Özel Dosya

'Hayrünnisa Gül tesettürün içini boşalttı, Emine Erdoğan'ın kıyafeti yozlaştı!..'

'Başörtüsü yaygınlaşıyor' beyanlarının yanı sıra İslami kesimde yürüyen içerik tartışması 'tesettürün ölçüsü'yle büyüyor. Muhafazakar moda dergilerinden sonra tartışma siyasilerin eşleriyle de gündemde...

13 Ağustos 2013 03:02

Hazal Özvarış 

 

"Ey örtülü çıplaklar;

Boynu açıkta bırakan tesettür olmaz.

Dar pantolonlarla tesettür olmaz.

Makyajla, gözlükle, parfümle tesettür olmaz.

Tesettür süslenmek için değil, süsü örtmek içindir.”

İslami kesim içinde başlayan tesettür ölçülerine ilişkin tartışma büyüyor. Vücut hatlarını belli eden örtünme için "çıplak tesettürlüler" ifadesinin de kullanıldığı tartışma, muhafazakar moda dergileri ardından Ankara’ya da uzandı.

İslamcı dergilerin de katıldığı tartışmalarda "Cumhurbaşkanı'nın eşi Hayrünnisa Gül'ün tarzıyla tesettürün için boşalttığı, Başbakan'ın eşi Emine Erdoğan'ın kıyafetinin yozlaştığı" dile getirilirken “Tesettürle bağdaşmayanlar” listesi cumartesi günü Twitter’da Top Trends’e oturan “Başörtüsü tarz değil farzdır” hashtag’i altında çeşitlendi.

\Başörtüsünü kabartan sivri topuzlar da yer aldı muhalefet şerhleri arasında, “Feriha’nın suçu” dizisini gözlerini sonuna kadar açıp izlemek de. Başörtüsünün "tarz değil farz" olduğunu vurgulayanları “sapkınlık”la suçlayanların da olduğu Twitter’da muhafazakarlar “tarz olan başörtüsü”ne muhalefeti Aysha dergisine boykot çağrılarıyla somutlaştırdı.

Muhafazakar kesimin Vogue’u olarak duyurulan Ala’dan sonraki dalgada çıkan Aysha dergisi ağustos ayında kapağına saçlarını tam olarak örtmeden başörtüsü takan bir kadını taşıdı. Önceki sayılarında başörtüsü takan, genellikle mavi gözlü ve makyajlı kadınları kapağına taşıyan Aysha dergisi sosyal medyadaki marka krizine karşı resmi Twitter hesabından şu açıklamayı yaptı:

“Aysha Dergi kadına yönelik bir yaşam-stil dergisidir. Kimsenin sahip olduğu değerleri değiştirme veya yok sayma amacı gütmemektedir!

Çıktığı günden bu yana belirlediği misyon çerçevesinde ahlaklı yayın yaparak, alternatiflerle güzel yaşamı desteklemeyi gaye edinmiştir...”

Dergi, her ne kadar misyonunu "Kadının ayağının altına cenneti getiren mayasındaki değerleri geliştirmek ve yaşatmak" olarak açıklasa da yaptığı yayınlar başörtülü kadınları “tüketmeye ve teşhir etmeye sevk etmek”le eleştirildi.

 

‘Cosmopolitan’ın İslamisi ve hipokrasi’

 

Kritiklerden en dikkat çekenini geçen sene AKP MKYK üyeliğinden ayrılan partinin önde gelen kadın kurucularından Ayşe Böhürler yaptı. Böhürler, Yeni Şafak’taki köşesinden “savunulduğu şekli ile içinde faydalı dini bilgiler bulunan” bu dergileri “hipokrasiyle ve İslam dünyasında lümpenleşmeyle karşılık gelmesiyle” eleştirdi ve ekledi:   

Dini emirler tüm hayatı kapsar zaten. Her zamana ait bir dua bulmak ise zor değil. Bu minvalde Cosmopolitan’ın İslamisini yapmak da zor değil. Kapak kızı yarışması yapılabilir mantığı ile en güzel gözlü tesettürlü kızlarımızı kapak resimleri ile yarıştırarak dindarlığımıza da bir level atlatabiliriz. Jüride kimler var acaba? Dindar erkeklerimiz de bakacaksa bari başörtülü güzel kızlara baksın. Günaha girmesinler.”

