Kadının meşru ve makul ihtiyaçlarını -onu çalışmaya mecbur etmeden- sağlama vazifesi ihmal edilince ve kadın boğaz tokluğuna köle gibi kullanılınca (bunların olduğu yer ve zamanlarda) ortaya bir fikir atıldı: Kadının bu zulümden kurulmasının çaresi ekonomik özgürlüğe kavuşmasıdır.
Peki çalışıp kazanarak ekonomik özgürlüğüne kavuşan kadın ne yaptı?
Ne yazık ki, bu imkan yalnızca kadının zulümden kurtulmasını sağlamadı, ortada çekilemez bir durum bulunmadığı halde nefse yenilerek hürriyeti seçme sonucunu da doğurdu.
İstatistikler, giderek evlenmelerin ve evlilerde çocuğun azaldığını, boşanmaların ise çoğaldığını gösteriyor.
Yakın zamanda bir tanıdık bir hususa dikkatimi çekti: Diyanet kadrosunda çalışan hanımlarda da boşanmalar gittikçe artıyormuş! Eğer bu tespit doğru ise durum daha da vahim demektir; çünkü din, kültür, medeniyet, değerler için vazgeçilemez kurum olan ailenin devamı boşanmaların değil, evlenmelerin ve iyi aile terbiyesi almış çocukların artmasına bağlıdır. Buna örnek olacak kişiler yapmaya değil de yıkmaya örnek oluyorlarsa yandık demektir!
Birçok bakımdan farklı olan iki şahsın bir ömür boyu nispeten mutlu olarak bir yastığa baş koymalarının şartları nedir?
Ortada bir zaruret yok iken boşanmaların aileye ve cemiyete getirdiği zararlar nelerdir?