25 Ocak 2016 13:32
Akabe Vakfı liderliğini yapan ilahiyatçı yazar Mustafa İslamoğlu, Hac faciası üzerinden İslam'daki 'kadercilik' anlayışını irdeledi. "Bu kadercilik anlayışı, emeği mahvetti" diyen İslamoğlu, "Tünel Faciası oluyor, binlerce hacı ölüyor ihramın içinde, sinek öldürmenin yasak olduğu yerde hacılar toplu katliama uğruyor.Binlerce insanı öldürüyorsun ondan sonra da tek cümlelik açıklama yapıyorsun; takdir-i ilâhi. Bu Allah'a iftiradır" ifadesini kullandı.
Yeni Yüzyıl gazetesinden Esra Elönü'nün sorularını yanıtlayan (25 Ocak 2015) İslamoğlu'nun açıklamaları şöyle:
En sevdiğiniz Kemal Sunal filmi?
Propaganda
Hangi liderle hangi çizgi filmi izlemek istersiniz?
Recep Tayyip Erdoğan’la Temel Reis’i izlemek isterdim.
Ekmeğin fiyatı? Yardım almadan...
90 kuruş olduğunu biliyorum. Ama ben ekmeği İstanbul'da değil köyde alıyorum. Bahçemin bulunduğu evde.
Babanıza aldığınız en son hediye?
Takım elbise almıştım
Kızlarınızdan gelen en sık uyarı ?
Hadi babacığım, annemi üzme.
Tahammül edemediğiniz ses?
Hakikate tahammül edemeyen hakikat düşmanlarının sesi.
En radikal kararınız ?
İndirilmiş dine paralel olan, uydurulmuş dini eleştirme kararım.
Solculardan en yakın dostunuz?
Şanar Yurdatapan.
En son ne için uykusuz kaldınız?
Genellikle her zaman uykusuz kalırım. En son uykusuz kalma sebebim de, müslümanların acınılası hali. Düşündükçe uykularımı kaybediyorum.
En son ne zaman parasız kaldınız?
Son bir buçuk senedir hep parasızım. Emeğimin tüm getirisini, oğlumun borçlarını ödemeye hasrettim.
Peki ilk kazandığınız parayla ne yaptınız?
Dostlarımı toplayıp ziyafet çektim. Ama ilk kazandığım para yetmemişti üstünü yine katılımcı dostlarım tamamladı.
En sevdiğiniz Sezen Aksu şarkısı?
Hangi birini seçeyim şimdi? Sen ağlama...
Hayatınızın hangi dönemini hiç özlemiyorsunuz?
Çocukluk dönemim çok acı geçti, onu özlemiyorum. Çünkü annesiz geçti. Annesizlik özlenmez.
Hakkınızda söylenmiş en acıtıcı yalan?
O kadar çok ki. En kötüsü Cübbeli Ahmet’in, “Peygambere kibirli adam dedi” iftirası. Ben ki, ömrünü Resul’ün davası uğruna vakfetmiş bir faniyim.
İntihar etmekte olan birini en kısa cümleyle nasıl ikna edersiniz ?
“Kendin bir insan yarat, onu ister öldür ister yaşat. Fakat seni Allah yarattı. Allah’ın yarattığına kıyma!” derdim.
Çorabınız delik de olsa ev ziyaretine gideceğiniz en yakın dostunuz?
Delik çorapla da hiç çorapsız da ev ziyaretine gidecek çok dostum var. Hangi birini sayayım. Ama birini söylemem gerekirse, Sadık Danışman Yardım Eli Derneği yönetim kurulu başkanı.
Hocam artık biraz sert sorulara geçelim. İrancı mısınız ?
Değilim.
“Değilim”den sonra deryaya dalıyoruz… Bu kadar mı?
İrancı ne demek yahu? Ben bir şeyci olacak olsam Türkiyeci olurum. Onu bile olmadım. Ben “Doğular da Batılar da Allah’ındır” ayetine iman ettim.
