Birleşik Krallık İstanbul Başkonsolosu Leigh Turner, Türkiye’de dizi ve filmleri yakından takip ettiğini söyleyerek, “Eski Türk filmlerini seviyorum. Şener Şen’in Kırmızılı Kadın’ı favorim. Fakat içlerinden ille de bir tanesini seçmemi istersen, Yılmaz Güney’in Yol’u derim” dedi. "Filmden ziyade Yılmaz Güney’in Türkiye’de ne kadar önemli bir kişi ve sembol olduğunun farkındayım" diyen Turner, "Bence bireyler düşündüklerini istediği şekilde söyleyebilmeli. Türkiye, Avrupa Birliği yolunda ilerlerken ekonomisi kadar ülkedeki demokratik ortama da önem vermeyi ihtimal etmemeli" diye konuştu.
Türkiye'de özellikle son dönemde Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül'ün tutuklanmasıyla ifade ve basın özgürlüğüne yönelik artan baskılara da değinen Turner, "Güçlü bir demokrasi için mutlaka ifade özgürlüğü olmak zorunda" ifadesini kullandı.
İstanbul'a geldiği ilk dönemler 'ajan' olarak görüldüğünü "Komplo teorileri oldukça popüler burada" sözleriyle anlatan Turner'in Hürriyet'ten İzzet Çapa'ya yaptığı açıklamaları özetle şöyle:
Değişik deyimler duymak istiyorsanız Poyraz Karayel’i izleyin, aforizmaları muhteşem
Haklısın, doğru programı bulmam gerekiyor sanırım. Avrupa Yakası’nı beğenerek izliyordum. Bir de Türk filmlerinden bazılarını gerçekten çok severek seyrettim. Mesela Eyyvah Eyvah çok komikti. İzlemesi çok kolay olmasa da Nuri Bilge’nin Bir Zamanlar Anadolu’suna ve Mayıs Sıkıntısı’na ve Ramin Matin’in yönettiği, Emine Yıldırım’ın senaryosunu yazdığı Kusursuzlar’a da tek kelimeyle bayıldım. Ayrıca eski Türk filmlerini de seviyorum. Şener Şen’in Kırmızılı Kadın’ı favorim. Fakat içlerinden ille de bir tanesini seçmemi istersen, Yılmaz Güney’in Yol’u derim.
Neden “Yol” peki?
Filmden ziyade Yılmaz Güney’in Türkiye’de ne kadar önemli bir kişi ve sembol olduğunun farkındayım. Bence bireyler düşündüklerini istediği şekilde söyleyebilmeli. Eğer korkusuzca istediğinizi söylüyorsanız, bunun yanında da basın özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü varsa, demokrasi oturmuş demektir. Eğer durum tam tersiyse ve toplumda korku hakimse, sadece başarılı bir ekonomiyle demokrasiyi geliştirmek neredeyse imkansızdır. İkisi beraber yürümeli. Çin’de ekonomi başarılı ama demokrasi yok. Tabii ki istisnalar var ama birisi eksikken diğerinin ayakta duramayacağına inanıyorum. Türkiye, Avrupa Birliği yolunda ilerlerken ekonomisi kadar ülkedeki demokratik ortama da önem vermeyi ihtimal etmemeli.
Peki Türkiye’de hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü hakkında ne düşünüyorsunuz?
Elbette şu an sorunlar var. Gazeteciler hapse atılıyor. Az önce dediğim gibi güçlü bir demokrasi için mutlaka ifade özgürlüğü olmak zorunda. Aksi takdirde ülkenin nereye doğru gittiğiyle ilgili yararlı tartışmalar yapamazsınız. Eğer bu tip tartışmalar olmazsa da sağlıklı kararlar almak zorlaşır.
Türkçenizi duyduktan sonra İstanbul’u da benden daha iyi bilebileceğiniz hissine kapıldım. Var mı mekan tavsiyeleriniz?
Öncelikle Türk yemeklerinin hayranı olduğumu belirtmek istiyorum. Hele iki liraya mısır, bir liraya simit satılıyor ya, işte onlara bayılıyorum. Simite zam geldiğinde çok üzülmüştüm.
Sokağa çıktığınızda kaç güvenlikle dolaşıyorsunuz?
Maalesef 2003’teki saldırıdan ötürü bizim konsolosluğun trajik bir geçmişi var. Ne yazık ki o olay burada çalışanların hâlâ hafızasında. Bu yüzden güvenlik düzenlemeleriyle ilgili konuşamam. Genel olarak yorum yapmam gerekirse, kendimi İstanbul’da Londra’da olduğumdan daha güvende hissediyorum. Ama umarım buradan ayrılana kadar bir kamikaze taksinin ya da ters yönde giden bir pizzacı motosikletinin altında kalmam.
İngilizler de aynen Türkler gibi futbola meraklı. Burada tuttuğunuz bir takım var mı?
Türkiye’ye ilk geldiğimde Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş arasında karar veremedim. Konsolosluğun camından baktığımda da Kasımpaşa’yı görüyorum. Hâl böyle olunca Kasımpaşa’yı tutmaya karar verdim. Bunun yanında büyük bir Manchester United taraftarıyım.
Sosyal medyada insanlar genelde birbirini yerken, siz nasıl oluyor da “birlik, beraberlik” amacınızı gerçekleştirebiliyorsunuz?
Öncelikle ben İstanbul ve Türkiye’yi çok seviyorum, bunu da paylaşımlarımla açıkça belli ediyorum. İkincisi, ben ülkenizde yaşayan yabancı bir ajan falan değilim, Twitter ve blog’umdaki paylaşımlarım sayesinde normal biri olduğumu gösterebiliyorum. Son olarak da işim gereği haşır neşir olduğum politika uzmanları, müdürler, gazeteciler dışında başka insanlarla da iletişim kurma şansı yakalıyorum.
Oysa ben de sizi sosyal medyada ilk gördüğümde “MI6 ajanı falan mı acaba?” diye düşünmüştüm...
Türkiye’deki yaygın komplo düşüncesiyle ilgili blog’umda pek çok yazı kaleme aldım. Komplo teorileri oldukça popüler burada (gülüyor). En çok da Galler Gizli Servisi ile ilgili paylaşımlarım oldu.
Bu söyleşi Hürriyet'te yayımlanmıştır. Tamamını okumak için tıklayınız