Almanya’da her yılbaşında 100 ile 200 milyon euro arasında bir meblağ, kelimenin tam anlamıyla havaya uçuyor! Ancak sadece havai fişeklere harcanan meblağ değil, etrafa saçılan barut karışımı da oldukça düşündürücü.
Havai fişeklerin kalbini, piroteknik denen düzenek oluşturuyor. "Isı, ışık, gaz, duman ve/veya ses üretmek için bağımsız olarak kendinden kimyasal reaksiyonları sürdürme yeteneğine sahip maddelerin kullanımı" olarak adlandırılan piroteknik, yüzde 75 oranında potasyum nitrat, yüzde 15 odun kömürü ve yüzde 10 kükürt maddelerini ihtiva ediyor. Köln Üniversitesi'nde bir sunum yapan kimyager ve piroteknik uzmanı Günter Klein-Sommer, arzuya göre bunlara bakır, baryum ya da stronisyum gibi kimyasal bileşenlerin de ilave edilebileceğini belirtiyor. Bunlar da havai fişeklerin mavi, yeşil ya da kırmızı ışık saçmasını sağlıyor.
Klein-Sommer'in üniversitede yaptığı sunuma yoğun bir katılım söz konusu. Havai fişeklerin ışıltılı ve renkli dünyası, yüzyıllardır pek çok insanın ilgisini çekiyor. Eldeki veriler, ilk havai fişeklerin Çin'deki Song Hanedanı döneminde (960-1270) geliştirildiğini gösteriyor. Mucidi olarak ise Li Tiam adlı rahip biliniyor. Tapınakları kötü ruhlardan korumak amacıyla kullanılan ilk havai fişeklerde ışıktan ziyade ses ön plandaydı. Patlama ne kadar gürültülü olursa, tapınağın o kadar iyi korunduğuna inanılırdı.
5 bin ton partikül
Federal Alman Çevre Bakanlığı'nın verilerine göre sadece 2016 yılbaşı gecesinde havai fişekler nedeniyle atmosfere yayılan partikül miktarı 5 bin tonu buldu. Bu, motorlu taşıt trafiği nedeniyle bir yıl boyunca atmosfere salınan zararlı gaz miktarının yüzde 17'sine tekabül ediyor. Üstelik bu zararlı parçacıkların büyük bir bölümünü çıplak gözle görmek mümkün değil. Oysa insan sağlığına en çok zarar veren partikülleri bu toz zerrecikleri oluşturuyor.
Havai fişek üreticileri ise ortada bu kadar abartılacak bir durumun olmadığını öne sürüyor. Piroteknik Endüstrisi Birliği adlı meslek örgütünden Fritz Keller, havai fişeklerden çıkan partiküller ile motorlu taşıt trafiği sonucu salınan zerrecikler aynı kefeye konulamayacağını savunuyor: "İnteraktif haritada da görüldüğü gibi, havai fişeklerle etkisi sadece birkaç saat süren asılı partiküller açığa çıkmaktadır. Oysa araçlardan salınan dizel partikülleri, hidrokarbon gibi zararlı toksinler içermektedir."
Özellikle "polisiklik aromatik hidrokarbonlar" bitkilerin yanı sıra insanlar için de zararlı. Kanserojen etkiye de sahip olan bu zerrecikler, kalıtımsal değişikliklere de yol açabiliyor. Fritz Keller, sözlerini şöyle sürdürüyor:
"Havai fişeklerde ise partiküller ağırlıklı olarak tuzlardan oluşuyor. Bunlar, kimyasal açıdan daha farklı. Örneğin karabarut yandığında potasyum karbonat açığa çıkar. Bu nemi çok çabuk emer ve atmosfer dışına itilir. Hatta eskiden bitkileri zararlı organizmalardan korumak için potasyum tuzları ve piroteknik gübre olarak kullanılırdı. Sözün özü: Yeni yıl sabah havai fişek partiküllerinden hiçbir eser kalmaz."
Çöp ve gürültü kaynağı
Her iki görüşü savunanların da kendilerine göre haklı noktaları olduğunu belirten kimyager Klein-Sommer ise çevre duyarlılığına sahip kişilerin havai fişek fırlatmaktan kaçınmasının en doğru yol olacağını vurguluyor. Zira bu aynı zamanda yeni yılın ilk gününde daha az çöp anlamına da geliyor.
Birkaç saatlik görsel şölenin ardından havai fişeklerin yaklaşık yüzde 60 ile 75’lik bölümü atık olarak kalıyor. Karton, kağıt, ahşap, seramik ve plastikten oluşan düzenek parçaları, kılıf ve ambalajların oluşturduğu çöpler, yılbaşı sabahı çatı ve sokakları kaplıyor. Ayrıca patlama sesleri hem insanları hem de park ve ormanlardaki hayvanları fazlasıyla rahatsız ediyor.
Bu nedenle son yıllarda optik havai fişeklere rağbet giderek artıyor. Piroteknik yerine pilli düzeneklerle yapılan ışık gösterileri, aynı zamanda daha güvenli. Zira havai fişeklerin ateşlenmesi sırasında çok sayıda kaza da meydana geliyor. Hatta güvenlik standartlarına uyulmadan denetimsiz olarak üretilen havai fişekler, can kayıplarına da neden olabiliyor.
Hannah Fuchs
© Deutsche Welle Türkçe