Her ne kadar kesin sonuçlar gelmese de İngiltere halkı, Avrupa Birliği'nden çıkış yönünde karar verdi. Uzmanların hayır sonucunun kısa vadede Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkileyebileceğini ancak orta ve uzun vadede bir olumsuzluk yaratmayacağı görüşünde olduğu belirtildi.
HT Bussiness'ın haberine göre, en az iki yıl sürmesi beklenen zorlu pazarlık süreci başlıyor. İşte bundan sonra olabileceklerin kısa bir yol haritası:
Bir sonraki adımda ne olacak?
İstifa edeceğini açıklayan İngiltere Başbakanı Cameron, AB anlaşmasının 50.maddesi kapsamında birliğin diğer liderlerine ayrılık sürecini başlattığını söyler söylemez çıkış pazarlıkları da başlayacak. Pek çok lider Cameron'ın süreci bir an önce başlatmasını istiyor. Hatta 28 Haziran'da Brüksel'de yapılacak olan liderler zirvesi bunun için iyi bir fırsat olarak görülüyor. Ancak İngiliz milletvekilleri gelecek sürecin nasıl yönetileceğine karar vermek için sürenin mümkün olduğunca uzamasını isteyebilir.
Her iki koşulda da diğer liderler İngiltere'nin AB'yle nasıl bir ilişki kurmak istediğini bilmek isteyecek. bu kapsamda maliye bakanları da acil bir zirve yapabilir.
Madde 50 devreye sokulur sokulmaz İngiltere'nin bloktan çıkmak için ik senesi olacak. Analistler, bu sürenin kompleks ticaret anlaşmalarının nasıl düzenleneceğine karar vermek için yeterli olmayacağını, İngiltere çıksa bile müzakerelerin devam edeceğini düşünüyor.
Müzakereleri kim yönetecek?
Cameron'dan sonra gelecek kişi muhtemelen Brexit kampanyasının önde gelenlerinden biri olacak. Eski Londra Belediye Başkanı Boris Johnson veya Adalet Bakanı Micheal Gove bunlardan bazıları. Bu tarz bir liderin varlığı AB hükümetlerinin de duruşunu sertleştirecektir. Referandum sonrası genel seçime gidilmesi ve AB'yle müzakere edecek yeni bir hükümet oluşturulması da mümkün.
İngiltere nasıl bir anlaşma istiyor?
Bu konu hala belirsiz. Ayrılık yanlıları da kampanya süreci boyunca bu soruya net bir yanıt verebilmiş değil. Yatırımcılar ve yöneticiler için de özellikle üç konu önemli olacak: Nasıl bir anlaşma 575 milyar dolarlık AB-İngiltere ticaretini düzenleyecek? İngiliz şirketler hangi şartlarla AB'nin 13,6 trilyonluk pazarına erişebilecek? Ve İngiltere'deki bankalar AB'nin geri kalanıyla iş yapmaya devam edebilecek mi?
Bu noktada üç farklı seçenek var:
NORVEÇ MODELİ: İngiltere Avrupa Ekonomik Bölgesi'nde kalarak AB piyasasına erişimini devam ettirebilir ve işçilerin serbest dolaşımını sağlayabilir. AB bütçesine katkıda bulunmaya devam da edebilir. Bankalar AB'deki müşterilerini kaybetmeyecekleri için bu modeli tercih ediyor.
YENİ ANLAŞMA: Ticaret imtiyazlarını belirleyecek yeni bir anlaşma yapılabilir ancak İngiltere'nin pazara ne kadar erişimi olacağına karar verecek bir düzenleme yapmak yıllar sürebilir. AB'nin Kanada'yla ticaret anlaşması konusunda anlaşması 7 yıl sürdü ve hala imzalanmış değil.
DTÖ KURALLARI: Dünya Ticaret Örgütü'nün kurallarıyla hareket etmek yeni ve karmaşık bir anlaşma yaratma sürecinden kurtarabilir. Ancak bu durumda ne AB ne de başka bir ülkeyle ayrıcalıklı bir ilişkisi kalmaz.
Avrupa Birliği ne teklif edebilir?
Bu noktada ülkelerin iç siyasi dengeleri belirleyici olacak. Helsinki'den Atina'ya liderler İngileter'ye imtiyazlı pazar erişimi vermek istemeyecektir, çünkü bu durum diğer ülkelerde de AB karşıtı hareketleri cesaretlendirebilir.