Niye size sürekli böyle bir suçlama var? Neden özellikle İran?
Ben mezhepçiliği reddeden bir insanım. Dolayısıyla Müslümanım diyen insanların tekfir edilmesini de reddeden bir insanım. Şia’yı tekfir edenlere de böyle mesafeli dururum. Tekfire karşı oluşum sebebiyle, belli mihraklar beni İrancı veya Şii olarak lanse ediyor. Bunu da belli bir algı operasyonu olarak yapıyorlar. Yoksa İran Devrimi sırasında herkes gibi ben de destekledim. O zaman yeni üniversiteye girmiştim. Şah’ın zulmüne ben de karşıydım. Geldiğimiz noktada, İran yönetimini kendi devrimine ihanet içinde görüyorum.
Benimle uğraştıkları kadar bilimle uğraşsalar metrekareye dört mucid düşerdi dediğiniz oluyor mu?
Çok oluyor. Hatta benimle uğraştıkları kadar kendileriyle uğraşsalardı adam olurlardı dediğim bile oluyor. Ben Müslümanların içinden bu kadar ahlaksızlaşacak güruhun çıkacağını inanın tahmin etmiyordum. Sabır sınırlarımı zorlayan şeyler, daha çok olmadığım şeylerin söylenmesi. Olduğum şey söylense zaten iftira olmaz; tamam ben öyleyim derim. Sürekli ben o değilim demekten gına geldi, yoruldum. Onun için artık “Yarabbi bunları sana havale ediyorum, ben baş edemedim” diyerek Allah’a iltica ettim.
Babanız size kızgınmış doğru mu?
Benim baba meselesi biraz karışık. Benim iki babam var: biri biyolojik, diğeri annemin vefatından sonra bana sahip çıkıp bana babalık yapan amcam. Biyolojik babamla biz farklı kulvarların insanlarıyız. Biyolojik babam bir tarikat mensubu. Yani etrafında şeyh gibi muamele görür. Bense tasavvufa mesafeliyim. Hatta bozulmamış kısmı hariç tasavvufu, doğu dinlerinin enva-i çeşit cürufunu müslüman kültürüne taşıyan bir truva atı olarak gören biriyim. Dolayısıyla babamla ihtilafımın sebebi budur. Yoksa babalıkla evlatlık hukukuna dair hiçbir sorunumuz olmamıştır.
Sizi arayıp şu konularda birebir eleştiriyor mu?
Hayır. Yüz yüze geldiğimizde de onun sevgide benim saygıda kusur ettiğimiz asla vaki olmamıştır.
O da bir cemaatin lideri mi?
Cemaat lideri değil ama ömrü tasavvuf içinde geçmiş. İster istemez eski tarikat yoldaşları, şimdi artık bir pir-i fani olan biyolojik babamı bir şeyh gibi görüyorlar.
Peki siz bir cemaat lideri misiniz?
Hayır. Günümüz artık cemaat zamanı değil şahsiyet zamanıdır. Ben doğrusu insanların cemaatler halinde olmasını değil şahsiyet olmasını önemsiyorum. Bu saatten sonra gönlüm Akabe’nin bir cemaat olmasından yana değildir. Gönlüm Akabe’nin bir okul olmasından yanadır. Geçmişte de öyleydi. Öğrencisinden hiçbir şey talep etmeyen, öğrencileri arasında ayrım yapmayan, insan olmalarını yeterli gören bir okul. Değil mezhep, meşrep, tarikat, ırk, klik, ideoloji, din ayrımı bile yapmayan ve insan olan herkese kapılarını açan bir vahiy okulu… Ben de bu okulun hem talebesi hem hocasıyım. Hepsi bu. arzum bu, hedefim bu...
