Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili ve Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu, baro başkanlarının Meclis kapısı önündeki eylemine ilişkin, "Baro Başkanları içeri giremiyor, milletin meclisinin kapısına polis devleti kurulmuş durumdadır" dedi.
HDP Kocaeli Milletvekili ve Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi Ömer Faruk Gergerlioğlu, komisyonda bir konuşma yaptı. Baro başkanlarının Meclis'e giremediğini belirten Gergerlioğlu, "Çankaya Kapısı önünde baro başkanı arkadaşlarımız günlerdir bekliyorlar, oldukça zor durumdalar. Dün barikatların içindeydiler, şimdi barikatları bile geçemiyorlar, oradan içeri bile alınmıyorlar, dışarıda kalıyorlar. Polisin kafasına göre takıldığını görüyoruz. Tamamen keyfiyet hâkim. Bu ne demektir? Bir polis devletindeyiz demektir, milletin meclisinin kapısında polis devleti kurulmuş durumdadır" diye konuştu.
"Hukukçu arkadaşlarımıza dokunduğumuz zaman "Bir dokun, bin ah işit" misali neler neler işitiyoruz" diyen Gergerlioğlu, "Avukatlar çalışma ortamlarından, adliyelerin işleyişinden, yargının siyasallaşmasından şikâyetçi. Şimdi, "Yargı siyasallaştı" diye yoğun bir şekilde biz söylüyoruz, herhâlde siz bunu yanlış anlamışsınız, daha da siyasallaştırma girişiminde bulunuyorsunuz" ifadelerini kullandı.
Gergerlioğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İlelebet bu Meclis'te kalmayacaksınız"
"Ben AKP ve MHP'li hukukçu arkadaşlara sorarım: İlelebet bu Mecliste kalmayacaksınız, yarın öbür gün bu vekilliklerden ayrılıp, adliyedeki hukukçu arkadaşlarınızın yanına gideceksiniz. O zaman ne diyeceksiniz bu arkadaşlara bilemiyorum, çünkü şimdi, tek bir baro bile bu yasanın yanında değil. Tek bir hukukçuyu bile ben bu yasanın yanında görmüyorum hangi görüşten olursa olsun.
"18 bin KHK'lı OHAL Komisyonu karar vermediği için 4 yıldır hakkını arayacağı mahkeme bulamadı"
"Türkiye'de o kadar vahim durumlar var ki, biz baro yasası teklifini konuşuyoruz. Türkiye'de insanlar yargıya kavuşamıyor. "Ya, Ömer Bey, ne diyorsunuz?" diyeceksiniz değil mi? Bakın, ben size çarpıcı bir örnek vereceğim. Türkiye'de insanlar yargıya nasıl kavuşamıyor? OHAL döneminde ilan edilen KHK'lerle yüzbinlerce kişi işinden ihraç edildi, o kişiler ne yaptılar? İdare mahkemelerine koşturdular, orası "Biz bakmıyoruz, geri git" dedi. Anayasa Mahkemesi'ne gittiler "Biz bakmıyoruz, geri git" dediler, binlerce kişi AİHM'e gitti, orası da "Biz bakmıyoruz, geri git" dedi. Altı ay boyunca ortalıkta dolaşıp durdular. Sonunda, bir OHAL Komisyonu kuruldu iki yıllık. Bakın, üç buçuk yıl oldu, hâlâ 18 bin kişi için karar çıkmış değil. Bakın, biz böyle bir durumdayız, baro yasası konuşuyoruz.
"Şimdi, öyle yavaş gidiyor ki bu kararlar, ayda 5 bin dosya bakılacaktı, şimdi üç buçuk ayda ancak 3 bin dosyaya bakıldı. Tahminen beş yıl sonunda bitecek, 2021 Aralık’ta bitecek ve biz dünya rekorlarını kıracağız, kendimize ait olan dünya rekorlarını kıracağız. Üç buçuk yılda değil, beş yılın sonunda ancak vatandaş yargıya ulaşacak. Cumhurbaşkanın emriyle anında görevden alınabilecek OHAL Komisyonu kararlarından sonra ancak yargıya ulaşabilecek bir kitle var karşımızda."
"Alevi Yurttaşı FETÖ diyerek işten atmışlar"
"Kırklareli Askerlik Şubesi'nde eski bir çalışan Yasemin Umar. Kendisi "Hocam ben aleviyim ama FETÖ'den ihraç edildim, ya nasıl oldu bu?" dedi. Rütbeli asker olan eşimle güya katalog evliliği yapmışım, bundan dolayı ihraç edildiğimi sonradan öğrendim. Eşimi de iki yıl içeri attılar, cezaevinde boş yere yattı, sonunda mahkeme beraat verdi, istinaf bozdu, yerel mahkeme tekrar beraat verdi, istinafa yine gitti, istinaf kararını vermeden OHAL Komisyonu bana "Katalog evlilik yapmışsın" diye afaki bir kararla ret verdi diyor."
