Dünya

Hollanda'nın 4. defa Rutte dediği, aşırı sağcı Geert Wilders'ın partisinin gerilediği seçimlerden manzaralar

20 Mart 2021 18:04

T24
Lahey, Hollanda

Koronavirüs önlemleri nedeniyle 15- 17 Mart tarihleri arasına yayılarak yapılan genel seçimlerde Hollanda Krallığı’nın Temsilciler Meclisi'nde yer alacak partiler belli oldu. Mark Rutte’nin genel başkanlığını yaptığı Halkın Özgürlük ve Demokrasi Partisi (VVD)’nin başarısı bariz bir şekilde ortaya çıktı.

İki ay önce, Mark Rutte önderliğindeki kabine çocuk bakım yardımı skandalının ortaya çıkması sonrasında istifa etmişti. Dağılan kabinenin üye partileri, Hristiyan Demokrat Parti (CDA) hariç, bu seçimle oylarını yükseltmiş ve mecliste daha çok koltuk edinmiş oldu. Göçmen aileleri etkilemiş olan skandalı ortaya çıkaran Sosyalist Parti (SP) ise bir önceki genel seçime kıyasla oy kaybetti. Ülkedeki seçim tablosu, beklentilere uygun gelişti. Genel seçim, Rutte’nin vatandaşla kurduğu bağın sağlamlığını bir kez daha açıkça ortaya sermiş oldu. Fakat seçimin asıl kazananının Demokratlar 66 (D66) olduğu yorumu ise ülkedeki pek çok gazetede manşette yer aldı. Sigrid Kaag’ın başkanlığındaki liberal parti, 24 koltuk kazanarak kendi tarihindeki en başarılı seçim sonucuna imza attı. Kaag’ın sevinçle masaya çıkıp seçim sonuçlarını kutladığı dakikalar ise gecenin en dikkat çeken anlarından biri oldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hakkındaki sosyal medya paylaşımı nedeniyle Türkiye'de hakkında soruşturma başlatılan Geert Wilders önderliğindeki, sağ popülist ve milliyetçi politikalarıyla bilinen Özgürlük Partisi (PVV) böylece üçüncü sıraya düştü. D66’nın güç kazanmasının ülkedeki siyaseti büyük ölçüde etkileyeceği öngörülüyor. 

Geert Wilders

Koalisyon hükümetinin zorunlu olduğu ülkede şimdi asıl tartışma hangi partilerin koalisyonda yer alacağı. Sosyal liberal değerler taşıyan D66 partisinin lideri Kaag, bu sefer koalisyonda daha çevreci, daha ilerici ve adil politikaların uygulanmasını istediğini belirtmişti. Bu açıklama, D66’nın koalisyona Labour Party veya GroenLinks gibi bir sol kanat partisinin eklenmesini talep edebileceğine işaret ediyor. Aşırı sağın temsilcisi olan Wilders ile Kaag’ın politikalarının halk sağlığı, çevre sorunları gibi konularda uyuşmadığı medyada sıklıkla yer almıştı, dolayısıyla yeni koalisyonda Wilders’ın partisi PVV’nin yer alması daha düşük ihtimal gözüküyor. 

Liberal politikacıların popülaritesi arttı

2017 genel seçimlerinden bu yana ülkeyi yöneten koalisyonda Rutte’nin muhafazakâr liberal partisi VVD başlıca olmak üzere, Wilders liderliğinde sağ popülist parti PVV, Wopke Hoekstra başkanlığında Hristiyan Demokrat Parti CDA ve Kaag yönetimindeki liberal D66 yer aldı. 2021 genel seçimleri tablonun 2017’ye kıyasla büyük bir fark göstermediğini, fakat Hristiyan Demokratların, sağ popülistlerin kısmen güç kaybettiğini; sol partilerin ise tarihi bir düşüşe geçtiğini gösteriyor. Solun güç kaybı, ekonomik ve sosyal nedenlerle açıklanabilir. Groenlinks, Labour Party ve Socialist Party’den oluşan sol kanadı, emlak marketinin karşılanabilir hale getirilmesi, ülkedeki refah seviyesinin artması ve sosyal adaletin iyileştirilmesi gibi vaatlerde bulunmuştu. Geçmişte sosyalist solun yüksek güce sahip olduğu ülkede bu partiler son yıllarda hızla destek kaybetti. Liberal politikacılar ise günbegün artan bir popülariteye sahip oluyor.