 

‘Korsan tesettür yaygınlaşıyor’

 

Tarz ve farz karşıtlığı içinde başörtüsünün tartışılması 2011’de yayın hayatına başlayan muhafazakar moda dergileriyle başlamadı. Bir örnek olarak Ahmed Kalkan, 2005 yılının Ağustos ayında Vuslat dergisinde yayımlanmak üzere “Çeyrek tesettür gerçek tesettüre karşı ya da başörtülü çıplaklar” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Kalkan, devam ettireceği dizinin eylül yazısına “Gazinoda, pavyon veya plajda, yani en azından gözlerin haramlarla meşgul olduğu bir mekânda başında ‘imam sarığı’ ile dolaşmanın durumuna benziyor; çarşı pazardaki dikkat çekici tavırlarıyla başörtülü kızın tavrı” diyerek başlamış ve devamında “Bir başörtüsü sektörü oluştu; kapitalizmin örtülü versiyonu olarak türban rantı ortaya çıktı” demişti.

\Aradan sekiz yıl geçtikten sonra Vuslat dergisi bu kez konuyu “Modanın kurbanı: Tesettür” başlığıyla dosya yaptı. Sahibinin Recai Zengin olduğu dergi, Kur’an’a Hizmet Vakfı’nın bünyesinde çalışan Yurt, Hikmet, Özel, Risale, İrşad ve Rahmet adlı altı radyo kanalıyla aynı çizgide yayın yapıyor. Yazı işleri müdürlüğünü Cemal Kılıçtaş’ın yaptığı Vuslat dergisinin ağustos sayısının editoryal yazısı “Günümüzde tesettür yaygınlaşmakta...” sözleriyle başlıyor ve bu “popülarite” iki sebebe bağlanıyor: 1- Modacıların tesettür defileleri, 2- Geçmiş dönemde uygulanan baskılar.

“Allah’ın belirlediği ölçülerdeki tesettür anlayışının yaygınlaşması için Ağustos sayımızı tesettür şuuruna ayırdık” denilen girişte şu not düşülüyor:

“Tesettür modanın kriterlerine uygun olduğu için özünü ve amacını kaybetti. Karşımızda artık (...) hicab anlayışı çerçevesinde bir tesettür yerine, bana bak diyen korsan bir tesettür var.” 

 

Tesettür ne demek, ölçüsü ne?

 

Dosyanın ilk yazarı olan Hüseyin Kerim İnce, “Kur’an’da tesettürün ölçüsü” başlığı altında “Kur’an’da örtünme ile ilgili kelimeleri” listeliyor. İnce “tesettür”ü şöyle anlatıyor:

“Kelimenin aslı ‘se-te-ra’ fiilidir. Bu da bir şeyi örtmek, gizlemek demektir. Bu fiil üç ayette farklı formlarda geçiyor. Birincisi gizleme manasında ‘testetirun’ şeklinde, ikincisi ‘sitran’ şeklinde siper manasında, ‘mestura’ şeklinde perde anlamında.

Tesettür; örtünmek, kuşanmak, başkasıyla kendi arasında perde koymak, bir şeyin içinde veya arkasında gizlenmek demektir. Aynı kökten gelen ‘sitr’ gizlenmeye yarayan engel, perde vb. şey, mecazen çekinme, korku ve haya demektir. ‘Tesettür’ terim olarak ilgilileri ve ölçüleri belirlenmiş örtünme yükümlülüğünü ifade etmektedir.” 

İnce, her ne kadar ölçüleri belirlenmiş dese de yazısının devamında “kadınlara teşhir etmeleri yasaklanan ‘ziynet’ten maksadın ne olduğu konusunda farklı görüşler olduğunu” söylüyor.

“Bazılarına göre gösterilmesi yasaklanan ziynetten kasıt küpe, yüzük, kına gibi süslerken, bazılarına göre ziynetten kasıt vücuttur, dolayısıyla yasaklanan bedenin teşhiridir” diyen İnce, İslam alimlerinin bir kısmının yüz ve elleri de “avret” sayıp kapatılması gerektiğini savunduğunu, büyük bir kısmınınsa yüz, el ve ayaklar ile bunlara takılan süslerin görünebilecek ziynet olduğu görüşünü paylaştıklarını aktarıyor. 

 

‘Ey örtülü çıplak tesettürlüler’

 

“Farzdan tarza dönüşen tesettür” başlığıyla Vuslat'taki dosyanın ikinci yazısını yazan Anadolu Platformu bünyesinde çalışmalar yürüten Sümeyye Demirci’ye göre Kur’an’ın kadına verdiği açık mesaj şu:

“Dişiliğinizi kendinizi görünür kılmak yerine kişiliğinizle erkek egemen dünyada hak ettiğiniz saygın yeri alın.”

