21 Şubat 2020 16:22
Tunca Öğreten
Osman Kavala, yaklaşık iki buçuk yıldır tutuklu yargılandığı Gezi davasından beraat etti. Ancak tahliye edildikten hemen sonra 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimiyle ilgili yürütülen bir soruşturma kapsamında yeniden gözaltına alındı, ardından da daha önce hakkında tahliye kararı verilen dosyadan yeniden tutuklandı.
Kavala'ya, 15 Temmuz 2016'da İstanbul Büyükada'da Splendid Otel'de bir toplantı düzenleyen ABD'nin eski dışişleri çalışanı ve Lehigh Üniversitesi uluslararası ilişkiler uzmanı Profesör Henri Barkey ile görüştüğü suçlaması yöneltiliyor. Darbe girişimi sonrası İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca hakkında yakalama kararı çıkartılan Barkey hakkındaki suçlamalar ağır.
Büyükada'daki toplantıda darbe girişimini planlamakla suçlanan Barkey, aynı zamanda "CIA ajanı" olmakla itham ediliyor. Kavala'nın yeniden tutuklandığı darbe girişimi dosyada "şüpheli" sıfatıyla yer alan Barkey, 19 Temmuz 2016'dan beri Türkiye'ye gelmiyor.
Telekonferans aracılığıyla DW Türkçe'den Tunca Öğreten'in sorularını yanıtlayan Barkey, hakkındaki suçlamaları kabul etmiyor ve Kavala ile de yakın olmadıklarını, telefonda bile görüşmediklerini söylüyor.
Barkey: Tanıyorum.
Aslında yakınlığımız, dostluğumuz yok. Kavala benim kız kardeşimin arkadaşı, onun sayesinde tanıdım. Onun dışındaysa birkaç toplantıda karşılaşmışlığımız ve ayaküstü sohbet etmişliğimiz var. Bugüne dek hiçbir proje için de bir araya gelmedik.
Bakın, iki sene ABD Dışişleri'nde çalıştım. Dışişleri'nde çalıştığınızda tüm kurumlarla da ilişkiniz oluyor. Memur olduğum için de CIA'in düzenlediği oturumlara katılmışlığım var. Ancak ajanlık yaftalamaları tamamen Doğu Perinçek gibilerinin uydurduğu bir şey.
Türkiye'de her şey uydurma. Herkes, herkes için bir şeyler iddia ediyor. Ben 30 yıldır profesörüm. CIA ajanı olmadığımı nasıl ispat edebilirim ki? Bu kadar yalanın içinde ne yapabilir insan? Bu kadar yalana cevap vermek imkansız. Kaldı ki ne deseniz inanmıyorlar zaten. Basın basın değil.
Ben Türkiye üzerine uzmanlık yapmış, kitap yazmış, makaleler yayımlamış biriyim. Türkiye benim araştırma saham. Çalışmalarımın yüzde 85'i Türkiye, Kürtler ve Ortadoğu üzerine zaten. Araştırma yapmak için de sık sık Türkiye'ye gidiyordum.
Çoğunlukla konferanslara katılıyordum. Hem akademi hem de düşünce kuruluşlarında çalıştığım için davet ediliyordum.
Evet. Toplantıyı ben organize ettim. O dönemde Wilson Center'ın Ortadoğu Bölümü'nün başındaydım. Benden önceki direktör İran Nükleer Anlaşması üzerine bir çalışma başlatmıştı. Onun tamamlamak için İstanbul'a gelmiştim.
Ortadoğu'nun, İran-ABD Nükleer Anlaşması’na ne tür reaksiyon gösterdiği üzerineydi.
Katılımcılar Ortadoğu ülkelerindendi. Herkesi ABD'ye çağırmak yerine benim herkese yakın bir yere gitmemin daha kolay olacağını düşündüm.
Şehrin kaosundan uzak, toplantıya daha konsantre bir yerde iki gün bir araya gelmek katılımcılar için de daha iyi olur diye düşündüm. Gençliğimi Büyükada'da geçirdim. Orayı çok severim.
Vardı tabii. Mensur Akgün ile birlikte yaptık toplantıyı.
Evet. Katılımcılar otele gelmiş, birlikte akşam yemeği yemiştik. O sırada telefonum çaldı. CNN International ve BBC arıyordu. Türkiye uzmanı olduğum için benimle mülakat yapmak istediler. Türkiye'de darbe girişimi olduğunu telefonda öğrendim.
O kadar insanı İstanbul'a getirmiştim. Darbe de başarısız olmuştu. Toplantıya devam etmemiz için hiçbir engel yoktu. Cumartesi (16 Temmuz 2016), pazar (17 Temmuz 2016) iki gün boyunca hiçbir şey olmamış gibi çalışmaya devam ettik. Toplantı bittikten sonra İstanbul'a geçtim.
Karaköy Lokantası’nı çok severim. Pazartesi akşamı (18 Temmuz 2016) oraya yemeğe gittiğimde Osman ve arkadaşlarını gördüm. Beni görünce kalktı ve ayaküstü 4-5 dakika sohbet ettik. Sonra yerine oturdu, ben de yemek yiyeceğim arkadaşlarımın yanına geçtim.
