07 Nisan 2025 14:58
Güncelleme: 07 Nisan 2025 18:56
T24 Haber Merkezi
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne (İBB) yapılan 'terör' ve 'yolsuzluk' operasyonlarının ardından 23 Mart'ta tutuklanan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutukluluğuna itiraz edildi. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan'ın "turpun büyüğü heybede" açıklamasına atıf yapılarak, "Soruşturmayı başlatan ve yön veren ifadeyle belirtmek gerekirse, itiraf edelim ki tutuklama gerekçeleri içinde turpun büyüğü Ekrem İmamoğlu’nun 'kaçacağı ve saklanacağı' tespitidir. Bahsedilen kişi, İstanbul’da yaşayan on altı milyon insanı temsil eden ve yapılacak ilk seçimde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın en güçlü adayıdır. Bu yapanın bile inanmadığı tespit, soruşturmanın hukuk normlarına uygun olarak değil siyasi saiklerle, bağımsız ve tarafsızlığını yitirmiş yargıç ve savcılar tarafından yürütüldüğüne ilişkin tüm beyanlarımızı tek başına kanıtlar niteliktedir. Hazindir" denildi.
İmamoğlu'nun avukatları Fikret İlkiz, Mehmet Pehilvan, Tora Pekin ve Hasan Fehmi Demir, İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği'ne itiraz dilekçesi verdi. Dilekçede, CHP'nin 15,5 milyon oy kullanılan ön seçimine atıf yapılarak, Ekrem İmamoğlu'nun cumhurbaşkanı adayı olduğunu vurgulandı.
Dilekçede, "Somut olguların ortaya koyduğu, onlarca milyon insanımızın da farkında olarak tepki gösterdiği, başından sonuna kadar hukuken yasak usullerle yürütülen soruşturma neticesinde tutuklanmasına karar verilen Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğunun kaldırılması ile tahliyesine, hukuksuz tutuklamanın devamında ısrar edilmesi halinde dosyanın itirazen incelenmek üzere yetkili ve görevli Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine, karar verilmesini talep ederiz" denildi.
Dilekçede, İmamoğlu'nun 19 Mart'ta gözaltına alınmasıyla başlayan sürecin "emsali görülmemiş büyüklük ve yaygınlıkta kitlesel tepkilere yol açtığı" belirtilerek "Rencide edilmiş adalet duygusunun harekete geçirdiği kitleler, Ekrem İmamoğlu aleyhine yürütülen bu hukuksuz sürecin, seçme ve seçilme hakkı başta olmak üzere, kendi anayasal haklarının özüne yönelen bir girişim olduğunun farkındadır. Bu nedenledir ki, ülkenin her parçasında, her kesim, görüş ve yaştan insanların katılımıyla başlayan kitlesel tepkiler ülkemizle de sınırlı kalmamış, başka ülkelerde bulunan vatandaşlarımız ve insan hakları savunucularının oluşturduğu kitlelere, çok sayıda yabancı ülke yöneticilerine ve Türkiye’nin üyesi olduğu kurum ve kuruluşlara da sirayet etmiştir" denildi.
Avukatların açıklaması, şöyle devam etti:
"Hukuk düzeni dışında konumlanan ve politik saiklerle yürütülen, kamuoyu tarafından da bu yönü kolaylıkla fark edilen söz konusu soruşturma; fiil yerine failden hareketle yapay bir tehlikelilik algısı yaratılıp, bu algının da yargı mercileri eliyle bertaraf edilmesi yoluyla dar bir grubun menfaatlerine hizmet etmek çabasından ibarettir. Soruşturmadan bir müddet önce, servis edilen medya haberleri ve iktidar yanlısı siyasi aktörler vasıtası ile Ekrem İmamoğlu’nun itibarını sarsmaya yönelik girişimlerde bulunulmuş; terör iftirası, denetime elverişsiz soyut suçlamaların yer aldığı binlerce sayfalık evrak ve onlarca sözde şüpheli şahıs soruşturmaya dahil edilerek bu sürece kamuoyunun rızası imal edilmeye çalışılmıştır. Devamında temin edilmiş ve yönlendirilmiş kimliği gizlenen tanık anlatımları, manipüle edilmiş ve/ya da üretilmiş dijital kayıtlar, hatalı, eksik ve yanlı raporlar esas alınarak veya esas alındığı iddia edilerek gerçekleştirilen hukuksuz gözaltı ve tutuklamalarla kamuoyu nezdinde soruşturmaya “ciddiyet” kazandırılmak istenmiştir. Olmayandan sonuç çıkarılmaya çalışılmış, ispat yükü ters çevrilerek, olmayanın olmadığını ispat gibi adeta imkansız bir yükümlülük savunmaya yüklenmiştir.
