Kültür-Sanat

“Hiçbir zaman ‘Aile Dizimi iyileştiriyor’ gibi bir yere gitmedi hikâye” | ‘Zeytin Ağacı’ dizisinin ekibi merak edilenleri anlatıyor

Netflix’in en iddialı yerli yapımlarında, ilk sezonu ile haftalarca global listelerin tepesinde kalan Zeytin Ağacı dizisinin ikinci sezonu yayında. Dizinin başrol oyuncusu Tûba Büyüküstün, senaristi Nuran Evren Şit, ilk sezondan beri yönetmeni Burcu Alptekin ve yönetmen olarak bu sezon diziye dahil olan Erdem Tepegöz, yeni hikâyelerin çekim süreçlerini anlattı.

14 Temmuz 2024 13:22

İlk sezonu çok uzun süre konuşulan, aile dizilimi, Ayvalık, arkadaşlık, atalarımız ve “geçmişimizi iyileştirmek” konularını WhatsApp gruplarından televizyon programlarına, magazin köşelerinden rakı sofralarına taşımıştı Zeytin Ağacı dizisi. 

İkinci sezonu,  tam da sıcağın en boğucu olduğu bu günlerde  yayına girince hem Ayvalık, Ege, Akdeniz özlemimizi arşa çıkardı hem de yine WhatsApp gruplarında sohbetlerin konusunu değiştirdi.

Dizi ilk sezonda kaldığı yerden devam ederken bize ilk sezondakilere paralel tartışmalar sunuyor ama bununla sınırlı kalmıyor, anne olmak/olmamak, anne-kız ilişkisi, çocukluğumuzdan taşıdıklarımız konularını da ele alıyor.

Dizinin senaristi Nuran Evren Şit, yönetmenleri Erdem Tepegöz, Burcu Alptekin ve başrol oyuncusu Tûba Büyüküstün ile ikinci sezonu konuştuk. 



- İkinci sezon için nasıl bir hazırlık yaptınız?

Tûba Büyüküstün: Benim daha önce hiç yaşamadığım bir deneyim oldu. Birinci sezon çekimleri ile ikinci sezon çekimleri arasında iki sene vardı. Ben, Tûba olarak iki sene büyümüşken, hayatımda yaşadıklarımla değişip dönüşmüşken; Ada karakterini bıraktığım yerden alıp devam ettirmek konusunda biraz zorlandım. Tûba olarak Ada’nın yaşadıklarına, Ada’nın duygu durumuna bakış açımın değiştiğini fark ettim. Ve bunu oturtma süreci benim için biraz meşakkatli oldu.

Nuran Evren Şit: İlk sezon yayınından sonra ikinci sezon hikayesine çalışmaya başlamıştım zaten. Sete çıkmadan yönetmenlerimizle her şeyin üzerinden beraber geçtik. İlk sezondan getirdiğimiz deneyimle, daha iyi hazırlandık diyebilirim. Zaten herkes sete dönmek için o kadar hevesliydi ki hazırlıklar da su gibi geçti.

Erdem Tepegöz: Çekimlerden daha önce Ayvalık’a gittik. Mekanlar ve Ayvalık’ın kendi dokusu zaten sizi görsel ve sinematografik olarak içine çekiyor. Mekanlar ve karakterler üzerine tüm ekiple yoğun zaman harcadık diyebilirim. Sevgili Evren ile de senaryo üzerine uzun uzun konuştuk çekim öncesi. Amaç en doğru duyguyu yansıtırken karakterin dünyasını bu sezonda da derinlemesine resmetmekti.

Burcu Alptekin: Standart ön hazırlık sürecimize ek geçen sezon yaptığımız karakter dizimlerimizi gerçekleştirdik. Geçmiş hikayelerin geçtiği dönemin duygusuna girebilmek için  araştırdım biraz. Her hikaye başka bir dünya katıyor insana. Yeni katılan oyuncularla da geçen zaman ve kendi hayatları üzerine istişare ile yazılan karakterin üzerine organik yaşanmışlıklar eklemeye çalıştık. Bu projenin ön hazırlığı karşılıklı gerçekleşen içten sohbetler ve fikir alışverişi  oldu genellikle.


'Zeytin Ağacı' dizisi yönetmenlerinden Burcu Alptekin

- Oyuncularla çalışırken ikinci sezonun farklılıkları nelerdi?