Dışarıdan bakıldığında Mustafa İslamoğlu cemaati diye bir şey de var ama…
Bu aslında biraz da giydirilmiş bir bakış açısı. Peşinen oluşmuş algılardan yola çıkarak size de bir şey biçiyorlar. İnsanlar size algılarındaki imajı giydiriyorlar, sizin de bunu kabul etmenizi istiyorlar. Bu bizim eski huyumuz. Huyumuz kurusun.
Şöyle diyebilir miyiz? Cemaat dinde mafyalaşmaya mı dönüşür?
Aynısı tarikatlar içinde geçerli sadece cemaatler değil. Hatta tarikatlar için daha çok geçerli. Bu yapılanmaların aslında genel zaafı şu; şeyh, lider, hoca, abi kutsamasına dayanıyor. Bir şeyh ve lider kutsaması olduğu zaman artık insanlar zombileşiyorlar. Ve nereye gittikleri önemli değil. Bulundukları yerin sırat-ı müstakimde olup olmadığı da önemli değil. Mensuplarına kendini sorgulatmayan, “Biz bir yanlış yapıyor olabilir miyiz acaba?” dedirtmeyen her yapı, cemaat değil cemadattır, tarikat değil dinin önündeki barikattır.
Geleneksel dinle savaşıyorsunuz peki neden geleneksel cemaatle devlet hareket etmeden önce mücadeleye başlamadınız?
Hayır, hiç de öyle değil. Bizzat cemaatin başındaki şahsın yüzüne karşı eleştirilerimi üslubu dairesinde sıraladım.
Ne dediniz?
Dört madde saydım. Bir; bu güne kadar ümmetin çıkarlarıyla cemaatin çıkarları çakıştığı zaman benim gördüğüm cemaatin çıkarlarını ümmetin çıkarlarına öncelendi. İkincisi cemaat obez bir abiye döndü. Bu cemaate Allah ağabeylik bahşetti hayli geniş imkanları var. Büyüdükçe büyüdü. Türkiye’de insanlar yetime öksüze benziyorlar. Fakat küçük kardeşlerinin önündeki küçük lokmalarda bile gözü var. Yüzde 99 kendisinin iken, diğer kardeşlerinin yüzde 1’ine göz dikiyor.. Buradan mütevellit doğan husumeti yönetemeyeceksiniz dedim. Üçüncüsü cemaat dışarıdan bir menfaat birlikteliği görüntüsü veriyor. Dördüncüsü ise zengini seviyor bu yapı. Fakiri hiç sevmiyor. Dolayısıyla zekatı, himmeti şunu bunu topluyor ama buradan fakirin payını vermiyor. Ben bizzat yüzüne söyledim dolayısıyla bu eleştiriyi benden başka kaç kişi yaptı başka yapan var mı hiç duymadım?
Şii misiniz? Takiyye mi yapıyorsunuz.?
Siz hiç oğlunun adı Ömer olan bir şii duydunuz mu? Siz hiç Hz. Aişe’nin uğradığı iftiraya uzun bir gazel yazmış bir Şii duydunuz mu? İfk gazeli diye bir şiir yazmış Şii duydunuz mu? Siz hiç şianın imamet mitolojisini kökten eleştiren, masumiyeti kökten eleştiren, mehdiliği, masum imam teorisini kökten eleştiren bir Şii duydunuz mu? Ben Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şu sözünü tam 30 yıldan beri her zeminde haykıran bir insanım: Bizim Şii diye bir dinimiz yoktur. Bizim Sünni diye de bir dinimiz yoktur. Bizim dinimiz İslam’dır. Kur’an bizi “müslüman” diye isimlendirdi. Biz bundan razıyız. Şii ve Sünni ilave etmeyiz.
Fetullah Gülen’in yüzüne karşı konuştum dediniz bu ne zaman oldu ?
2009’da. Olayların hiçbirisi yokken.
Peki olaylar olduktan sonra görüştünüz mü?
