Figen Yüksekdağ*
“Hapiste seçim kampanyası yürütülür mü?” demeyin, biz bu soruyu geçeli maalesef çok oldu. Şeceresini çıkarsak, 2007’de Sebahat Tuncel’in hapiste milletvekili seçilmesine kadar gider. Yani epeyce zamandır “Hapiste seçim kampanyası nasıl yürütülür?” sorusunun cevabın a yoğunlaşıyoruz.
Geçen zamanda nice siyasetçi tutuklandı, vekillerin, belediye başkanlarının mazbatasına el konuldu… Kimileri tutsakken halk taraşından seçildi, Gülser Yıldırımlar örneğinde gibi çıkıp göreve başladı; kimisi de Can Atalay gibi hâlâ içeride. Aradaki nüansçıklar bir yana, her durumda büyük darbeler vuruldu halk iradesine. Açıktan, göz göre göre gasp edildi. Bugün hâlâ sandıkta demokratik yolla seçilmiş ama antidemokratik yollarla görevden men edilmiş çok sayıda siyasetçi var cezaevlerinde.
AKP-Saray ittifakının devamı bu saldırıların ekseni üzerine kuruldu. Seçmen iradesine darbenin rutinleşmesi ve demokratik siyasetle mahpushane yollarının bu denli kesişmesi AKP’li yılların ürünüdür. Ceplerindeki 22 yılı böyle kazandılar ve kimseye de haksız kazanlarının hesabını vermediler. Sadece bizler, hesap sorma çabasından, iradesinden vazgeçmedik. İrade yağmacılarının karşısında niye sadece biz vardık? Mevzu derin, şimdilik girmeyelim. Sonuçta yine ve hep iş başa düşüyor, 31 Mart yerel seçimlerine de DEM Parti hapishaneden bir adayla katılıyor. Aynı zamanda biz mahpus kadınların, duvarların arkasındakilerin adayı: Gültan Kışanak!..
Duvarlara yan bakmak
Duvarlara yan bakmazsan hapiste yatılmaz. Hatta bazen tepeden bile bakabilirsin. Bazı örneklerde nasıl yapmışlarsa duvarın üstüne tırmananlar olmuş ama yanlış anlaşılmasın, bizim sadece mecaz. Sana dayatılan gerçekliğin üstüne çıkmak, daraltılan bakış açısından gözünü ve gönlünü kurtarmak anlamında yani. Gültan Kışanak içimizden biri olarak her şeyden önce siyasi tutsakların, rehinelerin hakikatini taşıdı topluma. Kürt halkının, kadınlarının, özgürlük, adalet ve barış mücadelesinin betonlar arasına gömülmeyeceğini hatırlattı. Hatırlattı diyorum, zira iktidar bazı değerleri, sembolleri, siyasetçileri unutturmaya yeminli. Muhalefet ise unutmaya meyilli. Bu şartlar karşısında Gültan Başkan bir bilinç, hafıza ve irade elçisi olarak, kendi adından, kimliğinden çok daha ötesini ifade ediyor. Onun adaylığı darbelenen, savaşa-şiddete boğulan toplumsal hakikate, “gün yüzü görmeme” cezasına çarptırılanlar tarafından ışık tutulmasıdır. Ne de olsa ışık karanlıktan doğar. Dört duvar arasında, üzerine faşizmin koyu gölgesi düşen bir kadın, karanlıkla kalanları ayıktıracak aydınlığın kaynağı olabilir.
Türkiye’nin başkenti, siyasetin merkezi Ankara için belediye başkan adaylığını açıklarken, “Cumhuriyetin son 44 yılının sanığı, tanıdığı, davacısıyım” diyordu Gültan Başkan. 8 darbesinin yarattığı kıyımın, işkencenin, gaddarlığın ortasında Diyarbakır 5 No’luda başlayan mücadelesini, bugün Kandıra F Tipi 1 No’luda sürdürüyor. Yani Kürtlerin, Kürt kadınlarının 80 kuşağı, hâlâ hapishanede darbeye karşı mücadele veriyor. Arada kaç kuşak yetişmiş, kaç yıl geçmiş; Kürtleri zindanlarda tarih yazarak kendini var etmeye zorlayan koşullar değişmemiş. Ama bir bakarsınız, 44 yıldan sonra Gültan Kışanak’ın hapishanedeki politik direnişi başka bir tarih yazımına vesile olmuş! Sonuçta adaylığı da içeriden dışarıya yansıyan politik direnişin bir biçimi. DEM Parti’de birleşen Kürtlerin, kadınların, devrimci demokratik mücadele akslarının büyük bir siyasi iradeye, belirleyici toplumsal güce evrilmesi, egemen güçlerin zulüm-zindan konseptini de evriltti. Son yıllarda bitmeyen davalar, uzun hapislikler, astronomik cezalar ve çok harfli, tipi bozuk cezaevleri karşısında bir politik direniş yükseliyor. Halkın demokratik siyaset hakkının en ağır şartlar altında savunulması anlamına geliyor bu. Gültan Kışanak’ın Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı her türlü seçim realitesinin ötesinde, herkese bu tarihsel ve güncel direniş hakikatini işaret eder. Dileriz ki en ağır şartlar altında Gültan Başkan şahsında gösterilen irade, sergilenen sorumluluk dikkati dağılanlar, kafası karışanlara işaret fişeği olur. Sandıkta da sokakta da kimsenin yolunu şaşırmaması, DEM hakikatine sarılması ve en başta kayyımcı rejime direniş verilmesi, bu işareti doğru algılamaktan geçer.