Muhafazakâr liberal Başbakan Rutte’nin 11 yıllık başarısının arkasındaki etmenler, liberalizmin Avrupa çapında hızlı yükselişinin ve sosyalist solun gittikçe güç kaybetmesinin olası nedenlerini seçim süreci ve öncesinde Hollanda halkında gözlemledim. En açık ve güvenilir cevap: ekonomik idealler ve stabilize siyaset beklentisi. 

“Güvenilir,” Başbakan Rutte’ye dair en çok karşılaştığım yorumlardan biri oldu. Rutte’nin başkanlığını yaptığı Kabine’nin büyük bir skandal nedeniyle istifa etmiş olması unutulmuş değil; fakat bu durum sürecin başından beri halkta tam anlamıyla ses getirmedi. Kimi vatandaşlar, bunun Kabine’nin ilk istifası olmadığını belirterek halkın Rutte’ye güvenmeye devam edeceğini belirtiyordu. Kritik bir nokta ise halk arasında politik parti isimlerinden çok bireylerin konuşulduğu gerçeği. Liberal politikacılar bireysel bir imajla halkta samimiyet uyandırmayı başarıyor. Ana akım partisi VVD’ye politik olarak karşıt görüşlere sahip kişiler dahi Rutte’ye ılımlı bir bakış açısıyla yaklaşıyor; bunun en önemli nedenlerinden biri sıradan vatandaş ile hükümeti yöneten siyasetçiler arasında kurulmuş olan samimiyet olarak görülebilir. Rutte’yi yıllardır televizyon ve toplantılarda görmenin verdiği tanıdıklık ve kişisel samimiyet hissi oldukça önemli; bunun arkasında ise iyi planlanmış bir tanıtım kampanyası, stratejik pazarlama ve başarılı bir siyaset yatıyor. Seçimlerden bir örnek olarak Rutte’nin partisi VVD’nin seçim afişine bakılabilir. Afişin dizaynı modern, basit ve alışılagelmiş. Rutte’nin samimi gülüşü afişin ortasına yerleştirilmiş, her zamanki sade ve şık giyim tarzına dikkat çekilmiş, sağ alt köşeye ise partinin ismi ufak puntolarla iliştirilmişti. Bu afişe alternatif olarak hazırlanan bir diğer seçim ilanında ise yalnızca “MARK” yazısı görülüyordu; partinin ismi VVD mevcut değildi. Hollanda bazlı AD gazetesinde yer alan bir analiz yazısında, başarılı bir kampanyayla Rutte’nin “herkesin sevdiği ve oy vereceği kişi” haline getirildiği, partinin değer ve amaçlarından çok Rutte’nin bireysel olarak öne çıkarıldığı belirtilmişti.

pastedGraphic.png

 

pastedGraphic_1.png Fotoğraflar: AD gazetesi

Önemsenen bir başka unsur ise Rutte’nin medyaya yansıyan günlük, sıradan, tanıdık anları. “Başbakan Rutte bisikletle istifa verdi.” “Başbakan Rutte bisikletle oy vermeye geldi.” “Rutte Koronavirüs toplantısı sırasında yanlışlıkla el sıkıştı.” Bu ve türevi başlıklar Hollanda gazetelerinde sıklıkla görülür. Hollanda halkına özel olan, vatandaşların kendilerini tanımladıkları sıfatları Başbakan’da görebilmelerinin var olan samimiyet hissini pekiştirdiği söylenebilir. Böylece Başbakan Rutte şatafattan uzak, doğal, samimi ve açık sözlü tavırlarıyla halka karşı bir ayna görevi görmüş oluyor ve halkın onayını kazanıyor. 