Hayır nasıl görüşeceğiz? Bunları söyledikten sonra pişmiş tavuğun başına gelmeyen benim başıma geldi. Bunları söylediğime pişman edildim. 2011’de terör örgütü kurucusu olarak hakkımda takip yapıldı, dosya açıldı. Paralel mensubu emniyetçiler, savcılar ve hakimler marifetiyle mahkeme kararı çıkartılmış, 2012-13 de ortaya çıktı bu iş. Takip altına alınmışım. Kızım takip edilmiş. Oğlum takip edilmiş. Çaycısından temizlikçisine Akabe’den altmış kişi takip edilmiş. Beni dört tür dinlemeye tabi tutmuşlar. Cep telefonu dinlemesi, yasak olduğu halde ev telefonu dinlemesi, ortam dinlemesi ve sıcak takip.
Paralel yapı ve din köstebekliği biter mi? Bitti mi? Bitecek mi?
Hayır. Ben inanmıyorum bittiğine inanmıyorum. bitmediğinin işaretlerini görüyorum. Zira ben bana iftira eden cübbesiyle maruf olan malum şahsın hakaretlerinden dolayı, iftiralarından dolayı beni takip edenleri fişleyin diye televizyondan yaptığı suç unsuru olan o çağrıdan dolayı ve nefret söyleminden dolayı savcılığa suç duyurusunda bulundum. Prosedürlerden sonra dava açıldı. Fakat o da nesi! İşin arka yüzünü araştırdık ki hala bu cübbeli denen adamla paralelci hakim ve savcılar beraber çalışıyorlar. Bunu gördüm. Üç tane açık suç unsuru var ortada: Televizyondan müritlerine yaptığı fişleme talimatı; açıkça bunları fişleyin diyor. İkincisi nefret söylemi. Üçüncüsü iftira ve hakaret. Biz üç suçtan dava açmak için müracaat ediyoruz fakat bakıyoruz ki daha ağır cezaları gerektiren fişleme talimatı ve nefret söylemi sümen altı edilmiş. Geriye hakaret ve iftira davası kaldı. Meselenin altını biraz karıştırınca, kötü kokular geldiğini gördük. Paralelin görünmez ve usta parmaklarını gördük bu işin içinde.. Şimdi ben nasıl bitti deyim. “Peygambere kibirli adam dedi” iftirasında Cübbeli Ahmet ve Samanyolu Tv işbirliği yapmıştı. Cübbeli ile Paralel çete işbirliği hala sürüyor. Hem de her alanda. Utanmadan beni bebek yüzlü katil Esedci gibi propaganda yapan bu Cübbeli tayfa, Esed’in bir numaralı hamisi Putin’in Çeçenistan’ın başına musallat ettiği buldogu Kadirov ile can ciğer kuzu sarması. Kadirov babası gibi şeyh. Bu öyle bir şeyh ki, “Putin için ölürüm”, “Suriye’de Putin’in askeri olmaya hazırız” diye demezler veren bir şeyh. Dinime dahleden bari müselman olsa.
Diyanete neden saldırılıyor? Alçakça saldıranlara adam olma fetvası da verilmesi gerekmiyor mu?