Nuran Evren Şit: Bu sezon oyuncularımızla yazdıklarım üzerine daha çok konuşma şansı buldum, onların da fikirlerini aldım. Artık o karakterler onlarla bütünleştiği için onların eklemek istediği şeyler varsa ona alan açmaya gayret ettim.

Özellikle Murat’la, Seda’yla, Tûba’yla hikayeyi doğrudan etkileyen paylaşımlarımız oldu. Benim için o kadar kıymetli ki, oyuncularımızın hikayenin ortağı haline gelmesi. Onların gözünde, bir ışık, bir pırıltı, bir damla gözyaşı gördüğüm zaman, hikayenin doğru akorda olduğunu anlayabiliyorum.

Erdem Tepegöz: Avantajları vardı diyebilirim. Sonuçta artık tanıdığımız karakterler bunlar ve duygusu daha net oturmuş. Diyalogları okurken bile, o karakterin sesini kulağınızda duyabiliyorsunuz. Ayrıca bu sezon biraz daha sokaklara, dışarıya çıkıldı ve müziklerde daha sıcak Akdeniz tonlarına gitmeye karar vermiştik.

Burcu Alptekin: Aradan geçen zaman karakterlerimize başka bir farkındalık, bakış açısı getirmiş ya da götürmüş olmalıydı. Saç, makyaj ve kostümlerle de tamamlamaya çalıştık.  Ve aradan geçen zaman hepimize başka bir bakış açısı da getirmişti zaten.

TIKLAYIN |Dizinin ilk sezonunda ekip ile gerçekleştirdiğimiz sohbeti hatırlayın

"Biz kimiz ki affediyoruz"


- Yönetmen koltuğu sayısı arttı. İlk sezon için her detayı ile bir “kadın yapımı” diyebiliriz, Erdem Tepegöz’ün bakış açısı diziye neler kattı? 

Burcu Alptekin: Kıskandım (Gülüyor). Bunu sürekli dile de getirdim. Ön hazırlığın ilk gününden son set gününe kadar Erdem’le hep iletişimde kaldık. Ben sanırım aşırı sahiplenici bir yönetmenim. Bu hem avantaj hem de büyük bir dezavantaj benim için.

Erdem’in dingin birleştirici tavrı, dinleyiciliği, duyguları ele alış şekli çok önemliydi. Güven verdi. 'Zeytin Ağacı' için şahane bir bakış açısı getirdi.  İlk sezonun kadın duygusallığına erkek bakış açısını da ekleyince  tamamlandı hikâyemiz.  

- Erdem Bey, ilk sezonu çok sevilmiş, çok konuşulmuş bir diziye dahil olmanın olumlu ve zor tarafları nedir? 

Erdem Tepegöz: Sadece yönetmen değil; 'Zeytin Ağacı’nı çok seven bir izleyiciyim ben aynı zamanda. Bu açıdan projeye dahil olduğumda çok heyecanlanmakla birlikte bazı endişelerim de oluştu. Çünkü birbiriyle çok iyi anlaşan bir ekip ve büyük başarı göstermiş bir işe dışardan ve bir anda geliyor olmak biraz korkutucu olabiliyor sizin açınızdan.

Uyum süreci ve güven sorunu olur mu diye bir baskı oluyor içinizde. Ama hiçbirini yaşamadım diyebilirim. Evren’in ve Burcu’nun tüm süreci benim için kolaylaştırması ve yanımda olması ile o baskıyı neredeyse hiç hissetmedim. Oyuncular ile de ilk hafta itibariyle çok güzel bir set süreci yürütmeye başladık.


Dizinin yönetmenlerinden Erdem Tepegöz

- İkinci sezonda kamera arkasında yeni teknikler veya yenilikler kullandınız mı?

Burcu Alptekin: Evet. Sadece karakterler ve kostümlerde kalmasın bu değişim dedik. 1.sezon hem renk, hem kameranın kendisi hem de müzik tarzımız, metropol yaşamının yansıması olarak daha keskin ve sertti. Karakterler git gel yaşıyor, hayatlarıyla ne yapacaklarını bilemiyordu.

2. sezonda ise karakterlerimiz artık bir sahil kasabasına yerleşip hayatını tamamen değiştirmeye çalışıyor. Biz de müzikleri, kamerayı, color correction tarzını değiştirdik ve böylece seyirciye Ege’nin sıcacık renklerini görebilecekleri, daha sakin bir atmosfer yaşatmak istedik. Öyle de oldu.

