Siyasi erkle arası hiçbir zaman iyi olmadı. ABD’nin eski başkanlarından Richard Nixon onu ‘’terörist’’ ilan etti. Bir başka ABD Başkanı Ronald Reagan ise üniversitedeki görevinden zorla uzaklaştırmaya kalktı.
Takvimler 1970’i gösterirken adı FBI’ın ‘’En Tehlikeli 10 Suçlu’’ listesindeydi. Gerekçe ise, ABD’de siyahların haklarını savunan devrimci bir parti olan Kara Panter’e ilgili bir suça karışmış olarak gösterilmesiydi. FBI tarafından tutuklandığında terörizme destek verdiği suçlaması ile hakkında idam cezası istendi. Tutuklanması dünya çapında bir protesto eylemine dönüştü. İki yıl sonra tüm suçlamalardan beraat ederek cezaevinden çıktı. Bugün hala Amerika'nın en tanınmış siyasi tutuklusu olarak bilinen Angela Davis, 9 Ocak’ta Boğaziçi Üniversitesi’nde bir konuşma yapmak üzere İstanbul’a geliyor.
İnsan hakları savunucusu, filozof, hümanist ve yazar Angela Davis, Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, Sosyoloji Bölümü ve Tarih Bölümü ev sahipliğinde her yıl düzenlenen Hrant Dink İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Konferansı kapsamında "Ulusaşırı Dayanışmalar: Irkçılık, Soykırım ve Yerleşimci Sömürgeciliğe Direnmek’’ üzerine konuşacak.
Afro-Amerikalılar’ın yurttaşlık hakları hareketleri, feminist eylemcilik ve Amerikan cezaevi sisteminin eleştirileri gibi yirminci yüzyılın ikinci yarısının en önemli sosyal hareketlerine katkıda bulunmuş olan Angela Davis’in son yıllarda en dikkat çeken ve saygı gören çalışması "Hapishaneler - Endüstriyel Kompleksi" başlığını taşıyor. Bu çalışmasında Davis, Amerika'daki cinsiyet, ırk ve sınıflara yapılan baskıların uluslararası boyutunu ele alıyor.
Amerikan cezaevlerinin özelleştirilmesine, tutuklu nüfusunun artışına ve Amerikan adalet sistemindeki artan ırkçılığa dikkat çeken Davis, cezaevlerinin ortadan kaldırılması için ülke çapında çalışan “Critical Resistance” isimli hareketin kurucularından biri.
'Ferguson olayları kapitalizm ve ırkçı devlet işbirliğinin bir sonucudur'
Davis, geçen hafta The Guardian’da yer alan söyleşisinde, ABD’nin Ferguson kasabasında silahsız ve savunmasız olduğu halde polis kurşununa hedef olan siyahi genç Michael Brown’ın katledilmesini yorumluyor. ABD’de artan polis şiddetinin, ülkeyi kölelik günlerinin başlangıcına götürdüğünü söyleyen 70 yaşındaki Davis, artan bu ırkçı baskının en önemli özelliğinin kapitalizm ile ırkçı devlet arasındaki işbirliğinin simgesi haline dönüşen ‘’Cezaevi Endüstriyel Kompleksi’’ olduğunu belirtiyor.
Davis’e göre, bu işbirliği ağı ABD’nin yeni ‘’para basma makinası’’ ama sadece o kadarla da kalmıyor. Yaratılan bu ırkçı cezaevi sistemi, dünyanın en güçsüz insanlarını kriminalize edip onları şeytanlaştırarak aslında zayıf ve güçsüz bir sınıfı sömürüp üzerinden para kazanıyor. Üstelik bunu sadece ABD yapmıyor.
Yoksul sınıflar sistem tarafından suça teşvik ediliyor
‘’Bu ABD’ye özgü bir durum değil’’ diye anlatıyor Davis, ‘’Bu, global bir fenomen. Sermayenin eğitim, iş yaratma, konut edindirme gibi alanlardan hızla çekildiğini ve hapishane kompleksleri gibi daha karlı gördüğü alanlara yatırım yaptığını görüyoruz. Yoksul ve güçsüz bırakılmış toplulukların suça teşvik edilmesi üzerinden yaratılan bir rant makinası söz konusu. Bu sayede dünyadaki tüm hapishaneler dolduruluyor’’.
Afro-Amerikan vatandaşlara yönelen devlet şiddeti ve ırkçılığının, ABD tarihindeki ilk siyahi Başkan olan Obama döneminde bu kadar yükselişe geçmiş olmasının hayal kırıklığı olup olmadığı yönündeki soruya yanıtı ise şöyle Angela Davis’in; ‘’İnsanlar, yaşanan tüm bu çılgınca olaylardan Obama’yı sorumlu tutuyor. Elbette, Obama’dan bir Başkan olarak bazı şeyleri daha iyi yapmış olması beklenmekte. Mesela Guantanamo’nun kapatılması için daha fazla irade göstermeliydi ama yapmadı. Ancak geleceğe dair bir şeyleri değiştirmek için önce kendimize bakmalı ve belki de önce kendimizi suçlamalıyız. Neden Obama yönetimi üzerinde daha fazla baskı kuracak adımlar atamadık? Eğer sağlık sistemi konusunda, sağlığa erişimin bir insan hakkı olduğunu düşünenler daha fazla sokaklarda olsaydık belki bugün daha iyi bir sağlık politikamız olurdu.’’
Ferguson olaylarının Occupy (İşgal Et) hareketinin devamı olduğunu düşünen Davis, ‘’Bu sadece bir polis memurunun hak ettiği cezayı alması talebiyle sınırlı bir eylem değil. O noktayı çoktan aştık. Bu, ırkçı şiddet ile bu bahsettiğim rant makinasının arasındaki doğrudan ilişkinin idrakiyle ilgili bir uyanış ve biz işte buna karşı mücadele ediyoruz’’ diyor. ABD’de 1960’lardaki genç kuşağa kıyasla bugün radikal siyasi projelerde daha fazla genç insanının yer aldığını söyleyen Davis, ‘’Ben her şeye rağmen çok ama çok umutluyum’’ diyor.