Bir tanesi soru sormuş alo fetva hattına, sorulan soru getirilmiş din işleri yüksek kuruluna sorulmuş, din işleri yüksek kurulunda bir görüş söylenmiş. Söylenen görüş bana göre külliyen yanlış. Ama söylenen görüş aslında eleştirdiğim geleneksel fıkhın görüşü. Asıl eleştirecekseniz diyaneti değil, geleneksel fıkhın yanlışlarını eleştirin. Dürüst olun benim gibi uydurulmuş dini eleştirin indirilmiş dini koyun yerine, anlatabiliyor muyum? Buna cesaretiniz de niyetiniz de yok. Dürüstseniz geleneksel fıkhı masaya yatıralım. Soralım mesela: mürtet öldürülür mü? Geleneksel fıkhın ortak tavrıdır bu Şiisi de Sünnisi de mürtet öldürülür der, zira hadis öyle söylüyor. Ama bu Peygamberimize iftira. Zira Peygamberimiz Kur’an’a aykırı söz söylemez. İŞID aldı kılıcı bismillahirramanirrahim diyor kesiyor kelleyi. IŞİD sizin o inandığınız fıkıhla kesiyor o kelleyi. Yani siz kelle kesmiyorsunuz diye yummuş yıkanmış mi zannediyorsunuz kendinizi? Ama Kur’an öyle söylemiyor. Kur’an’a göre mürtedin dünyada bir cezası yoktur. Mürtedin cezası ahirettedir. Cariye meselesini ele alalım. IŞİD’in kızları alıp satma meselesini ele alalım. IŞİD’e niye kızıyorsunuz ki? İŞID sizin inandığınız fıkıhla amel ediyor. IŞİD’in yerinde olsanız siz de aynısın yaparsınız. İŞID’in o dayandığı geleneksel fıkhı eleştirin hadi. Yok. Oraya gelince bizi, yani Allah’ın kitabına aykırı olan rivayetleri, içtihatları eleştiren ve ayıklamaya davet eden bizleri tekfir ediyorlar, iftira kampanyaları açıyorlar, ötekileştiriyorlar ve giderek şeytanlaştırıyorlar. Hatta Cübbel Ahmet, önce “Peygamberimize kibirli adam dedi” iftirasını atıyor, sonra da çetelerine kendi kanalından “Peygambere iftira edene ne yapılacağını siz bilirsiniz” diye beni öldürmeleri imasında bulunuyor. Bunlar bu. Özetle samimi değiller. O zaman diyanete yönelik bu saldırı nereden çıkıyor. Doğrusunu söyleyelim: Hedef Mehmet Görmez’dir. Mehmet Görmez’e niye saldırılıyor? Mehmet Görmez’e paralel yapının peçesini indirdiği için saldırılıyor. Aslında hedef Mehmet Görmez, Diyanet de değil. Mehmet Görmez’in suçu paralel yapıyla uzlaşmamak.
Barış çağrısı altında akademisyenlerin bildirisi bize neyi bildiriyor sizce. ? Yoklukları ancak jenaröterle doldurulacak olanlar bize neden aydın diye yutturuluyor ?
Bildirinin içeriği yanlış, yanlı hatta. Bildiri örgütün zehirli diliyle yazılmış. Belli ki bu bildiri üzerinden de birileri vurulmaya çalışılıyor. Siyasi iktidar vurulmaya çalışılıyor. Bildiri zaten siyasi. Mesela böyle bildiriyi HDP yazabilirdi. Fakat Akademisyenler bu bildiriyi yazıyorsa akademik seviyeye uygun, Türkiyedeki sosyolojik gelişmeleri adil ve mutedil tarafsız bir gözle gözlemlerler hükümet eleştirisi yaparlar adil ve mutedil bir biçimde. Ne yaparlar? Doğu ve Güneydpğudaki halkın çektiği ızdırabı da görürler. Hendekleri de görürler. Camilere sıkılan kurşunu da görürler. Terör örgütünün bu milletin çimentosuna verdiği zararı da görürler. Ve kimler adına kimler hesabına çalıştığını da görürler. Beri yandan, ben bu akademisyenleri kahramanlaştıracak tavırları da doğru bulmuyorum. Onların yargısız infaza tabi tutulmalarını hikmete uygun da bulmuyorum. Onları kahramanlaştıracak her tavrın onların emellerine hizmet ettiğini düşünüyorum .
Siz hadisleri inkar mı ediyorsunuz?