Somut soruşturmada yeniden 2016 öncesi yargı pratiklerinden medet umduğu gözlemlenen, siyasallaşıp tarafsızlığını ve bağımsızlığını yitirmiş olmasının bir sonucu olarak araçsallaştırılmış yargının değişen ve hukuk dışında konuşlanan paradigması anlaşılmadan, Ekrem İmamoğlu hakkında verilmiş apaçık hukuka aykırı tutuklama kararını anlayabilmek imkansızdır. Bu gerçek karşısında soruşturma öncesinde yaşanan olayları ve soruşturma sürecinin mevzuat ve hukuk dışında yuvalanmış pratiğini ortaya koymak zorunludur."
Dilekçede hukuki süreç, 5 başlıkta anlatıldı:
Dilekçede soruşturmanın arka planı olarak yer verilen bölümde, kamuoyunda "ahmak davası" olarak bilinen "YSK üyelerine hakaret" suçlaması davasından başlayarak, 31 yıl önceki lisans davasının iptaline kadar olan hukuki gelişmeler hatırlatıldı. İmamoğlu hakkında peş peşe gelen soruşturma ve davalar "yargı tacizi" olarak nitelendirilirken, "bunun en üst düzey kamu görevlileri, iktidara mensup siyasetçiler ve iktidar medyasının aralıksız kampanyaları ile sürdürülerek güçlendirilmeye ve haklıymış gibi gösterilmeye çalışıldığı" savunuldu.
Dilekçede devlet yöneticilerinin İmamoğlu hakkındaki dava ve soruşturmalar hakkında kamuoyuna verdiği demeçlere de değinildi:
"Yargılamalarda Anayasa gereğince tarafsızlığını muhafaza etmekle yükümlü başta Cumhurbaşkanı ve Adalet Bakanı olmak üzere devlet görevlileri, müvekkilin yargılandığı hemen her dava ile ilgili sürekli ve sistematik olarak olumsuz demeç vermiş ve yargıyı bu şekilde yönlendirmeye çalışmışlardır. Hukuka aykırı bu tutum, halihazırda devam eden soruşturma bakımından da artarak sürmektedir."
Gözaltı sürecinin anlatıldığı bölümde ise Ceza Muhakemesi Kanunu gereği İmamoğlu'nun ifadeye davet edilmesi gerektiği hatırlatılarak, "Somut olayda bu koşulların bir teki dahi bulunmadığı halde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, yüzlerce polis eşliğinde sabah 06.15’te evi basılarak gözaltına alınmıştır" denildi.
Gözaltı sürecinde sosyal medyadaki bant daraltmaya değinilerek, "Yüzlerce siteye erişim engeli getirilmiş, haber yapan TV kanalları RTÜK tarafından ceza ve lisans iptali ile cezalandırılmakla tehdit edilmiş, çok sayıda gazeteci gözaltına alınarak bir kısmı tutuklanmış, böylece halkın ifade, haber alma, iletişim gibi en temel hakları Anayasa hükümleri yok sayılarak engellenmiştir" ifadeleri kullanıldı.
Gözaltı sürecinde bazı yolların trafiğe, bazı metro duraklarının da kullanıma kapatıldığı belirtilerek, dosyadaki gizlilik kararına rağmen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturmanın içeriği ile ilgili "yanlı, çarpıtılmış ve masumiyet karinesini ihlal eden" açıklamalarda bulunduğu savunuldu. Ayrıca, iktidara yakın medyanın soruşturma evraklarını yanlı ve yanıltıcı beyanlar eşliğinde servis etmeye başladığı dile getirildi.
21 Mart günü başlayan ifade alınma durumuyla ilgili olarak da soruların büyük çoğunluğunun tanık ve gizli tanık beyanına dayalı olduğu hatırlatıldı:
"İfadeyi alan emniyet görevlileri, müvekkilin özgeçmişine ilişkin sorular hariç, soruşturma ile ilgili olarak önceden hazırladıkları 46 adet soru ile ifadeye başlamışlardır. Dilekçemizin başlangıç kısmındaki tespitimizi doğrular şekilde, gerçeğin ortaya çıkarılmasından çok olmayan suçun inşasına yönelen, tümdengelimli bir gerçekdışı kurgu ve tuzak soru yöntemine dayanan soruların üçte ikisi, yani 31 adedi tanık ve gizli tanık beyanına, 7 soru mülkiye müfettişi raporuna, 4 soru MASAK raporuna ve nihayet 4 soru ise HTS kayıtlarına ilişkin sözde tespitlere dayanmaktadır."
