Hürriyet yazarı Sedat Ergin, emekli 103 amiralin Montrö'yle ilgili yayımladıkları bildiriyle ilgili olarak, "Kuşkusuz, geçmişte ordunun birçok fiili darbesine, müdahalelerine sahne olmuş bir ülkede emekli amirallerin topluca kuvvetli bir şekilde görüş beyan etmelerinin eski tecrübelerin ışığında belirli hassasiyetleri tetiklemesi, rahatsızlıklara yol açması kaçınılmazdır. Ancak meselenin aynı zamanda ifade özgürlüğünü ilgilendiren çok önemli bir boyutu da var. Bu çerçevede Anayasa’nın “Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti” başlığı altındaki “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir” şeklindeki 26’ncı maddesinin birinci fıkrası hükmünü hatırlamalıyız" dedi.
TIKLAYIN - 103 emekli amiral hakkında iddianame hazırlandı: “Anayasal düzene suç için anlaşma” ile suçlandılar, haklarında 12'şer yıl hapis cezası isteniyor
Ergin, şu ifadeleri kullandı:
"Bir varsayım olarak Türkiye’deki bütün iç hukuk süreçlerinin mahkûmiyetle sonuçlanması halinde dosyanın Strasbourg’daki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kadar uzanabileceğini pekâlâ tahmin edebiliriz.
Tabii AİHM dediğimiz zaman, bu mahkemenin demokratik bir toplum açısından özgür bir tartışma ortamını, hoşgörüyü, çoğulculuğu her şeyin üstünde tutan, şiddete teşvik unsurunu içermediği sürece ifade özgürlüğünün sınırlanmamasını öngören yerleşik içtihatları karşımıza çıkıyor.
Türkiye’nin de kararlarını uygulama taahhüdü altında olduğu AİHM’ye göre, ifade özgürlüğü toplumun bir bölümünü rahatsız edici, şoke edici düşünceleri de korumalıdır. Daha önce de belirttiğimiz üzere, amiraller bildirisinin AİHM içtihatlarının çizdiği ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığını söylemek mümkündür."
Yazının tamamı için tıklayın.
Ne olmuştu?
103 emekli amiral imzasıyla, TBMM Başkanı Mustafa Şentop'un Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne ilişkin sözleri sonrası başlayan tartışmalara ve Deniz İkmal Komutanı Tuğamiral Mehmet Sarı'nın "takke ve cübbe" giydiği bir fotoğrafının basına yansımasına ilişkin olarak ortak bir bildiri yayımlandı.
Bildiride "Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye'ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşmasını tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir" denilirken, Tuğamiral Sarı'nın görüntülerine ilişkin olarak da "Kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur" ifadesi kullanıldı.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun bildiriye "Haddinizi bilin" sözleriyle tepki gösterirken, TBMM Başkanı Şentop da bildiri için "darbe çağrışımlı" nitelemesi yaptı.
3 Nisan 2021 Cumartesi saat 22.54'te, imza listesindeki emekli amirallerden Cem Gürdeniz, Turgay Erdağ ve Ali Sadi Ünal'ın da yazarları arasında bulunduğu VeryansınTV'de paylaşılan, 103 emekli amiralin adı eşliğinde yayımlanan 4 Nisan tarihli bildiride şu ifadelere yer verildi:
"Yüce Türk Milletine,
Son zamanlarda gerek Kanal İstanbul, gerekse Uluslararası Antlaşmaların iptali yetkisi kapsamında Montrö Sözleşmesi'nin tartışmaya açılması endişe ile karşılanmaktadır.
Türk Boğazları, dünyanın en önemli suyollarından biri olup, tarih boyunca çok uluslu antlaşmalara göre yönetilmiştir. Bu antlaşmaların sonuncusu ve Türkiye'nin haklarını en iyi şekilde koruyan Montrö; sadece Türk Boğazlarından geçişi düzenleyen bir sözleşme değil, Türkiye'ye İstanbul, Çanakkale, Marmara Denizi ve Boğazlardaki tam egemenlik haklarını geri kazandıran, Lozan Barış Antlaşmasını tamamlayan büyük bir diplomasi zaferidir. Montrö, Karadeniz'e kıyıdaş ülkelerin güvenliğinin temel belgesi olup Karadeniz'i barış denizi yapan sözleşmedir. Montrö, Türkiye'nin herhangi bir savaşta, savaşan taraflardan birinin yanında istemeden savaşa girmesini önleyen bir sözleşmedir. Montrö, Türkiye'nin II. Dünya Savaşında tarafsızlığını korumasına imkân yaratmıştır. Bu ve benzeri nedenlerle, Türkiye'nin bekasında önemli bir yer tutan Montrö Sözleşmesinin tartışma konusu yapılmasına/masaya gelmesine neden olabilecek her türlü söylem ve eylemden kaçınılması gerektiği kanaatindeyiz.
Diğer taraftan; son günlerde basında ve sosyal medyada yer alan kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, haber ve tartışmalar ömrünü bu mesleğe adamış bizler için çok derin bir üzüntü kaynağı olmuştur. TSK ve özellikle Deniz Kuvvetlerimiz son yıllarda; çok bilinçli bir FETÖ saldırısı yaşamış ve çok değerli kadrolarını bu hain kumpaslara kurban vermiştir. Bu kumpaslardan çıkarılacak en önemli ders; TSK'nin, anayasanın değişmez, değiştirilmesi teklif edilemez temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir.
Bu gerekçelerle, TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk'ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz. Aksi halde, Türkiye Cumhuriyeti, tarihte örnekleri olan, bunalımlı ve bekası için en tehlikeli olayları yaşama risk ve tehdidi ile karşılaşabilecektir.
Türk Milletinin bağrından çıkan şanlı bir geçmişe sahip, Ana ve Mavi Vatan'ın koruyucusu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı personelinin Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda yetiştirilmesi elzemdir. Ülkemizin her köşesinde denizde, karada, havada, iç güvenlik bölgesinde ve sınır ötesinde fedakârca görev yapan, Mavi Vatandaki hak ve menfaatlerimizin korunması için Atatürk'ün gösterdiği yolda canla başla çalışan cefakâr Türk Denizcilerimizin yanındayız."