Hadis konusunda ne toptan süpürüp atan ne de toptan süpürüp alan bir tavrı doğru görmüyorum. Adam kalkıyor diyor ki; “bana 500 tane de ayet okusan nafile, Buhari çökerse islam çöker “. Müslüman bunu nasıl söyler? Bunu söyledikten sonra hala nasıl müslüman kalır? Mesela siz de Buhari okurken benim gibi şu rivayete rastlasanız, ne yaparsınız: “Bir yoldan geçerken maymunlar sürüsüne rastladım. Maymunlar toplanmışlar, içlerinden bir maymunu zina ettiği için recm ediyorlardı. Orada durdum ben de onlarla birlikte taş atmaya başladım.” Allah aşkına, siz olsanız bu rivayet karşısında ne dersiniz? Hayvanlar sorumlu mu? Maymunlar nikah mı kıydırıyormuş ki, o maymun zina etmiş? Ne zamandan beri hadler hayvanlara da uygulanmaya başlamış? Bu nasıl akıl, bu nasıl rivayet? Böyle dedik diye “hadis ve sünnet düşmanı” olmakla, Hz. Peygamberi devreden çıkarmakla itham ediliyoruz. Bu bize yapılan haksızlık değil mi? İftira değil mi?
İşte buradan gelecekte bizi bekleyen tehlikeye dikkat çekiyorum: Eğer geleneksel dini birikimi Kur’an’ın süzgecinden geçirip ayıklamazsak, geleceğin İŞİD’ini kendi ellerimizle yetiştiririz. Aşırı örgütlere ellerimizle militan yetiştirmiş oluruz. Daha da beteri bizi bekliyor: Çocuklarınız ve torunlarınız, uydurulmuş dinle geleceğin dünyasında var olamazlar. Müslüman ailelerin çocukları arasında deizm, nihilizm ve hatta gizli ateizm bir virüs gibi yayılıyor. Benden söylemesi. Geleneksel din eğitimi ıslah edilmez, Kurani referansa vurularak baştan sonra taranmaz, ayıklanmazsa geleceğin IŞİD’i şimdiden yetişiyor.
Hurafe ve bidatları değil de neden itikadi konuları tartışmaya açıyorsunuz? Kader anlayışı mesela en çok saldırılar bu konuda geliyor size. Kaderi inkar ettiğiniz söyleniyor.
İlk defa bu topraklarda 1350 yıllık bir metni neşrettim. Dünyada tek nüshası vardır, o da Süleymaniye kütüphanesinde. Hasan el-Basri 1350 yıl önce kaleme almış. Hem neşrettim, hem tercüme ettim, hem de şerh ettim. Kader risalesi. Şunu söyledim; kader kuranda var ve ölçü demektir. Allah ölçüsüz iş yapmaz, bir yaprak bile ölçüsüz kıpırdamaz. Fakat imanın maddelerinden biri değildir. Zira imanın maddelerini sayan iki ayet vardır Kuranda. Biri Bakara suresi 177 ikincisi Nisa Suresi 136. İman maddeleri orada sayılıyor zaten. Haşa Allah unutmuş da, imanı bunlar mı tamamlıyor? Kader, iman maddelerine 3. yüzyılda bir takım siyasi sosyal gerekçelerle eklendi. İlk kaderci şeytandır. Ne dedi şeytan “sen beni saptırdığın için…” yani şeytanı Allah saptırmış. O zaman Musa ile Firavunu eşitliyorsunuz. Ebu Bekir ile Ebu Cehil’i eşitliyorsunuz. Firavunun ne suçu var? Hem yaratılmadan 50 bin yıl önce yazmış olacak, Firavun olacak diye kaderine, hem de tutup hesaba çekip cehenneme atacak. Hem Ebu Leheb’in adem yaratılmadan evvel Ebu Lehep olmak kaderi olacak, hem de cehenneme atacak. Bu Allah’ın adaletine sığar mı? Ey bana “kaderi inkar ediyor” iftirasıyla saldılan cübbeli cübbesiz bilumum iftiracılar, bu sizin adaletinize sığar mı?