İmamoğlu'nun 22 Mart'ta adliyeye sevk edilmesi sürecinde ise adliye çevresinin abluka altına alındığı ve avukatların adliyeye girerken sorun yaşadığı hatırlatılarak, "İstanbul Barosu Başkan ve Yönetim Kurulu Üyeleri dahi çok uzun mücadeleyle saatler sonra adliyeye girebilmişlerdir. Şüpheli vekilleri, kısıtlanan ortam içerisinde emniyet müdürlüğüne dönüştürülmüş binada adeta gözaltında görev yapabilmişlerdir" denildi.
İfade sürecine ilişkin olarak verilen bilgide, ifadeyi alan Cumhuriyet Savcısı'nın yalnızca üç soru sorduğu belirtilerek, şöyle devam edildi:
"İfadeyi müteakip Cumhuriyet Savcısı, 23 Mart 2025 tarihli sevk yazısı ile müvekkilimizin tutuklanmasını talep etmiştir. Sevk yazısındaki isnatlar incelendiğinde, isnatların çok büyük bir bölümü ile ilgili olarak ne emniyete ve ne de savcılıkta müvekkilimize tek bir sorunun dahi yöneltilmediği açıkça görülecektir. Başka bir anlatımla, müvekkilimizi tutuklamaya götüren isnatlardan çok büyük bir bölümünü sulh ceza hakimliği sorgusunda, sevk yazısı içeriğinden öğrenebildik."
İmamoğlu'nun Sulh Ceza Hakiminin önüne, tutanakta yazılı olduğu gibi 23 Mart 2025 günü saat 11.30’da değil, sabah saat 06.00 civarında çıkarıldığı belirtilen dilekçede, "Ekrem İmamoğlu ile müdafileri olarak mahkeme salonuna girdiğimizde, salonda toplam 21 adet ve yargıç kürsüsünde 7-8 civarında güvenlik görevlisinin bulunduğuna tanık olduk. Tüm sorgu bu ortamda tamamlandı. Sorguya başlamadan sesli ve görüntülü kayıt yapılması (SEGBİS) talebimiz, SEGBİS’in bozuk olduğu gerekçesi ile reddedildi. Müvekkilimizin ilk olarak 2025/347 Sorgu evrakından, hemen akabinde yani sabah saat 07.00 sularında terör isnadının yer aldığı 2025/348 Sorgu evrakı ile ilgili sorgusu yapıldı ve tutukluluk istemine ilişkin karar vermek üzere yargıç, odasına çekildi. Bu sebeple ikinci sorgu tutanağında 11.40 olarak yazılan sorgu saati de gerçeğe aykırıdır. Saat 12.00 civarında kararlar tefhim olup tutanaklar tarafımıza teslim edildiğinde, sadece saatlerin değil, şüphelilerin de gerçeğe aykırı olarak birlikte huzura alınıp, sorgusu yapılmış gibi gerçeğe aykırı olarak tutanak tanzim edildiğini tespit ettik" denildi.
Gerçeğe aykırı olarak tanzim edilmiş resmi belge niteliğindeki tutanakta Cumhuriyet Savcılığının sevk yazısı kopyala yapıştır yöntemi ile bire bir aktarıldığı belirtilirken, “MASAK raporları, tanık beyanları, müşteki beyanları, HTS kayıtları, kolluk tutanakları ve tüm dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde; şüphelinin üzerine atılı suçları işlediği hususunda kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu, müsnet suçun CMK 100/3. maddesiyle düzenlenen katalog suçlardan olması dolayısıyla tutuklama sebebinin mevcut olduğunun varsayılması, atılı suçların vasıf ve mahiyeti ile kanunda öngörülen cezanın alt ve üst sınırı nedeniyle, kaçma ve saklanma ihtimalinin yüksek olduğu, bu nedenle bu aşamada adli kontrol hükümlerinin uygulanmasının yetersiz kalacağı, bu doğrultuda tutuklamanın ölçülü olduğu kanaatine varılarak…' sözde gerekçesiyle Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasına karar verilmiştir'' ifadeleri yer aldı.
İmamoğlu yönelik isnat edilen suçlara ve tutuklama gerekçesine de yer verilen dilekçede, Ekrem İmamoğlu’na yöneltilen ve isnada temel alınan 46 sorunun 17’si kimliği gizli tanık, 14’ü ise normal
tanık olmak üzere toplamda 31 sorunun tanık anlatımlarına dayandığı belirtildi.
Soruşturmada bu tanıkların anlatımlarının bir bütün halinde okunmadığı, kurgulanan sorular içerisine belirli kısımları seçilmek suretiyle yerleştirildiği ifade edilerek, vasıtasızlık ilkesine uyulmadığı gibi, beyanların denetim olanağı da savunmanın elinden alınarak, vasıtaların eşitliği ve dolayısıyla adil yargılanma prensibi ağır şekilde ihlal edildiği vurgulandı.