Demirci, yazısının devamında “Ey örtülü çıplak tesettürlüler!” diyerek “tesettürü dişiliğini öne çıkarmak için kullanan kadınlar”a sesleniyor ve “Siz kendi değerlerinizi dalgaya alırsanız sizi kim ciddiye alır?” diye soruyor.

 

‘Bakışmanın ikinci aşaması flört zinadır’

 

Nur suresinin 30 ve 31. ayetlerindeki “Mü’min erkeklere ve kadınlara söyle, gözlerini haram olan çeksinler” ifadesini hatırlatan Demirci, suredeki erkeklere seslenişin altını çizdikten sonra yeniden Müslüman kadınlara dönerek “bakışamazsınız” uyarısı yapıyor. “Tesettürün bakışla başladığını” söyleyen Demirci, bakışmaktan zinaya giden bir süreç öngörerek şunları söylüyor:

“Eğer bu emri dinlemezseniz bakışların ardından ikinci safha olan flört başlar, sözüm ona bunun ismi de sosyal arkadaşlık?!! İslam’a göre bunun adı zinadır. Bu işin sonu telafisi mümkün olmayan yollara çıkar.”

 

‘Dondurma yalayan tesettürlü kızlar...’

 

“Çeyrek tesettürlüler”e “Ne olur artmasaydı bu tahripçilerin sayısı” diyerek sitem eden Demirci, “kahkaha atarak, ellerinde dondurmalar yalayarak gezen tesettürlü kızlara” ve “parklarda kültürfizik yapan Müslüman hanımlara” seslenirken “Ya imanını ciddiye alan mü’minlerden olalım ya da hangi kafaya sahipseniz ona göre yaşayın” diyor.

Sümeyye Demirci yazısının sonlarına doğru da “tesettürüne sahip çıkamayan hanımlara, evlatlara ve bacılara sahip çıkmaları için babalara, ağabeylere ve kocalara” çağrı yapıyor.

 

Dilipak: Keşke bu halden veya başörtülerinden vazgeçseler...

 

İnce ve Demirci’nin ardından Vuslat'taki dosyada yer alan üçüncü yazı daha tanıdık bir isme, Yeni Akit gazetesi yazarlarından Abdurrahman Dilipak’a ait. Bir sayfalık yazısında Dilipak da, Demirci gibi, tesettürün sadece başörtüsüne indirgenemeyeceğini, erkekleri de içine alan daha kapsamlı bir kavram olduğunu belirtiyor.

Başörtüsünü cevizin yeşil kabuğuna benzeten Dilipak, “Tesettür şuuru olmadan başörtüsünün tek başına fazla bir anlam taşımadığını” söylüyor ve son döneme ilişkin şu yorumu yapıyor:

“Başı örtülü, kolları açık ya da daracık elbiseleri, ağır makyajları, hal ve hareketleri ile hiç de tesettürlü bir hanıma yakışmayan davranışlar görmek artık sıradanlaştı. Elinde sigarası, ojeli tırnakları, boyalı göz ve dudakları ile aslında başörtüsü dışında bildik bir karakter... Ben bu karakterdeki kişileri gördükçe, ‘keşke ya bu halden ya da başörtüsünden vazgeçse’ demekten kendimi alamıyorum.” 

 

‘Tok firmanın hacı patronlarının hazırladığı mankenli kataloglar’

 

Dilipak, “Kuşkusuz aynı durum erkeklerde de söz konusu” diyor ve Türkiye’de Tekbir Giyim’le öne çıkan, başörtüsünün firmalarca yapılan mankenli sunumlarını eleştiriyor. Dilipak, “Bir tok firmanın hacı patronlarının hazırladıkları ürün kataloglarındaki mankenlere, kullandıkları sloganlara bakın! O ürünle birlikte aslında o ‘tarzı hayat/yaşam tarzı’ da meşrulaştırılmış olmuyor mu” diye soruyor.

“Modanın kurbanı: Tesettür” dosyasının “Bir farz olan tesettür ne idi, ne oldu” başlıklı 4. yazısında Muhammed İslamoğlu, ayetlerden yola çıkarak tesettüre ilişkin ölçüleri işledikten sonra Mustafa Kemal Atatürk ve Kenan Evren’in sözleri de dahil olmak üzere Türkiye’de resmi görüşün başörtüsüne yaklaşımlarını alıntılıyor.

