08 Haziran 2020 11:46
T24
Dünya, son yıllarda aşırı sağın ve popülist liderlerin yükselişine sahne olsa da, aynı dönemde azımsamayacak sayıda ilerici hareket de bariyerleri açarak, ana akım siyasette kendine yer bulmaya başladı. Dönüp baktığımızda, popülist hareketlerin haber akışlarında çok daha fazla yer aldığını görüyoruz ancak ilerici hareketlerin 2010’lu yıllarda yarattığı “dip dalga” sayısı hiç de az değil.
ABD’de Bernie Sanders, 2016 ve 2019 Demokrat Parti ön seçimlerinde müesses nizamı hedef alarak zirveyi zorladı. Alexandria Ocasio-Cortez, nam-ı diğer AOC, 2019’un sonunda ABD Kongresi’nin üyesi oldu ve sonrasında siyasetin en tanınan yüzlerinden biri haline geldi. Almanya’nın yeşil partisi Grüne, girdiği her seçimde aldığı desteği daha da artırıyor. Yanis Varufakis, Yunanistan Maliye Bakanı olarak Troyka’ya kafa tuttuktan bir sene sonra, 2015’te, fikirdaşlarıyla DiEM 25’i kurdu ve kısa sürede hareketi Avrupa Parlamentosu seçimlerine girebilecek şekilde örgütlemeyi başardı.
Bu yıl da dünya sahnesine ciddi bir uluslararası ilerici grup katılıyor; İlerici Enternasyonal, orijinal ismiyle ‘Progressive International’, “Birlik’i bir slogandan fazlası yapmak için” yola çıktı.
DiEM 25 ve Sanders Enstitüsü, 2018 yılında “Dünyanın ilerici görüşlülerine birlik olma ve ortak bir cephe oluşturma” çağrısında bulunmuştu. Resmi kuruluş açıklamasına göre, “Birleşen, organize eden ve ortak biz vizyonu arkasında dünyanın ilericilerini harekete geçiren” İlerici Enternasyonal de bu çağrıya yanıt verdiğini söylüyor. Hayalleri ve hedefleri ise ‘demokrat, dekolonize, adil, egaliter, özgürleşmiş, sürdürülebilir, ekolojik, barışçıl, post-kapitalist, kalkınan ve çok sesli’ bir dünya.
Hareketin ‘Danışmanlar Konseyi’, İlerici Enternasyonal’in gittiği stratejik yönü belirlemekten sorumlu olacak. Konseyde Hırvat felsefeci Srecko Horvat ve ABD’li düşünür Noam Chomsky gibi dünyanın birçok farklı ülkesinden farklı sesler bulunurken, Türkiye’den iki isim de İlerici Enternasyonal’in gideceği yönü belirlemekle sorumlu olacak: yazar Ece Temelkuran ve Halkların Demokratik Partisi Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü.
İlerici Enternasyonal’i T24’e anlatan Kürkçü, henüz ortada olanın ‘Enternasyonal bir örgüt’ değil, ‘kendini kurmakta olan bir fikir’ olduğunu ifade ediyor ve mevcut durumu şöyle anlatıyor: “Avrupa çapında sınır aşan, bir milli devlete ve bir milli topluma bağlı olmayan, bütün toplumları birden kucaklayan bir parti girişimi, bir hareket girişimi var.”
“Son on yılda giderek ciddileşen sorunlar karşısında bu çözüm perspektifinin netleşmesi için kafa kafaya verip düşünmek, konuşmak gerek” diyen Ece Temelkuran da T24’e yaptığı yorumda, buradan ‘bir ses ve politik enerjinin yükseleceği’ konusunda emin. Temelkuran’ın bu beklentisinin sebeplerinden biri, hem danışma kurulunun hem de katılacak diğer siyasi grupların dünyada sesini duyurmuş insanlardan oluşması.
