Politika

Hayrettin Karaman: Akademisyenler bildirisi suç; nefretlerini düşünce özgürlüğü poşetine kusmuşlar

"Bundan sonda sıra cezai işlemlere gelebilir"

17 Ocak 2016 13:58

Cumhubaşkanı Tayyip Erdoğan'a yakınlığı ile bilinen ve görüşleri AKP çevrelerinde dikkatle takip edilen ilahiyatçı Prof. Hayrettin Karaman, Güneydoğu'daki çatışma ortamı ve sokağa çıkma yasaklarının son bulması için 1128 akademisyenin imza attığı "Suça ortak olmayacağız" bildirisinin 'suç' olduğunu öne sürdü. "Adamlar iftira etmişler, teröre cesaret ve destek vermişler, içlerindeki kini ve nefreti düşünce özgürlüğü poşetini kullanarak kusmuşlardır" diyen Karaman, "Bundan sonda sıra suçu işleyenlere karşı takınılan tavrın dozu ile cezai işlemlere gelebilir" ifadesini kullandı.

Karaman'ın Yeni Şafak'ta "Düşünce özgürlüğü mü?" başlığıyla yayımlanan (17 Ocak 2015) yazısı şöyle:

İki milyara yakın Müslümanın göz bebeği, “anam babam sana feda olsun Efendim” hitabının yegâne muhatabı Peygamberimiz'e (s.a.), adam kılığındaki yaratık sözle veya karikatür çizerek hakaret ediyor, Müslümanlar buna tepki gösterince “hürriyetçiler, demokrasiciler”, “özgürlüğünü kullanıyor” diyerek hırsızın yanında yer alıyor, ev sahibini kınıyorlar. Evet, Müslümanlar da tepkinin dozunu kaçırmamalı, yıkmak istedikleri binaya yanlış davranışlarla payanda vermemeliler; ancak bu tepki ölçüsüz bile olsa bu hal, düşünce hürriyetini istismar ederek insanlara hakaret etmeyi ve milyarlarca inanç sahibini incitmeyi meşrulaştıramaz.

Biri çıkıyor devletin başına veya makam sahibi olsun olmasın bir başkasına hakaret ediyor, ağız dolusu küfrediyor; eğer bunu yapan mesela gazeteci veya akademisyen ise diplomalı ve diplomasız avukatlar çıkıp “haksız olarak düşünce özgürlüğü adına hareket eden bu edepsiz ve suçlu” kişiyi savunuyorlar.

Demokrat ile demokrasiciyi birbirinden ayırmak gerekiyor. Demokrat, demokrasinin olmazsa olmaz kural ve kurumları bulunduğu sürece ülkesindeki uygulamayı “normal demokrasi” olarak kabul eder, “bu ülkede demokrasi yok, diktatörlük var, insan hak ve özgürlükleri resmen çiğneniyor…” gibi abes sözler söylemez.

Demokrasici ise kendince “mükemmel olan demokrasiyi” esas alarak ülkesindeki demokrasiyi yok sayar, ona göre demokrasi insan toplumu için değil, insan toplumu demokrasi içindir, demokrasi adına ileri sürülen, ama onlarsız da demokrasi var olan düşünceler ve teklifler, toplumun faydası öyle gerektirdiği için uygulanmazsa buna isyan eder, mevcut demokrasiyi “faydacı” olarak itibarsızlaştırır, bazıları daha da ileri giderek “demokrasi böyle olacaksa olmasın daha iyi” diyebilir.

Akademisyenler bildirisine karşı ortaya konan tepkilerde bildiri sahiplerinden yana açıklamalar yapanlar, bu bildiriyi demokrasinin önemli bir unsuru olan “düşünce hürriyeti” çerçevesine sokanlar, ülkenin ve toplumun faydasını (bu bildiri sebebiyle içeride ve dışarıda uğradığı zararı) göz ardı edenler, bildiri açıkça devlete iftira ettiği, dünyada ülkemizin imajına zarar verdiği, bunlar da hukuka ve ahlaka aykırı olduğu, düşünce özgürlüğünün buna izin vermesinin mümkün bulunmadığı halde hala bu akademisyenleri savunanlar demokrat, insan hakları savunucusu filan değil, düpedüz “demokrasi meczupları ve demokrasicidirler”.

Adamlar iftira etmişler, teröre cesaret ve destek vermişler, içlerindeki kini ve nefreti düşünce özgürlüğü poşetini kullanarak kusmuşlardır. Bir defa bu gerçeğin tespit edilmesi ve aklını, vicdanını kiraya vermemiş aydınlar tarafından açıkça ifade edilmesi şarttır. Bundan sonda sıra suçu işleyenlere karşı takınılan tavrın dozu ile cezai işlemlere gelebilir. Bu konuda iyi niyetli insanlar, iç ve dış şartları göz önüne alarak daha hafif bir tepkiyi, ben katılmasam da savunabilirler.

Teröre destek veren, devleti katillikle suçlayan dokunulmazlık zırhını giymiş siyasetçiler için de diyeceğim aynıdır. Önce bu yapılanların bir suç, bir hiyanet, bir ahlaksızlık… olduğunda birleşilecek, sonra hak etseler bile kamusal fayda-zarar ilkesi bakımından hangi muamelenin hikmete daha uygun olduğu tartışılabilecektir.