HDP'li belediye başkanları gözaltına alınmaya devam ediyor. Bugün sabaha karşı Van İpekyolu Belediye Başkanı Azim Yacan ve eş başkan Şehzade Kurt gözaltına alınmasının ardından HDP Sözcüsü Günay Kubilay, kameraların karşısına geçti. İpekyolu Belediye binasının polis tarafından ablukaya alındığını ve kaymakamının kayyım olarak atandığını ifade eden Kubilay, "Bu kayyumcu, ayrımcı zihniyeti kabul etmiyoruz, kayyum rejimini reddediyoruz" dedi.
Kubilay'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
"HDK Başkanı Sedat Şenoğlu'nun 2911 sayılı toplantı ve gösteriş yasasına muhalefetten hakkında bir soruşturmanın olduğu gerekçesiyle evi polislerce basılmıştır. Oysa ki bu çok utanç verici bir şey. Arkadaşlarımızı ifadeniz var dedikleri andan itibaren sonucu ne olursa olsun arkadaşlarımız gideceklerdi. Böyle bir utanç verici yönteme gerek kalmayacaktı. Diyarbakır'da il yöneticilerimizin aralarında bulunduğu 5 arkadaşımız bu sabah yine gözaltına alındı. Artık kayyumların bir yönetme biçimi olduğunu söylüyoruz. Ama ne olursa olsun kayyumlar siyasi iktidarın acizliğini, yönetemediği gerçeğinin üstünü örtmeye yetmiyor, yetmeyecek. Bir kez daha söylüyoruz ki daha önce kaybettiğiniz, bundan sonra kaybedeceksiniz. HDP demokratik mücadele çizgisine, direnişine yılmadan, usanmadan devam edecektir.
TIKLAYIN - HDP'li İpekyolu Belediyesi eş başkanları terör soruşturması kapsamında gözaltına alındı
Son bir hafta içerisinde Suriye'deki uluslararası gelişmelere bakıldığında Türkiye destekli adına Milli Suriye Ordusu adını verdikleri çetelerin işgal ettikleri bölgelerden Kürtsüzleştirme, talan, yağma ve gasp suçlarına devam ettikleri görülmektedir. Suriye İnsan Hakları Gözlem Evi de bu iddiaları doğrulayan raporlar yayımlamaya devam ediyor.
Yerel halkın işgale karşı öfkesinin büyük olduğu, gösterilen tepkilerden açıkça görüyoruz. Türk-Rus askeri konvoyunun geçtiği köylerde araçları taşlayan halk Rusya'ya da Türkiye'ye de sizi burada istemiyoruz demiştir. Suriye'de halklar demokratik bir siyasi çözüm istiyorlarç Esad rejimi ve Suriye Demokratik Rejimi yeni bir Suriye'nin inşasında anlaştıkları zaman Kürtlere parmak sallamaların, namlu göstermelerinin, böbürlenmelerin hiçbirinin anlamının olmadığını ve iki ülke halkları arasına nifak tohumları ekmenin başka bir sonuç doğurmayacağını görecektir. Tekrar etmeye devam edeceğiz. Türkiye savaş politikasında vazgeçmelidir. Türkiye askeri güçlerini geri çekmelidir. Türkiye o toprakları işgal etmekle uluslararası hukuku ihlal etmiş ve savaş suçu işlemiştir. Bunu biz değil Cenevre Sözleşmesi söylüyor.
Türkiye, kuzey ve Doğu Suriye halklarının kazanımlarını ortadan kaldırmak amacıyla milli Suriye Ordusu adını verdiği ve Türkiye tarafından kullanılan ÖSO çetelerinden oluşan 100 bin kişilik bir suç makinesinin ne olacağı sorusudur. Erdoğan'ın Türkiye'nin bu çetelerle komşu olmasında bir hicap duymadığını biliyoruz ama bu konuda evdeki hesap çarşıya uyacak gibi görünüyor.
Altını kalın çizgilerle çizmek gerekir ki AKP-MHP iktidarın bu çetelere ihtiyacı kalmadığı ve posa gibi bir kenara fırlatıp attığında bunlar bütün kin ve nefretini Türkiye'ye yönelteceklerdir.İşte o zaman Türkiye bu çetelerin öncelikli hedefi haline gelecektir. Biz Suriye'de teskereye evet demekle doğru yaptık diyen CHP merkezi dahil Kürt karışıklığından gözüne sis perdesi inmiş ve bir adım önünü dahi göremeyecek hale gelmiş parlamento içi muhalefet Suriye'de savaş sona erdiğinde Türkiye'nin başına yeni, büyük belalar açacak, Diyarbakır, Suruç, Ankara katliamları gibi yeni katliamlara kapı aralayacak olan bu vahim duruma ne diyorlar? Bu nedenle AKP-MHP iktidarı yalnızca Kürtleri yaşadığı topraklardan sürerek silah zoruyla demografiyi değiştirme gibi bir insanlık suçunun altına imza atmakla kalmayacak, IŞİD ve türevi gibi çeteleri Türkiye'nin başına bela ederek yeni katliamların yolunu açmış olacaktır."
100 bin kişilik ÖSO çetelerine Türkiye'nin ne kadar maddi kaynak harcadığını hiçbirimiz bilmiyoruz. Yasa dışı yollarla finanse edildikleri çok açık."