Kamu yetkililerinin hediye almalarının İslami çerçevedeki kıstaslarını anlatan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP çevrelerinde görüşleri dikkatle dinlenen ilahiyat profesörü Hayrettin Karaman, bir dostuna dayandırdığı bilgiyle isim vermeden eski yetkililerden birinin bir mağazadan yüklüce mal aldığını, ancak borcunu ödemediğini söyledi. Yeni Şafak yazarı Karaman, mağazanın patronunun ise borcu yazan çalışanına “Sen deli misin, sil o borcu, başıma iş açma” sözleriyle çıkıştığını ifade etti.
Bu örnek üzerinden "Yetki ve makam gücüne dayanarak borcunu ödememek, silinmesini sağlamak zaten apaçık haksızlık ve ahlaksızlıktır" diyen Karaman, "Ödemeyi geciktirip hak sahibinin bağışlamasını beklemek ve bağışlandığında da kabul etmek ince ahlaksızlıktır, yetkiyi kötüye kullanmaktır, haksız mal ve menfaat kazanmaktır” ifadelerini kullandı.
Karaman'ın Yeni Şafak'ta "Yetki emanettir" başlığıyla yayımlanan (12 Nisan 2015) yazısı şöyle:
Özel olsun kamuya ait olsun vekile verilen yetki sınırlıdır ve emanettir.
Özelde bir kimse diğerine vekalet verse vekili mutlak manada yetkili kılmaz, kayıtlar ve şartlarla vekil kılar, vekil de bu kayıt ve şartların dışına çıkamaz. Gizli olarak çıkarsa ahrette, aleni olursa iki alemde cezasını görür, bedelini öder.
Memurlar, milletvekilleri, bakanlar… yani kendilerine kamu hizmeti için yetki verilmiş olanlar da makam ve yetkilerini veriliş maksadı ve sınırları dışında kullanamazlar.
Peki kullananlar oluyor mu?
Evet, belki de cemiyet hayatı başladığından bu yana oluyor.
Bu “yetki dışına çıkmanın, emaneti zayi etmenin bir ince ve belki de dine, ahlaka, hukuka aykırı görülmediği için daha tehlikeli bir tarafı vardır ki, bu yazıda ona dikkat çekmek istiyorum.
Genel kural şu olmalıdır:
Kamu adına yetki kullanan kişi, kendisine ve yakınlarına yönelik menfaat, imkan ve imtiyaz bakımından yetkiyi almadan, koltuğa oturmadan önceki durumu gibi olmalıdır; başka bir ifade ile onun, başkalarından farkı olmamalıdır.
Bir kamu yetkilisine veya yakınlarına hediye verilse, imtiyaz ve imkan verilse, bir menfaat sağlansa kabul etmek için şu soruların cevabını bulmalıdır:
Ben bu makamda bulunmasaydım bana bunlar verilir miydi?
Bu imkan ve menfaatler bakımından diğer vatandaşlarla eşit durumda mıyım?
Haram-helal kurallarına göre bir kimsenin, bir mal ve menfaate malik olmasının meşru sebepleri/dayanakları vardır; bu mal ve menfaat meşru sebeplere dayalı olarak mı benim olmuştur?
Eğer bu sorulara din, ahlak ve hukuk kurallarına göre müspet cevap alamıyorsa bu menfaatler ve bu mallar helal olmaz.
Şöyle bir savunma da geçerli değildir:
Ben kimseden bir şey istemiyorum, bana menfaat temin edenlere farklı muamele de yapmıyorum, şu halde bunlar bana helal olmalıdır!
Niçin geçerli değildir?
Çünkü kişi o makamda olmadığında bu mal ve menfaatler kendisine verilmiyorsa kazanma sebebi “işgal ettiği makam” olur ki, böyle bir sebep meşru değildir.
Derler ki, Hz. Ali'nin iki çeşit mumu varmış; kamu hizmetini görürken beytülmalın (hazinenin, bütçenin) mumunu, makamında bile kendi işini görürken parasını ödeyerek aldığı mumu kullanırmış!
Hz. Peygamber'in ve Hz. Ömer'in, zekat memuruna yaptığı muameleyi herkes bilir; “Bunları da bana hediye ettiler” deyince, “Evinde otursaydın bunları sana getirip verirler miydi” demiş ve hediyeleri devlete mal etmişlerdir.
Geçende bir dost anlattı, sabık yetkililerden biri bir mağazadan yüklüce bir mal almış ve deftere yazdırmış. Aradan uzun zaman geçtiği halde borcunu ödememiş. Muhasip talep etmeye kalkışınca patronu “Sen deli misin, sil o borcu, başıma iş açma” demiş.
Bu örneği yetkiyi kötüye kullanmaya misal olarak açalım:
Yetki ve makam gücüne dayanarak borcunu ödememek, silinmesini sağlamak zaten apaçık haksızlık ve ahlaksızlıktır.
Ödemeyi geciktirip hak sahibinin bağışlamasını beklemek ve bağışlandığında da kabul etmek “ince ahlaksızlıktır, yetkiyi kötüye kullanmaktır, haksız mal ve menfaat kazanmaktır”.
Peygamberimiz (s.a.) “Karşılıklı hediyeleşin ki birbirinize sevginiz artsın” buyuruyor.
Hediyeleşme, ama karşılıklı. Bir istisna da maddi değeri küçük olan sembolik hediyelerdir.
Buraya kadar yazdıklarım hem kamu hizmetinde bulunan ve yetki kullanan, hem de özel kesimde gücü ve bazı imkanları olan insanlar için geçerlidir; herkes dünyanın menfaatleriyle beraber fani olduğunu, kefenin içinde cesedimizden başka bir şeyin bulunmayacağını unutmamalıdır.