Her izlediğimde güneşi ve rüzgarı hissediyorum Ayvalık'ın yollarında yürüyorum sanki. Görüntü yönetmenimiz Ahmet Bayer şahane bir iş çıkardı. İyi ki var.

Erdem Tepegöz: Kendi oturmuş bir dili var zaten 'Zeytin Ağacı’nın, belki biraz daha dış mekânlar ve yolculuklar görsel olarak dahil oldu. Müzik kullanımımız daha sıcak tonlara yaklaştı ve biraz daha sıcak bir sinematografi baskın oldu diyebiliriz.

TIKLAYIN | Zaman Bey’in kendisine, yani Sabri Salış’a ‘köken aile açılımı’ yaptırdım ve her şeyi sordum; şarlatan mı, eğitimi var mı?

“Babam da şifacıydı, bana öğretmek istediğinde ‘Bana üfürükçülük mü öğreteceksin’ dedim!”

 

"Hayat gibi akıyor"

- Dizide arkadaşlık temel olsa da anne-kız ilişkileri, aşk ilişkileri de büyük yer kaplıyor. Bunların dengesini nasıl sağladınız hem senaryo hem kurgu anlamında?

Nuran Evren Şit: Ada, Sevgi ve Leyla’nın hem beraber hem de ayrı ayrı uğraştıkları meseleler var. Üçünün de ilgi çeken ve farklı açılardan insanların özdeşim kurabileceği, farklı hikaâyeleri olmasına gayret ettim.

Gerçek hayatta nasıl hepimiz sadece aşk hayatımızla ya da sadece kariyerimizle uğraşmıyoruz, aile, iş, aşk, sağlık, kariyer, maneviyat, bunların toplamı bizim hayat dediğimiz yolculuğu oluşturuyor, 'Zeytin Ağacı' da sadece ilişkilere ya da major bir çatışmaya/ trajik olaya dayanan bir dizi değil.

Gülelim, eğlenelim, dağılalım gibi bir janrı da yok. Hayat gibi akıyor olması tüm yaratıcı ve uygulayıcı ekibin ortak hedefi. O yüzden de o denge kendiliğinden kuruluyor belki de.

Erdem Tepegöz: Kurgu bağlamında söylemek gerekirse, samimi duyguları güçlü bir şekilde yansıtabilmek için kurgudaki ritim ve oyunculuk performansı çok önemli oluyor. Bu açıdan oyuncuların karakterlerini yansıtma becerisinin çok güçlü olduğunu düşünüyorum. Oyuncuların sahne performansları, duyguyu seyirciye geçirmek konusunda çok etkileyiciydi. O nedenle çok duygusal ve güçlü bir sezon olduğu kanaatindeyim.

- Gerçekten de üç ayrı karakterin yaşadığı çok gerçek buhranlar, mutluluklar var dizi boyunca. Kadınların arkadaşlığının gücü gerçekten bu kadar sağlam ve iyileştirici olabiliyor. Sizin de kendi hayatınızda benzer ilişkileriniz var mı?

Tûba Büyüküstün: Benim hayatıma kadın arkadaşlarım çok geç girdi. Hatta 30 yaşından sonra girmeye başladı diyebilirim.  Her biri ile paylaştığım şeyler benim için çok özel ve hayatımdaki yerleri çok değerli. Zeytin Ağacı'nın en güzel taraflarından biri de bana Burcu, Evren, Seda ve Boncuk’u hediye etmesi oldu.

Nuran Evren Şit: Hayatta en minnettar olduğum ve gurur duyduğum şeylerden biri kadın arkadaşlarım. Yönetmenimiz Burcu onlardan biri. Yakın arkadaş çevrem bu diziyi yazarken en büyük ilhamım. Ada, Sevgi ve Leyla kadar iç içe yaşamasak da, - ki bu müthiş bir fantezi olurdu, hayat çok kolaylaşırdı (gülüyor)-kendimi bildim bileli çok yakın kadın dostlarım hayatta hep ilhamım ve gücüm oldu.

20 yılı aşkın dostluklarım var, onlarsız kim olurdum bilmiyorum. Tûba, Seda ve Boncuk’la dizi sayesinde tanışmış olsak da,  sanki onları da yıllardır tanıyorum, onlarla da yakın ve kalpten bir ilişkimiz olması 'Zeytin Ağacı’nın müthiş bir hediyesi bana.