Bu kadercilik anlayışı, emeği mahvetti. Emeğe saygıyı yitirdik. Bakınız şu an herkes torpil peşinde kimisi şeyhinin eteğine sığınıyor öyle cennete gideceğini düşünüyor, kimisi kutbunun kimisi kavsının kurtaracağını kimisi hocasının kurtaracağına inanıyor; yani emeğiyle hesaba çekileceğine inanan yok.
Ondan sonra ne oluyor? Tünel Faciası oluyor, binlerce hacı ölüyor ihramın içinde, sinek öldürmenin yasak olduğu yerde hacılar toplu katliama uğruyor. 1990 larda olan facianın aynısı kaç kere tekrarlandı? Binlerce insanı öldürüyorsun ondan sonra da tek cümlelik açıklama yapıyorsun; takdiri ilahi. Bu Allaha iftiradır.
Bu beleşçilikle, emeğin üstünde tepinen bu kader anlayışı, Kur’an’la İslam ile, insanlıkla taban tabana zıttır. Gecekonduyu engelleyemezsiniz, rantçılıktan milleti kurtaramazsınız, beleşçilikten kurtaramazsınız, onun bunun malına çökmekten kurtaramazsınız, adam kayırmacılıktan kurtaramazsınız. Liyakat ve ehliyetin hiçbir hükmü kalmaz. Emek yerde sürünür. Hak ve hukuksuzluktan kurtaramazsınız, çünkü temelinde bu var. Ahirette bile rantçılık yapıyor adam, ahirette bile cennete beleş konmak istiyor. İşte benim savaştığım bu.
Şeytan bizi hacklediğinde sistemi nasıl kurtaracağız?
Fabrika ayarlarına dönerek, fıtrata dönerek; çünkü fıtrat ilahi formattır. Özelikle Müslümanların insan olmadan Müslüman olunamayacağının altını çizmelerini gerektiğini düşünüyorum.
Tayyip Erdoğan’a çok dua ettiğinizi duydum doğru mudur?
Hem de nasıl: Kendimden çok ona ediyorum. Zira o ben de dahil hepimizin yükünü çekiyor. Şunu söyleyeyim: Tayyip Erdoğan ismi bir şahıs ismi olmaktan çıktı, bir sembole dönüştü. Hatta kendisini görürsem söyleyeceğim: Siz size bırakılmayacak kadar önemlisiniz diye. Bu ülke, tarihinin en zor dönemeçlerinden birini geçiyor. Küresel güçler, yanımızda yöremizde bilek güreşi yapıyorlar. Sınırlarımız ateş çemberi. Fitnenin biri bitmeden diğeri başlıyor. Kartlar yeniden karılıyor. Yedek kartlar da masaya sürülüyor. Herkes tüm gücüyle abanıyor. Mahşerin dört atlısı dört bir yandan çekiştiriyor. Belki 100 yıl sonra sınırlar yeniden çizilmeye hazırlanıyor. Bu arada içeride her kafadan bir ses çıkıyor. Çimentosu çürümüş bir topluluğa dönüştük. Bu ülke bir de başsız kalırsa sirtlanlar her bir yandan saldırmaz mı? Ee!.. Böyle bir durumda, bu ülkenin hangi evladı başta olsa, ona aynen Tayyip Bey’e ettiğim gibi dua ederdim. Ben bu zor ve kor ortamda ülke yönetmeyi, kendini kurban etmekle eşit görüyorum. Reisin makamı iğneli fıçı. Hiçbir şey göründüğü gibi değil. Biz şu kadarcık bildiğimiz halde uykularımızı yitiriyoruz, ya o bizden kat kat fazla bilgiyle nasıl uyuyor diye de merak ediyorum. Böyle bir ortamda herkesin bir hesabı var. Bırakın muhalifleri, yandaşların her birinin bile bir hesabı var. İktidarların etrafında mebzul miktarda sinek, bir O kadar eşek arası, az biraz da balarısı bulunur. Duam şu ki, Tayyip beyin etrafındaki sinekler ve eşek arıları azalsın, balarıları çoğalsın.
© Tüm hakları saklıdır.