Verilen tepkinin iki kutupta gerçekleşmesi bekleniyor. Pragmatik Alman yaklaşımı muhtemelen İngiltere'nin büyük bir ticaret ortağı olarak kalması gerektiğini söyleyecektir. Fransızların başına çekeceği diğer grup ise çıkışın kolay olmaması gerektiğini ve dışarıdaki ülkelerin üyelerle aynı şartlara sahip olmaması gerektiğini söyleyecektir.
Türkiye nasıl etkilenecek?
Uzmanlar hayır sonucunun kısa vadede Türkiye-AB ilişkilerini olumsuz etkileyebileceğini ancak orta ve uzun vadede bir olumsuzluk yaratmayacağı görüşünde.
Hatta orta ve uzun vadede bunun Türkiye için avantajları olabileceği görüşleri de var.
Düşünce kuruluşu EDAM'ın (Ekonomi ve Dış Politika Araştırmalar Merkezi ) başkanı Sinan Ülgen şu yorumlarda bulunuyor:
"Kısa zamanda olumsuz etkiler çünkü bundan sonra AB'nin birçok alandaki siyasi enerjisi, kendi içindeki bu krizi yönetmeye yönelecek.
"Çünkü İngiltere'nin AB'den çıkması, AB için de çok büyük bir darbe. Bunun çeşitli alanlarda etkileri olacak, ekonomik, siyasi, askeri diplomatik alanda olacak.
"Bütün bunlardan dolayı AB'de genişleme konusu, özellikle Türkiye'ye genişleme konusu daha da geri plana düşecek. Bu açılardan baktığımızda ilk dönemde olumsuz bir etkiden bahsetmek mümkün."
"Orta ve uzun vadede ise eğer İngiltere AB ile bugün var olan ilişki modellerinden daha farklı bir ilişki kurgulayabilirse ki Brexit kampanyasının savunucuları bunun mümkün olabileceğini söylüyorlar, o zaman İngiltere'nin AB ile kuracağı yeni ilişki modeli tam üyelik görüşmeleri tıkanmış olan Türkiye için de bir örnek teşkil edebilecektir. Bu da işin belki daha iyimser daha olumlu tarafı."
Bununla birlikte İngiltere'nin AB'den ayrılması durumunda Türkiye'nin, AB üyelik sürecinde zor durumda kalacağı görüşünü savunanlar da var.
Örneğin eski milletvekili ve 24. Dönem Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Üyesi Haluk Özdalga son dönemde kaleme aldığı yazılarında birinde şu yorumda bulundu:
"İngiltere'nin AB'den ayrılmasıyla Türkiye sadece güçlü bir destekçisini kaybetmiş olmayacak, daha önemlisi, ortaya merkeziyetçi eğilimleri hayli güçlü bir AB yapısı çıkacak. Böyle bir birlik içinde Türkiye'nin yer almasını düşünebilmek zordur.
"Muhtemelen iki tarafta da isteksizlik daha da artacak. O takdirde en gerçekçi ihtimal, İngiltere ile AB arasında belirecek yeni ilişki şekline benzeyen, ama Türkiye'nin koşullarına uyarlanmış yeni bir AB-Türkiye ilişkisinin inşa edilmesi olacaktır."
BBC Türkçe'ye konuşan, düşünce kuruluşu Avrupa Politikalar Merkezi kurucularından John Palmer ise referandum sonucunun Türkiye-AB ilişkilerini etkilemeyeceğini söylüyor:
"Doğrudan büyük bir etkisi olmaz. AB'nin genişlemesiyle ilgili başka birçok sorun var. Türkiye'nin üyelik başvurusunun da dışında Balkan ülkelerinin üyeliği sorunlar yaratıyor.
"Bu sorunlar, AB'nin genişleme sürecinin, kendi iç yönetim yapısının entegresyonundan, demokratik hesap verilebilirliğinden ve genişleyen bir Avrupa'nın ekonomisinin etkin bir şekilde idare edilebilmesi kapasitesinden çok daha hızlı yaşanmasından kaynaklanıyor. "Bu sorunlar İngiltere üye olsa da olmasa da ya da Türkiye'nin üyelik başvurusu olsa da olmasa da yaşanırdı."