ABD'nin en saygın internet gazetelerinden biri olan Huffington Post, son dönemde Batı dünyasında da ağır eleştirilere hedef olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın otokratik tutumlarının Türkiye'nin geleceği üzerinde yaratacağı olumsuz etkileri üzerine analiz bir yazı yayımladı. "2002'de AKP ile iktidara gelen Erdoğan'ın bir zamanlar 'Cihan imparatorluğu' olarak da anılan Osmanlı Devleti’ni kendisine rol model olarak biçtiği" belirtilen yazıda, "Erdoğan'ın son dönemdeki tutumları ile daha da belirgin olarak ortaya çıkan kibri nedeniyle bu hayalinin çöküşe doğru yol aldığı" yorumu yapılıyor.
Yazıda, "Erdoğan'ın İslamcı ve siyasi bir güç olma hırsının Türkiye'nin dünya sahnesinde yapıcı bir rolü üstlenebilecek 'demokratik ve İslami bir devlet modeli' haline gelmesini engelliyor" ifadelerine yer veriliyor.
Alon Ben-Meir'in "İmparator olmak isteyen Erdoğan'ın çöküşü" başlığı ile kaleme aldığı yazıda, "Erdoğan’a yönelik, Kobanê’de IŞİD’e karşı mücadelede isteksizliği nedeniyle yapılan ağır eleştirilerden” bahsedilirken, “Erdoğan’ın bunlara karşı umursamaz tutumunun şaşırtıcı olmadığı; kendisini her zaman İslamcı ve küresel olarak egemen bir lidermiş gibi gösteren politikaları izlediği” belirtiliyor.
“Erdoğan’ın, başbakan olduğu ilk iki döneminde, ülkeye övgüye değer bir şekilde iyi hizmet ettiği, Türkiye’yi yenilikçi ve refah bir devlet haline getirdiği, din ve demokrasi arasındaki dengeyi iyi koruduğu, arkadaşları tarafından beğenilmiş düşmanları tarafından özenilmiş biri olduğu” gibi olumlu değerlendirmeler yapılırken, “Buna rağmen, 2002’den beri bu başarılarının üç ana maddede gölgede kaldığı” da vurgulanıyor:
- Erdoğan’ın Osmanlı İmparatorluğu’na ve Türkiye’nin ‘muhteşem’ geleceğine dair orantısız vurgusu
- Erdoğan’ın dini hevesleri ve İslamcı gruplara verdiği destek
- Erdoğan’ın dini olarak yurtiçinde ve yurtdışındaki bir güç olma konusundaki doyumsuzluğu
Erdoğan’ın ‘Osmanlı’ takıntısı
Yazıda, “Erdoğan, ‘Yeni Türkiye’yi, 'Osmanlı İmparatorluğu’nun bir mirasçısı' olarak sunma fırsatını asla kaçırmıyor, fakat bugünün Türkiye’sinin Osmanlı gibi olmadığı gerçeğini gözardı ettiği” yorumu yapılırken, Erdoğan’ın 2014 Ekim yaptığı şu açıklamalara da yer veriliyor:
“Osmanlı Devleti'nin son derece başarılı idare yapısı içinde, bütün bu kriz bölgeleri asırlar boyunca sorunsuz şekilde varlıklarını idame ettirmişlerdi. Filistin meselesi, Irak ve Suriye meselesi, Kırım, Balkanlar'daki sorunlar, aslında Osmanlı Devleti'nin dağılmasıyla ortaya çıkmış, kökeni de 100 yıl öncesine dayanan sorunlardır.”
Ancak yazıda, “Erdoğan’ın bu böbürlenmesinin ironik bir şekilde, Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu, ‘komşularla sıfır problem’ ilkesi ile tezatlık oluşturduğu ve onun neredeyse tüm komşularıyla problemli ilişkilere sahip olduğu” değerlendirmesi yapılıyor.
Erdoğan’ın ‘otoriter bir İslami lider’ olma hevesi
Yazıda, “Aynı zamanda bir Avrupa Birliği(AB) üyesi olmaya çalışan Türkiye’nin, bu projesinin Erdoğan’ın yurtiçindeki islamlaşma politikaları sebebiyle zayıfladığı" belirtilirken, “AB üyelerinin, Türkiye hükümeti ile ilgili endişelerinin yargıda, medyada ve orantısız güç kullanımı gibi konularda baskıcı ve otokritik uygulamalar nedeniyle arttığı” da vurgulanıyor.