Burcu Alptekin: Bu soruyla sık sık karşılaşıyoruz. Cevap tam da tatmin etmiyor kimseyi. Anlıyorum dünyanın geldiği nokta da böyle ilişkiler kurmak zorlaştı. Pandemiyle beraber insanlar daha da yalnızlaştı, sevgisizleşti. Ama evet muhteşem kadın dostlarım var.

Her düştüğümde kaldıran, beklentisizce dinleyen, dizlerimde ağlayan, yeri geldiğinde gerçeğin tokadını suratıma yapıştırmaktan korkmayan. Dünyada sevmeyi bilen herkese yetecek kadar sevgi var, yeter ki sevmeye başlama cesaretini gösterebilsin.  Evren’im iyi ki varsın.


Dizinin senaristi Nuran Evren Şit

"Hassas soru"

- Anne-kız ilişkisi hem çok yaralayıcı hem de çok iyileştirici olabiliyor -tıpkı dizideki gibi. Bu iki sezon boyunca siz kendi annelerinizle ilişkilerinize dair nasıl farkındalıklar/iyileşmeler yaşadınız?

Tûba Büyüküstün: Anne-kız ilişkisi, yaşanmadıkça anlaşılması mümkün olmayan bir ilişki. Birbirinizin en büyük aynası oluyorsunuz. Yeri geldiğinde en acımasızca eleştireni, yeri geldiğinde birbirinizin mentoru oluyorsunuz.

Hayat içinde birbirinizle hiç görüşmüyor da olsanız, her gün görüyor ve konuşuyor da olsanız, bir daha birbirinizi göremeyecek de olsanız, asla kopmayan, devam eden bir ilişki. Galiba anne-kız arasındaki düğümler; birbirinize çok benzediğinizi ve aslında birbirinize hayran olduğunuzu, onda sizi mutsuz eden ve üzen şeylerin aslında sizde de olduğunu fark ettiğinizde çözülmeye başlıyor.

Nuran Evren Şit: Annemle çok yakın bir ilişkimiz var, o benim hem rehberim, hem dostum, yazma yeteneğimi ve pek çok şeyi ondan aldığımı düşünüyorum. Ve tabii ki bazı konularda çatışıyoruz. Bu diziyi yazarken anne kız ilişkisi üzerine bende gelişen bazı farkındalıklar oldu.

Mesela anneme özellikle sağlığı ile ilgili baskı yapıp, akıl vermeye çalışmaktan vazgeçtim. Anne olan o, o kendisiyle ilgili kararları istediği gibi almakta özgür, benim ona müdahale etmeye çalışmam bir yerde haddimi aşmak oluyor. Nasıl ki anneler bizlerin artık yetişkin olduğumuzu kabul etmeli, bizler de onların hala ebeveynlerimiz olduğunu kabul etmeliyiz. Sevgilerine, bizleri koruyup kollamalarına, hayatımıza ve alanımıza müdahale etmeden orada olduklarını bilmeye çok ihtiyacımız var.

Annemin yazdıklarımı izleyip beğenmesi, duygulanması, benimle gurur duyması ve hayatta bocaladığım üzüldüğüm bir konuda arkamda olduğunu bilmek, “canını sıkıyorlarsa yapma, seni üzen bir yerde kalma, sen değerlisin”  demesi bana çok güç veriyor.

Burcu Alptekin: Bu soru biraz hassas geldi (gülüyor). Annemin de okuyacağını bildiğim için daha temkinli yaklaşacağım. Ben annesiz büyüyen bir annenin üç kız çocuğunun ortancasıyım. Babam erken yaşta vefat ettiğinden annemle ilişkimiz aşırı toksik ve korumacı ilerledi. Roller değişti. Bir evin içinde dört kadın birbirini iyi kötü büyüttü. 1. sezondan önce başladı bizim iyileşme hikayemiz. Bir kişinin farkındalıkla hareket etmeye başlaması diğerlerine de sirayet ediyor sanırım ve yılların yıpranmışlığı iyileşmeye başlıyor.

