İklim krizi: Hangi çevre felaketlerinde çözüme çok yaklaşıldı?
Asit yağmurlarından ozon tabakasındaki deliğe bazı bilim insanlarının 'başarı hikayesi' olarak gördüğü geçmişteki çözüm yöntemlerinden dersler çıkarabilir miyiz?
26 Ekim 2021 05:17
İklim değişikliği gibi karmaşık sorunların çözümleri basit değil. Ama geçmişte bütün dünyanın bir araya gelip çözüm arayışına girdiği çevre krizleri olmuştu.
Örneğin, asit yağmurlarıyla mücadele veya ozon tabakasındaki delik… Küresel ısınma gibi daha büyük sorunların çözümleri için geçmiş deneyimlerden ders alınmış olabilir mi?
1970'ler, 80'ler, 90'lar: Asit yağmurları
1980'ler… İskandinavya genelinde nehirlerden balıklar kaybolmaya başlamıştı. Ormanların bazı bölgelerinde ağaçlardaki bütün yapraklar dökülüyor, gövdeleri cılızlaşıyordu. Kuzey Amerika'da da bazı göllerde yaşam tükeniyor, suları ürkütücü yarı saydam maviye dönüşüyordu.
Nedeni: Kömür yakan elektrik santrallerinden çıkan kükürt dioksit bulutları havada uzun mesafeler kat ederek yeryüzüne asit yağmurları olarak düşüyor.
Asit yağmurlarının tehlikelerine dikkat çekilmesinde önemli bir rol oynayan İsveçli bilim insanı Peringe Grennfelt, "1980'lerde bunun en büyük çevre sorunu olduğu mesajı veriliyordu" diyor.
Asit yağmurlarının oluşturduğu tehditler neredeyse her gün gazetelerin manşetlerindeydi.
Yıllarca üzerine perde çekiliyor, inkâr ediliyor, mesele diplomatik çıkmaza giriyordu. Ama bilim, şüphe bırakmayacak verileri ortaya koyduğunda harekete geçilmesi çağrıları da çözüme dönük eylemlere hız kazandırdı.
Çabalar sonunda, fosil yakıtların ortaya çıkardığı ve yağmuru asitleştiren kirletici maddelerin kontrol altına alınabilmesi için uluslararası anlaşmalara imza atıldı.
ABD'deki Temiz Hava Yasası'nda yapılan değişikliklerle salınan kirleticilere emisyon üst sınırı ve ticaretine yönelik gelişmeler kaydedildi ve şirketlere kükürt ile nitrojen salımını azaltmaları, fazlasını da ticarileştirmeleri için teşvikler verildi.
Her sene, belirlenen üst sınır, emisyonlar büyük oranda azalıncaya kadar aşağı çekildi.
Peki işe yaradı mı? Asit yağmurları Avrupa ve Kuzey Amerika için artık geçmişte kaldı ama başta Asya olmak üzere bazı bölgelerde hala bir sorun.
Kanadalı bilim insanı John Smol, 1980'lerde genç bir araştırmacı olarak bu konuyu inceliyordu. Smol, her ne kadar dünyanın bazı bölgelerinde görülmeye devam etse de, genel olarak asit yağmurlarıyla mücadeleyi, uluslararası bir sorun için bütün ülkelerin bir araya gelerek çözüm bulduğu "bir başarı hikayesi" olarak tanımlıyor.
"Kirletmeye bir bedel koymazsanız insanlar kirletmeye devam ederler. Kesinle öğrendiğimiz şey bu oldu" diyor Smol.
1980'ler: Ozon tabakasındaki delik
1985 yılında bir başka çevre sorunu da manşetlere çıkmaya başlamıştı. İngiliz Antarktik Araştırmaları (BAS) merkezinde görevli bilim insanları dünyayı Antarktika üzerindeki ozon tabasında oluşmaya ve genişlemeye başlayan bir delik konusunda uyardı.
Nedeni, sera gazlarıyla yayılan ve 'CFC' olarak bilinen, klorofluorokarbon gazlarıydı. O dönem 'aerosol' sprey tüplerinde ve soğutucularda kullanılıyordu.
Gezegeni zararlı ultraviyole (UV) ışınlarına karşı koruyan gaz şeritlerinin büyük oranda incelmesine atıf yapan BAS kutup bilimcisi Anna Jones, "Bir anda 'buum' diye yükseliyor sonra hızla düşüyordu" diyor.
Antarktika tepesindeki ozon tabakası 1970lerden sonra zayıflamaya başlamıştı. Ama bütün Antarktika'yı kaplayacak bir delik oluştuğu haberi bütün dünyayı alarma geçirdi. Dünya liderleri 1987'de Montreal Protokolü'nü imzaladı. Bu protokol tüm zamanların en başarılı çevre anlaşmalarından biri olarak görülüyor.
Ozonu zayıflatan kimyasalların kullanımı zamanla azaltıldı. Sanayii 'CFC-siz' sprey tüplerine yöneldi ve çevreci tüketicilerin de beğenisini kazandı. Dr. Jones, "Küresel bir sorundu ama sanayi, bilim insanları ve politikaları belirleyenler bir araya geldi" diye anlatıyor o dönemi.
