T24 ANKARA
Yüksek Seçim Kurulu üyelerine hakaret suçundan hapse mahkûm edilen İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun avukatları, istinaf aşamasındaki dosyaya bir mütalaa sunarak, “kamu görevlisine hakaret” suçunun anayasaya aykırı olduğunu iddia etti. Başvuruda, TCK’nın 125/3-a ve 5. maddelerinde yer alan söz konusu düzenlemenin iptali için dosyanın Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) gönderilmesi talep edildi. Mütalaada, düzenleme ile “kamu görevlilerine hakaret” suçuna daha ağır ceza öngörülmesine karşın AYM’nin “kamu görevlilerine yönelik eleştiri sınırlarının çok daha geniş olduğu” yönünde içtihatları olduğu anımsatılarak, “Bu içtihat karşısında kamu görevlilerine dönük sert eleştirinin daha ağır ceza tehdidi altında bırakılmasında tutarsızlık vardır. Bu tutarsızlık ve mantıki sonuç, iddianın ciddiliği için dikkate değerdir” denildi. İstinaf, iddiayı ciddi bulursa dosyayı, ilgili madde hükmünün iptali istemiyle AYM’ye gönderebilecek. Bu durumda ise dosya, AYM’nin kararına kadar bekletilecek.
İstanbul Anadolu 7. Asliye Ceza Mahkemesi, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'na, 4 Kasım 2019 tarihinde yaptığı basın açıklamasında, YSK üyelerine hakaret ettiği iddiası ile açılan davada, 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası vermişti. Kesinleşmesi durumunda cezanın sonucu olarak İmamoğlu’nun siyasi yasak ile karşı karşıya kalması uzun süre tartışılmıştı.
İmamoğlu’nun avukatları, istinaf aşamasındaki dava dosyasına, “kamu görevlisine hakaret” ve “kurul halinde çalışan kamu görevlilerine hakaret” suçlarının düzenlendiği
Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 125/3-a ve 5. Maddelerinin Anayasa’daki ifade ve siyasal özgürlüklere ilişkin normlara aykırı olduğu iddiasıyla bir mütalaa sundu. Avukatlar, İstinaf Mahkemesi’nden, bu mütalaaya istinaden TCK’nın ilgili maddelerinin iptali istemiyle AYM’ye başvurulmasını talep etti.
“Mahkeme iddianın ciddiliğini değerlendirmeli”
İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Hukuku Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Adem Sözüer ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı’ndan Doç. Dr. Tolga Şirin tarafından hazırlanan mütalaada, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi (İstinaf) 24. Ceza Dairesi'nin, “yetkili bir mahkeme” olarak gördüğü davada, TCK md. 125/3-a ve fıkra 5 hükmü ''davada uygulanacak norm'' niteliğine haiz olduğu ve bu normun anayasaya aykırılığı taraflarca ileri sürüldüğünde mahkemenin görevinin, hükmün anayasaya aykırı olup olmadığına dönük kanaat oluşturmak değil; bu iddianın ''ciddi'' olup olmadığını değerlendirmek olduğuna dikkat çekildi.
“Benzeri yok denecek kadar az”
Mütalaada, davanın Anayasa Mahkemesi’nce incelenmesi gerektiği kaydedilerek, Türkiye’nin üyesi olduğu Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi kaynaklarının, TCK 125/3-1 hükmünün değiştirilmesi ve/veya tamamen kaldırılması yönünde görüşü olduğu ve uluslararası hukuka uymamanın da anayasaya da aykırı olacağına dikkat çekildi. Söz konusu madde hükmünün benzerlerinin çok az sayıda ülkede bulunduğu ifade edilen mütalaada, Türkiye ile ortak kültürel ve tarihsel bağları olan Avrupa devletlerinin içinde böyle bir hükme neredeyse hiç rastlanmadığı, rastlananlarda ise konunun anayasa mahkemelerine taşınarak iptal edildiği, iptal edilmeyenlerde de en üst cezanın 6 ayı geçmediği kaydedildi.
“AYM içtihatları ile madde arasında tutarsızlık var”
TCK’nın 125. maddesinin birinci fıkrasında hakaret suçunun tanımlandığı ve madde gerekçesinde bu suçun koruduğu hukuki değer “kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertlerinde saygınlığıdır” şeklinde belirtildiğine atıfta bulunulan mütalaada, buna karşılık kamu görevlilerine hakaret suçuna daha ağır ceza öngörülmesine rağmen neden daha ağır ceza verilmesi gerektiği hususunda bir açıklama yapılmadığı vurgulandı. Mütalaada, “düzenleme ile kamu görevlilerine, maddenin birinci fıkrasında öngörülen genel hakaret hükmü ile korunan şahıslara göre, pek çok açıdan daha yüksek düzeyde bir koruma sağlanmaktadır” denildi. AYM içtihatlarının ise bu düzenlemenin tam aksi yönünde olduğuna dikkat çekilen mütalaada, “Bu içtihat karşısında kamu görevlilerine dönük sert eleştirinin daha ağır ceza tehdidi altında bırakılmasında tutarsızlık vardır. Bu tutarsızlık ve mantıki sonuç, iddianın ciddiliği için dikkate değerdir” denildi.