Sol partiler oy kaybetti

Sol partilerin büyük oy kaybı ise seçimin en önemli sonuçlarından biri. İşçi Partisi'nin 1959’dan bu yana aldığı oyları gösteren grafik, partinin son yıllarda oldukça hızlı bir şekilde oy kaybettiğini ortaya koyuyor. Groenlinks ve Socialist Party gibi diğer sol kanat partileri de bu seçimde başarı sağlayamadı. Yakın geçmişte sol partilere oy veren pek çok vatandaşın bu seçimde sosyal liberal politikalar izleyen D66’ya oy verdiği gözlemlendi. Solcu politikayı destekleyen genç kitle daha çok Amsterdam, Haarlem, Delft gibi kosmopolitan şehirlerde yaşıyor. Bu gençlerin çoğu, liberalizmi kapitalist ekonominin kıyasen daha yüksek sosyal değerlerle pekiştirilmesi olarak gördüğünü belirtiyor. Dolayısıyla, sol partileri seçmeye devam edeceklerini anlatıyorlar. Sosyalist sol ideolojik olarak üniversite öğrencileri arasında empati ve ilgi uyandırsa da sol kanadı temsil eden politika partilerinin başarılı bir siyaset için yenilenmeye, çeşitli “re-branding” yöntemlerini denemesi gerektiği görülüyor. 

Genç seçmenler genel anlamda sol ve liberal olarak ayrılmış durumda. Rutte’nin merkez sağda konuşlanan ve liberal politikalar izleyen partisini destekleyen gençlerin de en önemli dayanağı ekonomik sebepler. Pek çoğu Hollanda’yı “Girişimciler ülkesi” olarak tanımlıyor. Post Fordist ekonomiyle yaratıcı sektörlerin odağı haline gelen ülkede girişimcilik oldukça değer kazanmış ve girişimcilere sağlanan ekonomik destek önemli bir unsur olarak görülüyor. Rutte’nin yönetiminde girişimcilerin yeterli bir şekilde desteklendiği ise sıkça belirtildi. Yanısıra, D66’nın pek çok kitle tarafından desteklenmesinin nedenlerinden biri de liberal partinin ekonomi anlayışı. Diğer sol partiler teoride sosyalist ekonomik düzeni desteklerken D66 mevcut ekonomik sistemi iyileştirmeyi, asgari maaşı artırmayı hedefliyor. Kısacası, liberal politika anlayışı sayesinde vatandaşa ara zemin yaratmış oluyor.    

Mevcut yönetimin Koronavirüs sürecini aksayarak yönettiği halkta genel bir kanı. Rutte’nin sürecin başında maske takma önerisi vermiyorken geçtiğimiz aylarda kuralları sıkılaştırması ve maskenin önemini vurgulaması halkta iyi karşılanmadı. Hollandalı orta yaş bir komşum, maske kullanımı hakkında “İşe yaramadığı anlatılıyordu, peki şimdi niye takıyoruz” diyerek sürecin verdiği yorgunluğu anlattı Kafe, lokanta ve pek çok işletmenin sonbahardan beri sadece servise açık olduğu ülkede işletme sahipleri sıklıkla ekonomik yorgunluklarını dile getirdi. 2 Mart’ta kafeler teraslarını izinsiz bir şekilde açarak hükmetin koronavirüs politikalarını protesto etmişti. 

Sağ partilerin yükselişinde de Koronavirüs ve pandemi şartlarının düzeltilmesi vaadi büyük bir rol oynadı. İki yıl önce kurulan aşırı sağcı Demokrasi İçin Forum Partisi (FvD) bu seçimde büyük bir başarı elde etti. Popülist partinin başarısındaki en büyük etkenlerden biri ise Koronavirüs önlemlerini kaldıracaklarını belirtmeleri oldu. Partinin başkanı Thierry Baudet, Wilders ile siyasi benzerlikleriyle biliniyor. İki politikacı da dünya ticaretine daha kolay açılmak gibi ekonomik nedenlerle Hollanda’nın Avrupa Birliğinden ayrılmasını talep ediyor. 

Seçimler sonuçlandı, fakat koalisyonun nasıl devam edeceğini hep beraber göreceğiz. Seçimden geriye kalan en önemli sonuçlar ise liberalizmin yükselişi, halkın dengeli siyaset talebi ve sol siyaseti temsil eden partilerin yenilenmesi ihtiyacı. Ekonomi ve ticareti pek çok unsurdan daha çok önemseyen Hollanda halkı, liberal siyasete gelecekte de yüksek ilgi göstermeye devam edecek gibi gözüküyor.