Dosya Kırklareli Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Sefa Saygılı’nın “Örtünmenin psikolojisi” başlıklı yazısı ve Prof. Musa Kazım Yılmaz’ın “Tesettürün fıtrata uygunluğu” makalesinin ardından Hatice Dilek Öztürk’ün “‘Çalışan kadın olmak’ nedir? Ne olmalıdır” yazısıyla devam ediyor.

 

‘Çetleşmeyin, kıkırdamayın, şarkı söylemeyin’

 

“Çalışmak Allah içinse farz, fakat Allah’a meydan okuyarak değil” diyen Öztürk, çalışma ortamında kadınların nasıl davranıp, nasıl davranmaması gerektiğine dair şablonlar çıkarıyor.

Öztürk’ün listesinde yer alan bazı “tavsiyeler” şöyle:

“Gönül çelecek, eziyet edecek giysiler, tavırlar duruşlar değil, insanlık dersi verecek davranışlar sergileyin”, ”Argo konuşarak nezaketinize zarar vermeyin”, “Kimse ile telefon, e-posta veya çetleşmek gibi değişen şekillerde batıl paylaşımlarda bulunmayın”, “Topuklu ayakkabı giyerek, podyumdaymış gibi salınmayın”, “Nağmeli konuşmayın, şarkı söylemeyin”, “Kıkırdaşıp dikkat çekmeyin.”

 

Alp: Hayrünnisa Gül tesettürün içini boşalttı

 

Selma Ülger imzalı “Erkekleşmeye meyilli tesettürlü kadınlar” başlıklı kısa yazıyla devam eden dosyanın son metni İlhami Pınar’ın Yeni Şafak’taki son yazısı Mart 2013’te yayımlanan Talha Hakan Alp ile yaptığı söyleşi.

“Tesettür popülerleşti, muhtevası buharlaştı” başlığı ile verilen söyleşide Alp, iman eğitimi almadan yaygınlaşmasını eleştirdiği tesettürün ölçüsünün Kur’an ile sünnetten çıkan prensiplerle belirlendiği söylüyor ve ek olarak rol modellerin kitleler üstündeki etkisini konu ediniyor. 

“Politik güç kazanımından sonra seküler kesimle iyi ilişkiler geliştirmek adına Müslümanların politik önderlerinin, hanımlarının tesettür çizgisinde çözülme olduğunu” iddia eden Taha Hakan Alp, örnek olarak Hayrünnisa Gül ve Emine Erdoğan’ı veriyor. “Gül’ün tesettürün içini boşalttığını, Erdoğan’ın kılık kıyafetinin yozlaştığını” savunan Alp, şunları söylüyor: 

“Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün hanımı Hayrünissa Gül mesela o köşke çıktığı zaman Türkiye’de bu konuşuldu. Acaba nasıl bir kıyafet biçimi geliştirecek yani orası Cumhurbaşkanlık; laik/seküler bir ülkenin en tepe kurumudur. (...) Müslüman seküler bir kuruma nasıl adapte olacak tartışmasıydı o... Birtakım modacılar, kılık kıyafet tasarımcıları gündeme geldi ve Hayrünnisa Hanım sonuçta ucube bir kıyafetle ortaya çıktı. Ve işte böyle olunacak denildi. Ve bu şekilde maalesef tesettürün içini boşalttı.

 

‘Gül ve Erdoğan’ın model olması çok tehlikeli’

 

Sadece Hayrünnisa Hanım değil Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hanımı Emine Erdoğan Hanım da öyle. (...) 1990’lı yıllarda tesettürün yozlaşmasından şikayetçiydi ama eşi Başbakan olduktan sonra zaman içerisinde bakıyorsunuz onların da kılık kıyafetinde yozlaşma başladı. (....)

Emine Erdoğan’ın ya da Hayrünnisa Gül’ün kıyafetinin, Türkiyeli Müslüman hanımların tesettürü için model olması çok tehlikeli bir durumdur.(...) Hayrünnisa Hanımefendi’nin kıyafetine baktığın zaman bir ceket var üstünde, bir de uzun etek var. Ev içinde giyecek giysi var üstünde. Kadınlar içinde giyilecek kıyafetle dışarı çıkıyor. Türkiye’de Müslüman hanımların onu görüp de etkilenip kendi tesettür çizgilerini geriye çekmeleri çok büyük bir vebaldir.”