"Hızla harekete geçtiler. Protokolün sürekli olarak sıkılaştırılmasını sağlayan bir mekanizma içinde hareket ettiler."
Montreal Protokolü'nün başarısına rağmen bazı aksaklıklar da ortaya çıkmaya başlamıştı. Ozonu zayıflatan kimyasallara alternatif olarak geliştirilen ve HFC olarak bilinen hidrofluorokarbon gazlarının da güçlü sera gazları olduğu fark edildi.
Diğer yandan Çin'de de CFC gazlarının kullanımında artış olduğu tespit edildi. Her iki gelişme de yeniden harekete geçilmesine teşvik etti. Ozon tabakasındaki delik "iyileşme yolunda" olsa da ozonu tüketen kimyasallar çok uzun süreler atmosferde kalıyor, bu da, çözümün uzun ve yavaş bir süreç olduğu anlamına geliyor.
1920'lerden 2020'lere: Kurşunlu benzin
On yıllar boyunca yakıt olarak kurşunlu benzin kullandık. Şirketler benzine daha etkin yakılması için ek kurşun kimyasalları kattı.
Kurşunlu benzin, egzoz aracılığıyla havaya kurşun parçacıkları salıyor, bu parçacıkların havada solunması da kalp krizi, felç, çocuklarda zihinsel gelişimde bozukluklar dahil bir dizi sağlık sorununa neden oluyordu.
Bilim insanları, düzenleyici kurullar ve sanayii arasında uzun süren mücadelenin sonunda oluşan sağlık risklerine ilişkin uzlaşı sağlandı ve zengin devletler 1980'lerden bu yana kurşunlu benzine yasak getirdi.
Ancak gelişmekte olan ülkelerde kurşunlu benzinin kullanımından vazgeçilmedi, zira kurşunlu benzin ile yakıt üretimi, kurşunsuz benzine kıyasla çok daha ucuz. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) çatısı altında sivil toplum kuruluşları, sanayi grupları ve hükümetler arasında uzun süren kampanyaların ardından benzin depolarına en son kurşunlu benzin dolumu birkaç ay önce yapıldı.
Dünya resmi olarak kurşunlu benzin kullanımını kaldırmış olsa da kurşun kaynaklı kirlilik çevrede toz ve toprak olarak kendini göstermeye devam ediyor, bu da daha uzun yıllar sürebilir.
İklim değişikliği dünyanın gündeminin baş sıralarında. Bu aralar, ozon tabakasındaki delik benzeri olayları çok sık duymuyoruz. Yine de bu krizler arasında paralellikler var ve en önemli sorun iklim değişikliği.
Asit yağmurları uzun bir süre uluslararası çatışma kaynağı oldu. Bazıları sorunun varlığını bile kabul etmedi ve fosil yakıt sanayii çevrecilerle karşı karşıya geldi. Bunlar tanıdık geliyor mu?
Prof. Smol'a göre asit yağmurlarıyla ilgili tartışmalar iklim değişikliği gibi daha karmaşık sorunlar için bir 'ders' niteliğindeydi.
Aldığı dersi de şöyle anlatıyor:
"Aldığım ilk ders, araştırmalarımızın sonuçlarını etkili bir şekilde anlatmamız gerektiğiydi. Yalnızca diğer bilim insanlarına değil ama siyaseti belirleyenlere ve daha geniş olarak halka anlatmamız gerektiği.
"Eğer ortada bilgi boşluğu olursa, çıkar grupları bunu hemen dolduracaktır."
Prof. Smol, durumun bugün çok daha karmaşık olduğu görüşünde. Özellikle de sosyal medyanın gücü ve yalan haberin yayılma hızının bu karmaşayı beslediğini söylüyor.
UNEP'in sürdürülebilirlik birimi başkanı Rob de Jong, kurşunlu yakıt kullanımının sonlandırılmasındaki uluslararası güce ilişkin en önemli dersin, meseleye uyumlu yaklaşmak olduğunu ifade ediyor ve "Kurşunlu benzin kampanyası özellikle kamuda farkındalık üstüne, toplum ve toplulukların harekete geçmesi ve özellikle de çocuklarının üzerindeki etkisine yoğunlaştı" diyor.
Ozon tabakasını zayıflatan kimyasalların azaltılmasına yönelik uluslararası toplumun harekete geçmesi de, küresel ısınmayla mücadelede gerekecek işbirliğini gösteriyor.
Dr. Jones iklim değişikliğine ilişkin şu yorumu yapıyor:
"İklim değişikliği sorununun çözümü ozon sorununun çözümüne kıyasla çok daha karmaşık çünkü CFC gazlarına bulduğumuz alternatifler gibi fosil yakıtlara hemen getirilebilecek alternatifler yok.
"Ama bu hiçbir şey yapmayacağız anlamına gelmiyor, sorun çok önemli, çok büyük ve çözülmesi gerekiyor.
"Sanayi ve hükümetler geçmişte bir araya geldiklerinde küresel tehdit oluşturan çevre sorunlarını çözdüler, şimdi de yeniden bunu başarabileceklerini göstermeleri gerekiyor."
Haber, değiştirilmeden kaynağından otomatik olarak eklenmiştir