Sabah gazetesi yazarı Hilal Kaplan, "Akşener ve daha pek çok siyasimiz, İstanbul Sözleşmesi hakkında o kadar bilgisiz ki onların peşinden sürüklenen kitlenin tepkiselliğine kızmak elden gelmiyor." görüşünü savundu.
Kaplan yazısında, "Mesela Akşener, iki yıl önce şöyle bir tweet atıp demiş ki: 'Namusuma laf eden olmadı. Edilse idi gereğini yapmak eşime ve ağabeyime düşerdi. (Oğlum küçüktü) Bizim aile töresi böyle işler muhteremler.' Aynı Akşener'in cansiperane savunduğu sözleşmenin 12. maddesi ne diyor: 'Taraflar kültür, töre, din, gelenek veya sözde 'namus' gibi kavramların bu sözleşme kapsamındaki herhangi bir şiddet eylemine gerekçe olarak kullanılmamasını temin edeceklerdir.' Akşener, hem töre vurgusu yapmış hem de sözleşmede "sözde" diyerek geçen ve anlamını küçültmek için tırnak içine alınan namus kavramına vurguyla cinayetin meşrulaştırıcısı olmuş. Cinayeti herhangi bir şekilde meşrulaştırması da ayrı sorun elbette. Ama hep böyle değiller mi? İşlerine gelince milliyetçilik, töre, namus; gelmeyince NATO, İstanbul Sözleşmesi, Minsk Üçlüsü..." düşüncesini dile getirdi.
Kaplan şu ifadeleri kullandı:
"Sözleşmeye göre işlenmesi suç olan başka bazı eylemler de var: Mesela karınız sizi aldatıyor ve siz buna karşılık ona yüksek sesle küfrediyorsunuz. Artık karınızın sizi polis eşliğinden evden aldırıp, en az üç ay evden ve çocuklarınızdan uzaklaştırma hakkı ve dahası aldattığı kişiyle de yaşama hakkı var. Ya da kızınızın evlilik öncesi cinsel birliktelik yaşamasını istemiyorsunuz ve bu noktada ısrarcı oluyorsunuz. Fiziksel şiddet uygulamamış olsanız bile kızınızın sizi yine polis eşliğinde adi bir suçlu gibi evden uzaklaştırma hakkı söz konusu.
Örnekler çoğaltılabilir. Ancak neticede dinimizle, kültürümüzle, gelenek ve örflerimizle uzaktan yakından alakası olmayan bu yükten kurtulduk. Dünkü yazımda İstanbul Sözleşmesi diye feryat edenlerin bilerek görmezden geldiği ama AK Parti'nin kadına yönelik şiddetle mücadele alanında gerçekleştirdiği devrimsel uygulamaları kaleme almıştım."