Dünya
BBC Türkçe

Hindistan'da dul kadınların eşlerinin cenaze ateşinde yakıldığı sati geleneği nasıl son buldu?

Geleneksel Hint kültürüne ve Hinduizm inancına göre dul kadın; uğursuzluk, fakirlik, kötü şans getirir ve günahkârdır. Dul kaldıktan sonra uğursuzluk, kötülük, günahkârlık sembolü hâline gelen kadının, kendini reddetme (manastıra kapanma, dünyadan soyutlanma) ya da sati geleneğine uyarak ölen eşiyle beraber canlı canlı yanmaktan başka seçeneği yoktur.

26 Nisan 2023 08:56

Aralık 1829'da, İngitere yönetimindeki Hindistan'ın ilk valisi Lord William Bentinck, dul kadınların eşlerinin cenaze ateşinde yakıldıkları Hindu geleneğini (sati) yasakladı.

Lord William Bentinck, 49 kıdemli ordu subayı ve 5 yargıcın görüşlerini aldıktan sonra "İngiliz yönetiminin üzerindeki bu kara lekeyi temizleme" kararı aldı.

Bunun için yeni bir yasal düzenleme getirdi.

Düzenlemede, geleneğin, "insan doğasına aykırı, yasa dışı ve kötü" olduğu belirtiliyordu.

Hindu dul kadınların yakılmasına "yardım ve yataklık etmekten" suçlu bulunanlar, "kurban gönüllü olsun ya da olmasın" kasten insan öldürmekten suçlu bulunacaklardı.

Mahkemelere bu kişilere ölüm cezası verme yetkisi getirildi.

Bentinck'in düzenlemesi, sati karşıtı kampanyaların en sertiydi.

Yasal düzenlemenin ardından, Raja Rammohun Roy liderliğindeki 300 seçkin Hindu, kendilerini kadın katili olarak anılmaktan sonsuza dek kurtardığı için Bentinck'e teşekkür etti.

Ortodoks Hindular ise Bentinck'e tepki gösterdiler. Bilgelerden ve kutsal kitaplarından alıntı yaparak, sati'nin "dini bir yükümlülük olmadığı" iddiasına itiraz ettiler.

Bentinck bu itirazları dinlemeyince itirazlar İngiliz kolonilerindeki en yüksek adalet makamı Privy Konseyi'ne ulaştı.

Konsey, 1832'de sati'nin "topluma karşı aleni bir suç" olduğuna karar vererek yönetmeliği onayladı.

Hindistan'da kast sisteminin hukuki tarihini ele alan Caste Pride adlı kitabın yazarı Manoj Mitta, "1829'daki düzenleme, 190 yıllık sömürge yönetimi boyunca gelenekçi beklentilere rağmen taviz verilmeden bir sosyal yasanın çıkarıldığı tek örnek olabilir" diyor ve ekliyor:

"Sömürgeci, sömürülenleri yıpratan bu geleneği suç sayarak ahlâki puan da topladı."

Ancak Bentinck Yasası, 1837'de bir başka İngiliz yetkili, Hindistan Ceza Kanunu'nun yazarı Thomas Macaulay tarafından iptal edildi.

Macaulay'ın anlayışına göre, dul kadının kışkırtmasıyla ateşi yaktığını kanıtlayabilen kişiler serbest bırakılabilirdi.

Hazırladığı taslakta, kendilerini yakan kadınların "güçlü bir dini görev hissi, yer yer de güçlü bir onur duygusu" ile motive edildikleri belirtiliyordu.

Mitta'ya göre Macaulay'in sati konusundaki "sempatik duruşu" yıllar sonra İngiliz yöneticilere anlamlı geldi.

Mitta, Macaulay'in taslağının, sepoy olarak da bilinen yerli Hindu ve Müslüman askerlerin, silah fişeklerinin hayvansal yağlarla yağlandığı endişesiyle Doğu Hindistan Şirketi'ne başkaldırdıkları 1857'deki isyan sonrası uygulanamaya konamadığını söylüyor.

1829 ve 1862 yılları arasında sati suçu, cinayetten intihara yardım ve yataklık etmeye kadar indirgenerek cezası hafifletildi.

Mitta, "1829'dan itibaren daha az uygulanmasına rağmen, sati Hindistan'ın belirli bölgelerinde, özellikle yüksek kastlar arasında değer görmeye devam etti" diyor.

Hindistan Ulusal Kongresi'ne katılan ve İngiliz mandasına karşı bağımsızlık kampanyasında önemli bir rol oynayan avukat-politikacı Motilal Nehru, 1913'te Uttar'da bir sati davasında üst kasttan altı kişiyi savunmak için mahkemeye çıkmıştı.

Sanıklar, ateşin "dul kadının katıksız dindarlığıyla mucizevi bir şekilde tutuştuğunu" iddia ettiler.

Mahkeme ilahi müdahale argümanını reddetti ve suçunu örtbas etmeye çalıştıklarına kanaat getirdiği sanıkları intihara azmettirmekten suçlu buldu. Sanıklardan sadece ikisi dört yıl hapis cezasına çarptırıldı.

70 yıldan uzun süre sonra, sati'nin hikayesinde son bir değişiklik oldu. 1987'de Rajiv Gandhi liderliğindeki hükümet, ilk kez "uygulamayı yüceltmeyi" suç sayan bir yasa çıkardı.

Böylelikle sati'yi destekleyen, haklı çıkaran veya propagandasını yapan kişilerin 7 yıl hapis cezasına çarptırılmasının önü açılmıştı.

Yasa aynı zamanda uygulamayı cinayet olarak saydı ve buna yataklık edenler için ölüm cezasını yeniden getirdi.

Bunun ardından Hindistan'da sati'ye karşı öfke yayılmaya başladı.

Rajasthan'ın kuzeyindeki küçük bir köyde Roop Kanwar adlı genç bir gelinin yakıldığı vaka, 1947 yılında Hindistan'ın bağımsızlığını kazanmasından sonra gerçekleşen 41. sati vakası olarak kayıtlara geçti.

Rajiv Gandhi Yasası'nın önsözü Bentinck'in düzenlemesinden ödünç alınarak hazırlandı.

Mitta, "Sömürgeden kurtulmuş bir ülkenin, farkında olmadan da olsa, eski sömürgecisini onurlandırışıydı" diyor.

Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir