Komplo teorileri tüm dünya genelinde yaygındır ama bazı ülkelerde ise diğerlerine göre daha popülerdir. BBC muhabiri Auliya Atrafi'ye göre o ülkelerden biri de Afganistan.
Atrafi, ülkede yaşanan her olumsuzluğun ardında dış güçlerin arandığını özellikle de İngilizlerin sorumlu tutulduğunu anlatıyor:
Ben komplo teorileriyle büyüdüm. Bazıları epey absürttü. Mesela, Bruce Lee'nin karısı tarafından zehirlendiği, bunu fark ettiğinde de karısını kendi elleriyle paramparça ettiği söylenirdi. Bruce Lee'nin uçabildiğini bile duydum.
Ayrıca Hitler'in de hala hayatta olduğu konuşulur. İtilaf Devletleri'nden bir Jeep içinde kaçmış, Jeep daha sonra bir uçağa, sonra bir bota, sonra da bir denizaltına dönüşmüş ve Hitler arada "Geri döneceğim" mesajları atıyormuş.
Ama bunların dışında, asıl ısrarla dile getirilen komplo teorisi, Afganistan'da her kötülüğün arkasında İngiliz parmağı olduğudur.
Çocukken neden böyle olduğunu düşünürdüm. Ama 20li yaşlarımda İngiltere'ye taşındığımda bu şüphenin ardından haklı gerekçeler olduğunu öğrendim.
Afganistan yüzyıllar boyunca Rus ve İngiliz imparatorlukları arasında bir tampon bölgeydi. Bu iki süper güç, casusluk ve entrikaların olduğu Büyük Oyun'larını bu sahipsiz topraklarda oynadılar.
Modern Afganistan haritası çizildiğinde, Afgan Kralı'nın görüşlerinin dikkate alınmadığı söylenir. Afganistan 1919'da bağımsızlığını ilan edene ve İngilizler bir daha geri dönmemek üzere bu topraklardan ayrılana kadar İngilizler ile Afganlar arasında üç savaş yaşandı.
Peki İngilizler gerçekten bu topraklardan tamamen ayrıldı mı?
Afganlara göre İngilizler bu ülkede hala gözden uzak varlıklarını sürdürüyor, casusluk yapıyor, komplo kuruyor ve hala ülkenin iç işlerini manipüle edebiliyor.
Gizli ajanların imam kılığında dindar kesimi yoldan çıkardığı, bazılarının falcı kılığına girdiği, türbelerde gizli hazineler olduğu ve bu hazinelerin dilenci görünümünde kişiler tarafından korunduğu gibi masallar anlatılıyordu.
Komplo teorileriyle ilgili bu milli saplantılar emsalsiz sayılmaz. Bir Kürt arkadaşım, mahallelerinde yağmurdan duvar çökse, annesinin bunu da İngilizlerden bileceğini söylüyor.
İran'da uzun yıllar yayınlanan bir pembe dizideki bir karakter de İngilizlerin sürekli komplo kurduğu paranoyası içindeydi. Arkadaşlarım, Bangladeş'te uyanık kurnaz davrananlara 'İngiliz gibi' dendiğini söylüyor. Kabil'de bunun için bir kelime bile var: Chucha E englis - habis İngiliz kanı.
Ama 1980lerde Afganistan İç Savaşı'nın başlarında komplocu listemiz de genişledi. Pakistan istihbarat servisi ISI ve tabii Amerikalılar da bu listeye eklendi.
O süreçte ülkeye yönelik dış müdahaleler de bizleri daha yaratıcı yaptı.
Bir gün Londra'da bindiğim bir taksinin Afgan şoförü, 'yabancıların petrolümüzü çalıp yolcu uçaklarıyla kaçırmak istemesinden' şikâyetçi oldu. Bazılarına göre ise yabancıların ülkemizde peşinde oldukları şey uranyum.
Afganistan'da bir hâkim Bin Ladin'in Amerikan casusu olduğunu ve çok fazla şey bildiği için öldürüldüğünü söyledi. Bazıları Bin Ladin'in hala hayatta olduğuna ve Amerika'da bir yerde, cennet gibi bir adada yaşadığına inanıyor.
Afgan generaller Nato'nun Taliban'a nakit para ve silah desteği verdiğinden bahsediyor, hatta bununla ilgili konuşan çevirmenlerin de helikopterlerden aşağı atıldıklarını iddia ediyorlar.
Nato kuvvetlerinin Afgan kaçakçılardan uyuşturucu satın aldıkları ve ölü askerlerin bellerine bağlanarak Batı'ya kaçırıldıklarıyla ilgili hikâyeler anlatılıyor. Hatta 'Kraliyet Ailesi dâhil Batılı vurguncuların bu karlı işten faydalandıkları' da komplo teorileri arasında.
Geçen yıl bir arkadaşımı görmeye gittim. Babası doğuda eski bir aşiret lideri. Yeşil çay içip şakalaştıktan sonra, ona bölgelerinde IŞİD varlığının olup olmadığını sorma hatasında bulundum. Aşiret lideri başkalarından milyonlarca kez duyduğum o uzun konuşmayı yaptı. "Bunların hepsi Pakistan istihbaratı ISI, Amerikalılar ve İngilizlerin oyunu. Bedelini de Afganlar ödüyor" dedi kendinden emin bir şekilde.
Şaşkın halde "Ama bundan ne gibi kazançları olabilir ki?" diye sordum.
"50 yıl sonrasını planlıyorlar, anlamamamızı istiyorlar" dedi ve devam etti:
"O kadar basit olsaydı aptallık ederlerdi. Ama yine de işaretlerini görüyoruz, Rusya, Pakistan ve Çin arasında yeni bloklar oluşuyor.
"Düşün bak. Bir hafta içinde Amerikalılar Taliban hükümetini devirebiliyor da nasıl oluyor da dağlarda saklanan birkaç isyancıdan kurtulamıyorlar?"
Tartışmanın kazanan tarafı olduğunu düşünerek Mekke'ye doğru yöneldi ve namaz kılmaya başladı.
Afganistan'da her zaman suçlayacak bir dış güç vardır. Kısa bir süre önce diğer gazetecilerle birlikte Kabil'de Cuma namazımı kıldıktan sonra bir intihar bombacısının bir Şii camiyi hedef aldığı mesajını aldık.
"IŞİD'in işi mi?" diye sordum.
"Ya da Yahudilerin, Hristiyanların işi" dedi bir diğer gazeteci.
Nafile olduğunu biliyordum ama yine de sordum: "Onlara ne faydası olabilir ki?"
"İki şey" dedi gazeteci, bu sefer kendinden çok daha emin: "Bu tip saldırılar inançlı kesimi ibadet yerlerinden uzaklaştırır ve Müslümanları böler."
Yeşil bölgenin asfaltları kırık yollarından, paçaları sıvalı pantolonlarımız üzerimizde, koltuğumuzun altına aldığımız seccadelerimizle yürürken düşünüyordum...
Farklı dilleri, etnik yapısı ve ideolojileriyle bu kadar bölünmüş bir ülkede Afganların hala ortak noktada buluştuğu tek bir şey var, o da yabancılara duyulan güvensizlik.