Soruşturmadaki tanıkların, anlatımlarının önemli bir kısmını da bizzat şahit olmadıkları olayları “duydum”, “duyduğuma göre”, “öyle konuşuluyordu” şeklindeki muğlak ifadelerle aktardığı aktarılan dilekçede, "Hata kimi ifadelerde 'kesin bilmiyorum ama olabilir' şeklinde yoruma başvurmuşlardır. Bu durum, tanık anlatımlarının kanıt niteliğini tamamen zayıflatmakta, ifadenin gerçeği yansıtmak yerine kurgulandığı izlenimini güçlendirmektedir" denildi.
Tutuklama gerekçeleri arasında yer alan MASAK raporlarına da değinilen dilekçede, Söz konusu üç rapordan ilkinin Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı tarihten 15 gün önce diğer ikisinin gözaltı tarihinden iki gün önce hazırlandığı vurgulandı.
Raporlar kişilere ilişkin malvarlığı, banka hareketleri, şirket kayıtları gibi tespitlere yönelik olup herhangi bir hukuki değerlendirme içermediği belirtilen dilekçede, şu ifadeler yer aldı:
"Üstelik raporların tanziminde çok acele edilmesinden olacak ki bir kısım maddi tespitler de eksik ve
hatalı olarak yapılmıştır. Gerek soruşturma aşamasında gerekse Sulh Ceza Hakimliği sorgusunda Ekrem İmamoğlu’na rapordaki tespitlerden hangilerinin, ne şekilde, hangi suçu oluşturduğuna ilişkin bir açıklamada bulunulmamış, dolayısıyla bu yönde bir soru da sorulmamıştır. Emniyebeki ifadesi esnasında raporlarla ilgili sorular, raporda araştırılan birtakım kişileri tanıyıp tanımadığı, yasal olarak satın aldığı ve bedelini resmi olarak ödediği bir takım taşınmazları nasıl edindiği, hakkında daha önce KYOK kararı verilmiş soruşturma ile ilgili gelişigüzel sorulardan ibarettir. Sulh Ceza Hakimi’nin buradan hareketle raporları nasıl ve hangi düşünceyle tutuklama kararına gerekçe yapmaya çalıştığı ise meçhuldür.
Birtakım hukuki değerlendirmeler içeren mülkiye müfettişlerince hazırlanmış tevdi raporları da içerik olarak itibar edilebilir nitelikte değildir. Zira Müfettişlerin Görev Standartları Rehberi uyarınca, ilgili kamu görevlisi hakkında “soruşturma izni verilmesi” veya “ soruşturma izni verilmemesi” yönünde belirtilen kanaat dışında başkaca her hangi bir değerlendirmeye raporda yer verilemez. Oysa tutuklama kararına esas alınan tevdi raporlarında sıkça hukuki değerlendirme, hatta onun da ötesinde hükme varıldığını gösteren ifadeler yer almaktadır. Raporda, 'usulsüzlüklere kılıf yapma”, “haksız kazanç sağlama”, “gayri meşru işlemler”, “hileli olarak yürütmek”, “hukuksuzluklara göz yummak” gibi çok sayıda yargı belirten tespitler bulunmaktadır. Bu tespitler, mülkiye müfettişlerinin belirlenmesi sürecinde bağımsız ve özerk olmadığı gerçeği ve siyasetin araçsallaştırdığı soruşturmanın
hedeflediği hukuk dışı amaçla birlikte değerlendirilmelidir"
Tutuklama gerekçeleri içinde "turpun büyüğü"nün Ekrem İmamoğlu’nun “kaçacağı ve saklanacağı” tespiti olduğu ifade edilen dilekçede, "Bahsedilen kişi, İstanbul’da yaşayan on altı milyon insanı temsil eden ve yapılacak ilk seçimde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı’nın en güçlü adayıdır. Bu yapanın bile inanmadığı tespit, soruşturmanın hukuk normlarına uygun olarak değil siyasi saiklerle, bağımsız ve tarafsızlığını yitirmiş yargıç ve savcılar tarafından yürütüldüğüne ilişkin tüm beyanlarımızı tek başına kanıtlar niteliktedir" ifadeleri yer aldı.
Dilekçede, Ekrem İmamoğlu’nun tutukluluğunun kaldırılması ile tahliyesi ve tutuklamanın devamında ısrar edilmesi halinde dosyanın itirazen incelenmek üzere yetkili ve görevli Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesi talep edildi.
© Tüm hakları saklıdır.