Yoksa hapishaneden seçim kampanyası yürütmek hiç de düz ve kolay bir siyaset tarzı değil. Şartlar zaten müsait değil. Gültan Kışanak şartları zorluyor sadece. İçeride, dışarıda bizleri kuşatan duvarlara karşı birilerinin zorlaması gerekiyor çünkü. Zor olanı başarma iddiasını daima diri tutması gerekiyor. İşte Gültan Kışanak’ın hapishaneden yürüttüğü seçim kampanyası, 40 yılı aşkın zaman boyunca yaşanan büyük zorlukların, ağır bedellerin, acıların, ölümlerin eskitemediği toplumsal bir mücadelenin diri yanını temsil ediyor. Yollarınız kesilmiş, üstünüze demir kapılar kilitlenmiş olabilir; ama ruhunuzla, bilincinizle hareket halindeyseniz, zaman eskitmez sizi; olgunlaştırır. Bizleri “düşman kuvvet” gibi görüp, zamana yayılmış zorla eskitip tüketmeye çalışanların anlamadığı da budur. Şimdilerde DEM Parti adına, kimliğine karşı sözde anti-propaganda yürütürken, zekâ seviyesi düşük siyasi kimlikler yapıyorlar. Oysa demin Kürtçede doğrudan zaman anlamına gelmesi bir yana, Anadolu-Mezopotamya kültüründeki daha geniş karşılığı; bir fikrin, lezzetin, hareketin olması, olgunlaşması için gereken vakittir.
Geniş ve geçmiş zamanın engebeli, dolambaçlı yollarından yürüyen ve bugün DEM Parti’yle görünür olan tarihsel mücadele de olgunlaşma merhalesine varmıştır aslında. Bütün aleyhte şartlara, sabrın sınandığı yıllara, aylara rağmen olma, kıvamını bulma anına gelmiştir. Zamanla kırılmayan, bozulmayan ve onun akışına teslim olmayan, başka bir oluş gerçekleştirir çünkü. Bugün DEM Parti’nin “Üçüncü Yol” siyasetiyle kendisine yasaklı kentlerde Gültan Kışanak’ın bütün yolları kapalı sayılan hapishanede gerçekleştirdiği budur.
Özgürlük ve başarı için
Memleket bir seçimin daha eşiğine gelmişken, DEM Parti adaylarının zaten her seçimde yaşadığı baskıyı, ayrımcılığı, imkânsızlıkları iki-üç kat fazla yaşayan bir adayla gidiyoruz 31 Mart’a biz de… Düzen siyasetçileri seçimden seçime halkla selam vermek hariç sokağa çıkamıyor. Siyaseten aday olabilen ama siyasi özgürlüğü olmayan son kişi de değil ne yazık ki. Kampanya görseli için fotoğraf çektirip göndermek gibi basit bir eyleminde bile, demokratik seçim hukukuyla değil, düşman hukukuyla muhatap oluyor adayımız. Bunda da fotoğraf çektirmesi serbest ama göndereceği pozları seçimdeki rakipleri; yani Bakanlık seçiyor. Haliyle Gültan Başkan bu muameleyi kabul etmeyince, onun 8 yıl mahpusluğa rağmen hâlâ genç, dimdik ve aydınlık suretiyle yüzleşme ıstırabından kurtuldu rakipleri.
Adayımız, taşıdığı hakikatle dürüstçe yüzleşmeyenlerin, mertçe mücadele vermeyenlerin atıp tutmalarına, yalan ve karalama kampanyalarına doğrudan, yüz yüze cevap verme imkânına da sahip değil. Ama dediği gibi, “Binlerce Gültan” sesi, sözü, yüzü olup kadınların ve halkların cevabını ulaştırıyor yerine. Ve Gültan, belediye eş başkan adayı olarak çalışma yürütürken, aynı anda demokratik siyasete kumpas davasında 38 ağırlaştırılmış müebbet istemiyle yargılanıyor. Görünürde sanık ama özünde güncel ve tarihsel bir haklılığın davacısı aslında. Siyasette de mahkemede de bu haklılığın gücünü, direncini taşıyor. Muhalefetin seçimden seçime yapıldığı, 2023 Mayıs’ından sonra tam da bu nedenle iktidarın galibiyetine mutlak gözle bakıldığı, umutsuzluk, bıkkınlık ve karamsarlığın yayıldığı bir dönemde toplumu siyasetin öznesi olmaya çağırıyor. Demokratik barış ve tarihsel kardeşlik için bütün köprülerin atıldığını, yıkıldığını söyleyenlere aldırmadan “Diyarbakır’dan Ankara’ya barış köprüsü kurma” dilini konuşuyor. Kadınların şiddetten, cinayetten, tüm toplumun ise savaştan, şovenist siyasetten kurtuluşu için demokratik bir dil ve hedef tanımıdır bu. Egemenlerin ağzına bakmadan, toplumsal barışı toplumla birlikte kurma inisiyatifini almaktır. Gültan Kışanak’ın adaylığı ve onun etrafında yürütülen seçim çalışması, bunun için iyi bir yeniden başlangıç ve fırsattır. Kayyımla gasp edilen belediyeleri geri almak, batıda en üst oy oranına ulaşmak, yeni mevziler kazanmak bu açıdan da geleceğe en sağlam köprüleri kurmak için olmalı bütün çabamız. Olgunlaşan halk ve kadın iradesini zamanın ruhuyla buluşturmak için olmalı.
Aramıza hangi duvarlar girerse girsin, rüzgâr karşımızdan hangi kuvvette eserse essin; Newroz’un bizi çağırdığı gibi “Özgürlük ve başarı zamanıdır.” Yani hapishanede seçim kampanyası yürütülmez değil, yürütülür. “Yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir.”
*Figen Yüksekdağ
Kandıra 1 No’lu F Tipi