"Selahattin Demirtaş'a selam söyle" dedi, diye savcı iddianamede yazıyor"
"Şimdi, bakın, bir başka örnek size yine: "Selahattin Demirtaş'a selam söyle" diyen bir insan suçlanıyor şu an biliyor musunuz? Mehmet Aslan. Bakın, iddianameden okuyacağım size: Demiş ki: "Çok çok selam söyle Selahattin arkadaşa". İddianamede yazıyor, bakın okuyorum: 'Şüphelinin yaptığı görüşmede Doğan isimli şahsın Edirne'ye gittiğini, orada silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş'a Abdullah Zeydan ve Sebahat Tuncel isimli şahısları ziyaret edebileceğini, şüphelinin bu durumu sevinçle karşıladığını ve şahısları sahiplendiği "tape" kayıtlarından anlaşılmaktadır.' Bir savcı bunu yazmış, düşünün memleketin hâli bu. Yargıyı böyle siyasallaştırmışsınız. Bir adama selam yollamak bile suç olmuş memlekette.
"29 kişi kaçırıldı işkence yapıldı"
"Şu anda Türkiye'de OHAL döneminde 29 kişi kaçırılmış, bunlar uzun müddet belli olmayan mahzenlerde tutulmuş. Eskiden "Dağa adam kaldırılır" diye bir tabir vardı, şu anda da mahzenlere adam indiriliyor. 2019'da da 7 tane kaçırılmış, bu kişilerin 50-60 kişilik polis ekibi tarafından.
"İçişleri Bakanı'na soruyoruz bize hiç inandırıcı olmayan bir şekilde "Biz de onları arıyoruz" diye cevap veriyor. Kaçırılan 7 kişiden 6'sı bir müddet sonra aniden ışınlanmış gibi Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde çıkıyor. Bunlardan ikisi, 50-60 kişilik bir polis ekibinin nezaretinde bir siyah transportera bindirilen bir kişi. Altı ay sonra Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde ortaya çıkıyor ve daha sonra ifadesinde altı ay boyunca ağır işkence gördüğünü ve perişan edildiğini, 25-30 kilo zayıfladığını söylüyor. Bu konuda ne emniyet, ne savcılık ciddi bir araştırma yapmıyor. Bırakın ulusal mekanizmaları, uluslararası kurumların sorularına bile cevap verilmiyor. 6 Ağustos 2019'da kaçırılan 7'nci kişi ise aradan on bir ay geçmesine rağmen ortalıkta yok. Ne ölüsü var ne dirisi var. Acaba o hangi mahzenlerde işkenceye tabi tutuluyor şu anda, bunu bilmek mümkün değil."
"Beyaz Toroslar gitti, siyah transporterlar görevde"
"Kürt illerinde oldu, Ankara'da, İstanbul'da, böyle çok vakalara rastladık. Bağırdılar çağırdılar, "İnsan kaçırıyorlar" dediler. Kaçırılma, işkence bir insanlık suçudur. Kime yapılırsa yapılsın, insanlığın lanetlemesi gereken suçlardır ve bunu hukuken yargılamalıyız, lanetlemeliyiz. Kimse de bunları sümen altı edememeli. Bütün bu vahim hadiseler yaşanırken, beyaz torosların yerini siyah transporterların geldiği bir ortamda bütün bunlar göz ardı ediliyor."
"Büyükada davasındaki herkes insan hakları savunucusudurlar"
"Af Örgütü Türkiye temsilcisi insan hakları savunucusu Avukat Taner Kılıç ve doçent arkadaşımız ceza aldı. Günal Kurşun, "FETÖ örgütüne üye olmaktan..." denilerek ceza aldı. Bu insanların davasını hepimiz biliyoruz, Büyükada davasıydı. Bir insan hakları toplantısında içeriye apar topar giren polisler bu insanlara örgüt toplantısı yapıyormuş diye alıp tutuklamıştı. Aylarca siyasi iktidarın emriyle ve sonra kurgu bir mahkeme ve sonuç böyle bir sonuç. Ben bu insanların hepsini tanıyorum bir insan hakları savunucusu olarak, yıllarca alanda insan hakları savunuculuğu yaptık hep beraber."
"17 yaşındaki Arya Amis sosyal medyadan çırpınıyor: Ya, bir kovuşturma başlatılması için tecavüz edilip öldürülmem mi gerekiyordu?..."
"Son bir örnek de kadın haklarıyla ilgili. Bugün sosyal medyada da göreceksiniz. Genç bir hanım bakın, Arya Amis ismi. Çok ilginç, yedi aydır bu kadıncağızı uğraştırıyorlar. Nedir, biliyor musunuz, mesele: "Bir telefon almış. Telefonu açtığı zaman kaba bir erkek sesi kendisine küfürler, hakaretler yağdırıyor ve cinsel içerikli tehditler, tacizlerde bulunuyor. Hem yazılı hem sözlü olarak tüm bunları toparlayıp savcılığa koşturmuş, hepsini vermiş ve aradan süre geçtikten sonra savcılık diyor ki: "Yeterli delil toplanamadığından..." Kovuşturmaya gerek olmadığından takipsizlik veriyor. Kızcağız soruyor: "Ya, bir kovuşturma başlatılması için tecavüz edilip öldürülmem mi gerekiyordu?." İşte böyle bir ortamda biz baro yasasını konuşuyoruz, bu kadar lüks bir şeyle uğraşıyoruz sırf saray istediği için."