“Erdoğan’ın, Arap Baharı ile birlikte, ‘demokratik ve dini bir devlet modeli’ olarak, Türkiye'yi Arap dünyasının lideri olarak görmek istediğinin gerçekleşemediği" belirtilen yazıda, "Ortadoğu’daki Arapların, Türkiye’nin bölgede dini üstünlük sağlayabilecek Osmanlı-benzeri bir güce ulaşamayacağını düşündüğü” ifade ediliyor.
Türkiye-ABD ilişkilerinin kötüleşmesi
“Erdoğan’ın Kobanê’deki olaylarda ABD ve koalisyon güçleriyle işbirliğine girmedeki isteksizliğinin, buna ek olarak üslerini ABD güçlerine açmamasının, ABD ile ilişkilerini ciddi anlamda gerdiği” yorumu yapılan yazıda, “Türkiye'nin giderek daha sorunlu bir NATO üyesi haline geldiği" belirtiliyor.
"Hamas ve Müslüman Kardeşler gibi İslam guruplarını destekleyen Erdoğan'ın 'sistematik bir İslamlaşma kampanyası'na giriştiği" iddia edilen yazıda, "Erdoğan’ın aslında IŞİD’i desteklediğine" yönelik pek çok şüphenin varlığına da vurgu yapılıyor.
Erdoğan'ın yurtiçindeki 'İslamlaşma' politikaları
Yazıda, "Erdoğan’ın yurt içinde de farklı alanlarda İslamlaşmaya yönelik politikalar izlediği" belirtilirken, “Erdoğan'ın "İslamcı kimlik" felsefesini esas alarak yaptığı atamaların orduya da tesir ettiğine" dikkat çekiliyor ve ekleniyor:
"Eğitim sistemine İslam’ı sokmaya çalışması, Diyanet İşleri Bakanlığı’ndan Eğitim Bakanlığı’na 800’de fazla kişi transfer etmesi, kürtajı yasaklamaya çalışması, “yeni bir dindar nesil” yaratmak için daha çok dini okul yapımını desteklemesi, başörtüsü yasağını kaldırdığı aynı gün içinde alkol satışını yasaklayan tartışmalı bir yasayı yürürlüğe koyması, cami ve İmam-Hatip liselerinin sayılarının Erdoğan’ın yönetiminde çok fazla artması..”
“’Amerika’yı Kristof Kolomb’dan önce aslında Müslümanlar keşfetti’ iddiasının artık Erdoğan’ın ‘İslam takıntısının son noktası’ olduğu” değerlendirmesinin yapıldığı yazıda, kendisine karşı muhaliflerin yükselmesini önlemek için güçlü bir ekonominin önemini farkeden Erdoğan’ın, 2013’te gerçekleşen 'Gezi Parkı olayları'ndaki otokratik tutumlarından da bahsediliyor.
Yazıda ek olarak "Gazetecileri Koruma Komitesi’ne göre, Türkiye’de Çin ve İran’dakinden çok daha fazla gazetecinin cezaevinde olduğu” da ifade ediliyor.
Erdoğan'ın kibri ve ahlâki çöküşü
17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası emniyet ve yargıyı hedef alan yeni düzenlemelerden şu sözlerle bahsediliyor:
“Yeni yargı paketi ile mahkeme kararına gerek kalmadan ülkede herhangi bir kişi hakkında özel veri toplanabilecek. Erdoğan kendisine yönelik 'yolsuzluk suçlamaları'nın ardından ‘Gülen Cemaati’ni suçlayarak, pek çok emniyet memurunu gözaltına aldı ve başka bölgelere tasfiye etti.
Yazı şöyle devam ediyor:
“Ne yazık ki, Erdoğan zamanın değiştiğini idrak edemiyor ve etkileyici ekonomisi ve siyasi başarılarıyla Türkiye’yi ‘demokratik ve İslami bir devlet modeli’ yapmaya yönelik tarihi fırsatı kaçırıyor. Erdoğan'ın Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yılı olan 2023 için ‘Osmanlı Devleti’nin bir zamanlar olduğu gibi dünya çapında çok güçlü bir devletin imparatoru olma hayali’ sadece bir yanılsama.
Türkiye, etkili bir küresel güç haline gelme potansiyeline sahip ve Erdoğan’ın bunu fark edebilmesi için uyguladığı bu politikaları değiştirmesi gerekiyor. Ancak Erdoğan’ın kibri ve kendine has dindarlığı bunu engellediği gibi, dünya sahnesinde Türkiye’nin, yapıcı rol oynayan bir yeri hak ettiğini de görememesini sağlıyor.”
Yazının orjinal metni için tıklayın