"İfade özgürlüğü hakkı üzerinde etki"
Söz konusu madde hükümlerinin anayasadaki ifade özgürlüğü hakkı üzerinde etki doğurduğu, bu nedenle yasama organının suç ve ceza politikasına ilişkin marjının daraldığı bir alanın olduğu ifade edilen mütalaada, şöyle denildi:
''AYM, bir ceza normunun konması ve yaptırım ağırlığını belirleme konusunda yasama organına geniş bir takdir alanı bıraksa da bu cezanın bir temel hakka etki ettiği bağlamlarda daha sıkı bir ölçülülük değerlendirmesi yapmakta ve daha az müdahaleci yöntemler mevcut olduğunda iptal kararı vermektedir. Somut olayda TCK 125/3-a ve f. 5 hükmü alelade bir ceza normu değildir, anayasadaki ifade özgürlüğü hakkı üzerinde etki doğurmaktadır. Bu bakımdan yasama organının suç ve ceza politikasına ilişkin marjının daraldığı bir alan söz konusudur. Bu alanda anayasaya aykırılık iddiası 'ciddi' niteliktedir.
AYM’nin kamu görevlilerine dönük içtihadı 'kamu görevlilerinin gördükleri işlev nedeniyle daha fazla eleştiriye katlanmak durumunda oldukları ve bu kişilere yönelik eleştiri sınırlarının çok daha geniş olduğu' yönündedir. Bu içtihat karşısında kamu görevlilerine dönük sert eleştirinin (politik ve kamusal davalarda hakaretin sınırları çoğu kez gridir) daha ağır ceza tehdidi altında bırakılmasında tutarsızlık vardır. Bu tutarsızlık ve mantıki sonuç, iddianın ciddiliği için dikkate değerdir.''
"Yapılması gereken şey dosyayı AYM'ye göndermek"
"Sonuç itibarıyla ciddilik iddiası tutarlı bir mantıki argümantasyonun yanı sıra atıf yapılan kaynakların ciddiliğine dayanılarak sınanabilir. İşbu raporda uluslararası kaynaklar, karşılaştırmalı hukuk verileri, AYM içtihatları ve bunlardan hareketle akademik bir kaynak olarak kişisel kanaatimiz TCK md. 125/3-a ve fıkra 5 hükümlerinin anayasaya aykırı olduğuna ilişkin iddianın 'ciddi' olduğu yönündedir. Böylesi bir durumda yapılması gereken şey, dosyayı AYM'ye göndermek ve AYM'nin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakmaktır."
"Şeref ve haysiyetler yönünden insanlar arasında bir hiyerarşi yok"
Mütalaada, Prof. Dr Sözüer ve Doç. Dr Şirin’in 9 maddelik kişisel görüşleri de yer aldı. Şeref ve haysiyetler yönünden insanlar arasında bir hiyerarşi olmadığı ve genel hakaret suçu varken, daha baştan kişi kategorileri arasında ayrım yapılmasında sorun olduğu; kamu görevlilerinin eleştiriye açık olmaları gerektiği kaydedilen mütalaada, hakaret ile ifade özgürlüğü arasındaki ilişkide sınırların nereden çizildiğinin çoğu kez belirsiz olduğuna vurgu yapılarak, “Bu belirsizlik bağlamında daha baştan devlet otoritesini daha çok koruyan tutum, kişilerin üzerinde oto-sansüre, korkuya veya caydırıcı etkiye neden olabilir” denildi.
"Hakkaniyetsizlik ve eşitsizlik"
Hakaret suçu için gereken davranışın "söz"den ibaret olduğu ve hiçbir sözün kişinin özgürlüğünden mahrum kalmasına yol açacak hapis cezasını gerektiremeyeceği ifade edilen mütalaada, bunun kategorik olarak ölçüsüzlük yarattığı belirtildi. Anayasadaki ''eşitlik'' ilkesine de değinilen mütalaada, "Güçlünün, kendisine dönük eleştirilerden ötürü daha ağır ceza hükümleriyle korunmasında hakkaniyetsizlik ve eşitsizlik sorunu olduğu açıktır" değerlendirilmesi yapıldı.