayganuş Mark da diğer kadınlar gibi İstanbul'da doğdu ve on dört yıl boyunca aralıksız yayımlanan Hay Gin dergisini çıkardı.
Evet, neticede, hepimiz biliyoruz ki kadınlar haklarını ancak demokratik ve çoğulcu sistemlerde arayabilirler. Bundan dolayı, kadın hakları mücadelesi aynı zamanda bir demokratikleşme mücadelesidir. İnanıyorum ki başındaki örtüsü, mini eteği, dini, etnik kimliği ve dili nedeniyle ayrımcılığa uğrayan, öldürülen, aşağılanan, eşit vatandaşlık mücadelesi veren tüm kadınların adalet feryadı "hayır" sesleriyle 16 Nisanda sandıklarda demokrasiyle taçlanacak.