Dün kiminle konuştuğumu bile hatırlamıyorum, üç buçuk yıl önceki ayaküstü karşılaşmada ne konuştuğumu hatırlayamam ki.
Herhalde "Nasılsın?" falan diye konuştuk. Günlük olayları da konuşmuş olabiliriz. Dediğim gibi Osman ile öyle bir yakınlığımız yok.
Salı sabahı (19 Temmuz 2016) ABD'ye döndüm. Perşembe günü de Türkiye medyasında, -sanırım ilk yazan Türkiye gazetesiydi hakkımda haberler çıkmaya başladı. Darbeyi yapmaya geldiğim yazılmıştı. İstanbul'a geliş bilgimi resmi kaynaklardan aldıklarını anladım, çünkü pasaport kontrolünden geçiş saatlerim falan yazıyordu haberde. O haberden sonra hakkımda çıkan iddialar yayılmaya başladı. Sonra da hakkımda yakalama kararı çıkarıldı. Tüm mesele bu.
Tabii ki yok.
Varsayımda bulunacağım… Bence ABD'yi suçlamak istiyorlardı. Bu nedenle o gün orada bulunan eski bir ABD Dışişleri çalışanı olarak bunu benim üzerimden yaptılar.
Darbe girişimi Temmuz'da oldu. Diyarbakır'a ise Haziran'da gitmiştim.
Irak'taki Amerikan Üniversitesi'nin mütevelli heyetindeyim. Heyet yılda üç kez toplanır. O dönemki toplantı da İstanbul'da yapılmıştı. Üç gün için gelmiştim, toplantıdan sonra Diyarbakır'a geçtim.
Dostlarım var, onları görmeye gittim.
Osman ile hiçbir alakam yoktu. Bunların hepsi uydurma. Diyarbakır'a gitmek suçmuş gibi yazıp çiziyorlar.
Osman'ın ofisinin yerini bile bilmiyorum. Tamamen uydurma. Muhtemelen telefon sinyallerimiz birbirine yakın yerlerdeydi.
Tabii vardı.
Gülen Cemaati AKP'nin de Erdoğan'ın da benimsediği bir oluşumdu. Bir zamanlar çok makbul görülen bir cemaatti.
Türkiye'de iktisadi politikalar üzerine çalışmalar da yapıyordum. Dolayısıyla TUSKON, MÜSİAD ve Sanayi Odası ile de görüşmelerim oldu. Zaman Gazetesi'ne yazan insanlarla da konuştuğum, Washington'da karşılaştığım oluyordu. Gülen ile 90'lı yıllarda yalnızca bir kez görüştüm. Bir profesör aracılık etmişti. Aynı profesör, Tayyip Erdoğan ile de görüştürmüştü beni. Erdoğan tarafından davet edilmiştim. Herkesle görüşüyorum, benim mesleğim bu. AKP'lilerle de görüşüyordum. Gerçek şu ki ben Gülen ile Erdoğan ya da diğer AKP'liler kadar görüşmedim. Bir dönem Zaman Gazetesi benden yazı yazmamı istemişti, reddetmiştim. Ancak orada yazan pek çok AKP'linin başına hiçbir şey gelmedi.
Hayır. Kimden, nasıl gelsin ki bana böyle bir bilgi.
Cemaat'e yakın subayların darbeye katılmış olduğu şüphesiz. Ama öncesinde benim kulağıma bir şey gelmedi.
Eskiden ABD'nin yaptığı darbeler vardı. Ama Türkiye'de bir darbe yaptıklarına inanmıyorum.
Hiç kimse "Biz darbe yaptık" demez. Ama 15 Temmuz'a ABD'nin karıştığını düşünmüyorum. Zira çok amatörce yapılmış bir darbeydi. Cuma akşamı saat 21'de darbe mi yapılır?
Kendimi çok kötü hissediyorum ama benim bir suçum yok. Osman'ın şanssızlığı, insanların kötülüğü.
Bir makale yazmayı düşünüyorum.
Eğer Türkiye'de savcılık benimle görüşmek istiyorsa buyursun görüşsün. Size anlattıklarımın aynısını anlatırım. Fakat bana inanmayacaklar. Üç buçuk yıldır beni suçluyorlar ama dosyaya adımı bile yanlış yazıyorlar. Onu bile yüzlerine, gözlerine bulaştırdılar. Osman ile eşinin telefonu üzerinden 93 saat görüştüğümü iddia eden bir savcılık, ciddi bir savcılık değildir. Ben eşimle bile o kadar uzun telefonda konuşmadım. Kaldı ki Osman'nın eşini tanımıyorum bile ben. Hatta Osman Kavala ile bir kez bile telefonda görüşmedim. Osman'ı içeride tutmak için uyduruyorlar. Osman'ın en büyük şanssızlığı benim o gün Karaköy Lokantası'na gitmiş olmam.
© Tüm hakları saklıdır.