"İki reşit insan arasındaki ilişli bence yaşanan yıllar ile ilgili değil"

- İlişkilerde kadının erkekten daha büyük olması konusu son zamanlarda sık çıkmaya başladı karşımıza. Siz ne düşünüyorsunuz bu konuda? Gerçekten aşk söz konusu olunca kimin büyük olduğu ya da yaş sınırı olabilir mi? (reşit insanlar arasında elbette)

Tûba Büyüküstün: Aşkın fiziksel sınırlardan daha büyük olduğunu düşünüyorum.

Nuran Evren Şit: Ben hikayeyi yazarken bu kadar popüler bir konu değildi. Bizden önce yayınlanan işleri görünce anladım ki, demek ki, buraları konuşacak hale gelmişiz ne güzel. İlişkide yaştan ziyade ruhsal ve tensel uyumun, hayata bakış açısının ve ortak hedeflerin önemli olduğunu düşünüyorum. Kadının erkekten büyük olmasını konuşmaya neden ihtiyaç duyuyoruz o da ayrı mesele.

Erkeklerin 20-30 yaş genç kadınlarla birlikte olması, neredeyse gurur duyulup alkışlanacak bir şey gibi yansıtılırken, kadınların 5-10 yaş genç biriyle olması neden bu kadar acayip karşılanıyor anlamak mümkün değil. Herkes kendine seçtiği yolda, istediği kişiyle istediğini yaşama özgürlüğüne sahip, dış seslerin içimize bu kadar işlemesi de bizim aslında hislerimize güvensizliğimizin bir yansıması olabilir.

Erdem Tepegöz: İki reşit insan arasındaki ilişki bence yaşanan yıllar ile ilgili değil de, yaşanan hayat tercübeleri ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Tamamlanma duygusu da yaş ile aynı düzeyde olmayabiliyor. Aşk da bazen bu farklı tecrübelerden beslenebiliyor.

Burcu Alptekin: Sınır zihnin bir oyunu bence. Aşk çok şahsına münhasır bir yanma şekli. Kimin yanarak dönüşüp, kimin kül olacağına hayat karar veriyor işte. Önce hayatı yeterince sevmek, sarıp sarmalamak gerekiyor sanırım.

- Tûba Hanım, ikinci sezonda karakterinizin yaşadığı en büyük değişim nedir?

Tûba Büyüküstün: Birinci sezondan beri Ada’nın yolculuğu, aslında hayatında çok emin olduğu "ben bunu asla yapmam" ya da "böyle yaparım" dediği yerlerin dağılmasıyla yüzleşmek oldu. Geçen sezon bu dağılma, hayata bakış açısı, işi ve sosyal hayatı ile ilgiliyken, bu sezon bu dağılmayı daha çok  romantik ilişkilerinde ve insan ilişkilerinde yaşıyor.

Kanser ve alternatif tıp

- Kanser süreci dizinin en can acıtıcı hikayesi -benim açımdan. Bir insanın “tedavi olmamayı seçme hakkı” hakkında ne düşünüyorsunuz?

Tûba Büyüküstün: Bu hayatı bir kere yaşıyoruz. Zaten özgürlüğümüzün sınırlı olduğu bir dünya içinde yaşarken, kendi hayatımızla ilgili karar almak en doğal hakkımız. 

Nuran Evren Şit: İnsanın iyileşmek için seçebileceği tüm yolları bilme, bunlar arasında tercih yapma ya da yapmama hakkı var. Bu tercihlere saygı duymak çok önemli. Babam kanser olduğunu öğrendiğinde hemen kemoterapi tedavisi başladı mesela. Kendisi istekli girdi bu tedaviye. Ama tetiklediği yan etkiler ona ağır geldi. Bu riskleri bilerek bunu seçmiş olması ya da kötüye gittiğinde hastaneye gitmeyip evde kalmayı tercih etmiş olması, bizler için her ne kadar zor olsa da onun isteğiydi ve biz buna saygı göstermek zorundaydık. Biz onu herhangi bir tercihe zorlamış olsaydık, belki de süreç daha zor geçerdi.

Hasta olmak kadar, hasta yakını olmanın da çok çetrefilli tarafları var. Ne yazık ki hasta yakınları, ne yapacakları, nasıl destek olacakları ya da kendilerine nasıl güç toplayacakları konusunda çok yalnız hissediyorlar. Burada bütün aileyi etkileyen bir durum söz konusu. Bu yüzden kritik kararların beraber alınması ve hastanın gerçek ihtiyaçlarına karşı hassas olunması gerektiğini düşünüyorum.

