Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne, İslamcı burjuvazinin para ve güç imtihanını kaybettiğini belirterek, "Bir tarafta zenginlik, öbür tarafta güç, görgüsüz bir şekilde kullanılıyor. Bu yüzden para İslamcı burjuvaziye mutluluk ve nezahet, güç de siyasetçisine itminan ve asalet getirmiyor" dedi. Gücün görgüsüzce kullanıldığını belirten Türköne, "İktidar adını verdiğimiz küçük azınlığın sonunu getirecek zayıf noktası işte bu görgüsüzlük" ifadesini kullandı.
Mümtaz'er Türköne'nin Zaman gazetesinde "Siyasî görgüsüzlük" başlığıyla yayımlanan (25 Nisan 2014) yazısı şöyle:
“Muhafazakârlardan ve eski İslamcılardan nasıl bir canavar çıkarabildik?” sorusunu, Ali Bulaç bu kesimlerin yaşam biçimlerindeki hızlı değişime bakarak soruyor.
Sorunun kendisi kadar, bu kadar kışkırtıcı bir soruyu Ali Bulaç’ın sorması da çok önemli. Hayat biçimlerindeki yozlaşmanın ötesine geçelim, başörtüsü gibi sembollere indirgenen laik muhafazakârlığın siyasal alandaki karşılığı ne durumda?
İslâmcılıktan geriye siyasî bir iz kalmadı. Öğrendiğimiz ders çok açık: İktidarın sağı-solu, İslamcısı-laiki olmazmış. İktidarın dinlerden ve ideolojilerden bağımsız evrensel bir mantığı ve dili varmış. Başımıza gelen bundan ibaret. Farklar var mı? Elbette var; ancak bunlar inanç farkları değil.
Siyasetçiyi içinde bulunduğu şartlara göre değerlendirirseniz, beş aşağı-beş yukarı atacağı adımları öngörebilirsiniz. Çocukların bilgisayar oyunları kadar basit. Sağda solda yakıt (güç) bulunca alacak ve isabetli atışlarla düşmanlarınızı yok etmek için kullanacaksınız. Başımızdaki iktidar, 12 yıl boyunca engelleri aşa aşa, fırsatları değerlendire değerlendire sonunda bir canavara dönüştürdü. Denetlenmeyen, dengelenmeyen iktidar her zaman ne yapacağı kestirilemeyen bir canavar gibi davranır. Despotizm veya diktatörlük tabirleri, denetlenemeyen bu iktidarları tavsif etmek için kullanılır. Devlet iktidarı Başbakan’ın ellerinde ve karşısında Anayasa Mahkemesi dışında denge unsuru olabilecek hiçbir güç yok. Elinde imkân ve fırsat varken gücü nezaket gereği geri çevirecek bir lidere tarihte rastlanmamıştır. Siyasetin kendi kuralları ve doğası belirleyici; ötesine ne İslamcılık ne de muhafazakârlık bir sınır koyabilir.
Başbakan, yaşamak için havaya ve suya ihtiyaç duyan bir canlı gibi, hükümran olacağı gelecek için düşman arıyor. Cemaati bir düşmana dönüştürerek 17 Aralık damgasını karartmaya çalıştı. Siyasal İslâmcılığın, dindar insanları düşman ilan etmesi ‘canavarlaşma’nın olağan belirtilerinden biri. Cumhurbaşkanlığı seçimini de aynı düşmanlığa piyasa yaparak kapatacağı, verdiği işaretlerden anlaşılıyor. 1 Mayıs’ta ‘uluslararası komplo’ veya ‘tuzak’ suçlamasına az biraz mesnet oluşturacak bir hareketlenme olursa, düşman listesine yeni ‘vatan hainleri’ eklenmiş olacak. Nasıl olsa yaptığınız iş siyaset ve siyasette her şey mubah.
Başbakan, bu oyunu kurallara uygun oynuyor. Tek kural var: Netice almak. Başarınız kullandığınız araçlarla ve yöntemlerle değil elde ettiğiniz netice ile ölçülüyor. Gücü elinizde tuttuğunuz sürece mesele kalmıyor. Kabalığın, hukuksuzluğun, hatta ahkâma mugayir olmanın bir ehemmiyeti yok. Güç elinizde ise yolsuzlukların üstünü kapatmanız, sizden zayıf olanları ezerek sürekli zaferler kazanmanız mümkün.
Halk, elindekine alternatif bulamadığı için çaresiz. Kazanacağı yeni şeyler bir kenara, elindekileri kaybetme telaşı içinde, bütün rezervlerine rağmen iktidardan vazgeçemiyor. ‘Sandıktan çıkan despotlar’ın önü açılıyor ve iktidar bu çaresizlikten otorite ve güç üretiyor. Peki nereye kadar?
Ali Bulaç’ın yaşam biçimleri üzerinden eleştirdiği ‘canavar’ın, siyasal alandaki karşılığı ile problemi aynı: Görgüsüzlük. Bir tarafta zenginlik, öbür tarafta güç, görgüsüz bir şekilde kullanılıyor. Bu yüzden para İslamcı burjuvaziye mutluluk ve nezahet, güç de siyasetçisine itminan ve asalet getirmiyor. Zenginlik nasıl bu yeni burjuvazi elinde gösterişe dayalı abartılı tüketime konu olduysa, güç de siyasetçisinde kaba bir şatafata ve gösteriye dönüşüyor. İktidar sadece despotça davranmıyor; bir de karşısına aldığı herkesin üzerinde ter ter tepiniyor. Gücün ve iktidarın sarhoşluk derecesinde keyfini çıkartıyor. Kim bunlar? Liderin etrafında onun emirlerini alesta bekleyenler. Çekirdek kadro ve kalemşorlar. Son aylarda siyasetin kendi icapları dışına taşan bu görgüsüzlüğün emareleri ile sıkça karşılaşmanız tesadüf olabilir mi?
İktidar adını verdiğimiz küçük azınlığın sonunu getirecek zayıf noktası işte bu görgüsüzlük. Çünkü bu görgüsüzlük sadece Cemaat’e karşı değil, birinci halkanın dışında kalan herkese karşı yapılıyor. Abdullah Gül’ün itibarsızlaştırmasında bu görgüsüzlüğün işaretlerini takip etmenizi öneririm.