Erdem Tepegöz: Hepimizin birbirine bağlı olduğunu düşünüyorum ve bunu biliyoruz artık bilimle. Bu açıdan böyle bir vazgeçmişliği yaşamış bir insanın sorumluluğunun hepimizde olduğu kanaatindeyim. Kabullenmek yerine onun seçme hakkı olduğu kadar, bizlerin de bu karardan onu vazgeçirmek için çaba gösterme hakkımız olduğunun da farkında olmalıyız. Ve aynı Zeytin Ağacı’ndaki gibi büyük bir arkadaşlık ve sevgi duygusu ile ruhsal bir tedavi sürecini de bilimle birlikte başlatmamız gerektiği fikrindeyim.

Burcu Alptekin: Hayat bizim. Hayatı yaşama sorumluluğu da bizim. Tabi ki kimsenin hayatına karışamayız. Ama yolu önerebilir, gösterebiliriz sonrasında verilen ya da alınan karara saygı duymak dışında yapacak bişey yok. Bu konu çok hassas başa gelmeden ahkam kesmek doğru gelmiyor bana.

- İlk sezon sonrasında alternatif tıp yöntemlerinin etkisi çok konuşuldu. Bizim ilk sezon söyleşimizde Burcu Hanım “Ben Karadenizliyim, bizim coğrafyada kanserin uğramadığı aile yok. Bize artık çok normal. Yazarımız Evren Şit'in babası Cem Amca'yı kanserden kaybettikten sonra köken aile açılımınının, konuda olması fikri çıkmıştı. Evren yazmak istemişti ve ben de bu fikre aşık olmuştum. Bence yanlış umut diye bir şey yok. Hayatımız bize ait onunla ne yapacağımıza, neye inanacağımıza biz karar veririz. Fakat konu çok derin ve hassas, onkologlara danıştık, köken aile açılımı yapan danışmanlarımıza, terapistlere danıştık ve aramızda da çok tartıştık, içi boş hayallere kimseyi sürüklemek istemeyiz bu yüzden sürekli tıbbi tedavinin öneminin altını çizdik.”  demişti. Bu sezonda Boncuk’u hiç Zaman Bey’in seanslarında görmeme sebebimiz bununla ilgili tepkilerden dolayı mı?

Nuran Evren Şit: Hiâayeyi bir zaman aşımıyla açıyoruz. Açtığımız noktada Sevgi’nin Muko’yla arası kötü. Ailesiyle ilgili bir sırla yüzleş yüzleşti ve öfkeli. Dolayısıyla da aile dizimine gitmek gibi bir isteği arzusu yok. Bu hikayenin akışında çok doğal bir tercih, özellikle tepkilerden ötürü yaptığımız bir şey değil. Zaten ilk sezonda da Sevgi tıbbi tedavisini bıraktı ve tekrar hastalandı. “Aile Dizimi onu iyileştirdi” gibi bir yere gitmedi hiçbir zaman hikayemiz. Tepkilerin bir kısmı dizinin tamamını izlemeden verilmiş tepkilerdi diye düşünüyorum.

Burcu Alptekin: Hiç böyle düşünmemiştim. Sevgi’nin psikolojisi yüzündendi aslında. her şeye, herkese öfkesi, küskünlüğü vardı.

- Yine ilk röportajımızda diziye başlamadan önce birlikte aile dizimi deneyimlediğinizi söylemiştiniz. Yeniden yaptınız mı? Bu deneyim dizideki ilişkileri, karakterleri ve dizi setinin birbiriyle ilişkisini nasıl etkiledi?

Tûba Büyüküstün: Evet, ilk sezon yapmıştık. Bu sezon başlamadan önce yine ekipçe yaptık. Nasıl etkilediğini söyleyemeceğim çünkü yapmasaydık ne farklı olurdu bilmiyorum.

Nuran Evren Şit: Evet yine karakterler için bir dizim yaptık beraber. Yeni katılan karakterlerin ve yeni yönetmenimiz Erdem’in bunu deneyimlemesi projeye adaptasyonları açısından faydalı oldu. 

- Üçüncü sezon yurtdışında mı geçecek?

Nuran Evren Şit: Üçüncü sezonun olup olmayacağını ya da ne zaman olacağını henüz bilmiyoruz. İkinci sezonu seyircimizle kavuşturduktan sonra önümüzü görmeyi umuyoruz bizler de.