Temelkuran, konseye katılması için gelen teklifi de, “Bunu biraz aynı yöne doğru uçan kuşların buluşması gibi düşünmek gerek” sözleriyle yorumluyor. Son kitabının, ‘How To Lose A Country – The 7 Steps From Democracy to Dictatorship’ (Bir Ülke Nasıl Kaybedilir- Demokrasiden Diktatörlüğe Yedi Adım), Hırvatistan’da yayınlanmasının ardından hareketin sekreteryasında yer alan Srecko Horvat’ın kendisini tiyatrosundaki felsefe söyleşilerine davet ettiğini söyleyen Temelkuran, davetin de bu söyleşilerden birinde geldiğini ifade ediyor:
“İki yıldır bütün konuşmalarda ve yabancı basında yazdığım bütün yazılarda, ’Sağ popülizm küresel olarak örgütleniyor, Sol da küresel olarak örgütlenmeli’ diyordum. Onlar da aynı perspektiften baktığı için bu karşılaşma doğal.”
Kürkçü’nün İlerici Enternasyonal’den aldığı çağrı ise HDP aracılığıyla gelmiş. Çağrının HDP’nin Uluslararası Komisyonu’na iletildiğini kaydeden Kürkçü, kendisinin katılması kararını da, “Müzakere ettik ve benim bu rolü üstlenmemin doğru olacağına karar verdik“ sözleriyle anlatıyor.
Partinin harekette direkt bir rol üstlenip üstlenmeyeceğiyle ilgili nihai bir karar verilmediğini belirten HDP’nin Onursal Başkanı, Eylül’de İzlanda’nın başkentinde yapılacak zirveden sonra bu kararın şekillenmesini beklediğini söylüyor:
“Sonbaharda dünya durumu hakkındaki öngörümüz, acil hedefler, misyon, örgütlenmenin tabiatı tüm bunlar hakkında bir istikamet belirlemek konusunda müzakere edeceğiz, tavsiyelerde bulunacağız. Ondan sonra rolümüz sürer mi sürmez mi buna da birlikte karar veririz herhalde. Görerek ilerleme yolu bence de şu koşullar için en uygun olan yol.”
Katılma ya da katılmama kararının önümüzdeki aylarda alınacağını kaydetse de, HDP’nin İlerici Enternasyonal’in “Türkiye şubesi” olmadığını ısrarla vurgulayan Kürkçü, “Harekete Türkiye’den sekiz parti katılmak istese sekizi de katılabilir” dese de, “Dünya çapında iş yapmaya çalışan her siyasi hareketin yolunun ister istemez HDP’den geçeceği” yorumunda da bulunuyor.
Peki, İlerici Enternasyonal’in Danışma Kurulu’ndaki iki isim, dünyanın dört bir yanında ilerici hareketlerin ya da isimlerin yer yer de olsa yükseldiğini görmek mümkünken Türkiye’de bunun eksikliğinin yaşanması konusunda ne düşünüyor?
Ertuğrul Kürkçü, “Şu ana kadar Türkiye’de ciddi bir ilerici hareket olmamasının sebebini ne olarak görüyorsunuz” sorusuna “Aslında Türkiye’nin tabiatı, fıtratı buna uygun değil diyemeyiz” cevabını veriyor ve devam ediyor:
“Türkiye sadece bugünden ibaret değil. Geçtiğimiz 50 yıla bakacak olursak çok zengin bir tarih var Türkiye’de. Şimdiki durgunluk gibi görünen şey aslında çok büyük ölçüde tahakkümün büyüklüğü ile ilgili.
“Yaratıcı fikirler, daha evrensel, kucaklayıcı atılımlar, genellikle sınıf mücadelesi ile özgürlüklerin daha at başı gittiği yerlerde ve zamanlarda ortaya çıkıyor. Türkiye çok ağır bir saldırı altında 20 yıldır; bu açıdan daha uzağa giden hamleler yerine siyaset sizi daha çok reaktif hamlelere zorluyor.”
HDP’nin bu açıdan bir istisna sayılabileceğini, çünkü partinin kendisini inşa ettiği modelin aslında İlerici Enternasyonal’in de ilkeleri arasında saydığı şeyleri barındırdığı notunu düşen Kürkçü, sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Türkiye’nin içinden geçtiği ve partinin en önemli insan gücü kaynağı, esin kaynağını derlediği Kürtler ve Kürtlerin yaşadığı bölgelerdeki acil gündemler bu ufku tamamen açmayı kimi zaman zorlaştırıyor. Ama bence elde edilen bu kazanımı az saymamalıyız.
“Yeşillerin Almanya’da büyümesi sosyal demokratlar ya da muhafazakarlardan hiçbir şekilde yasa karşısında ayrımcılığa uğramaksızın bütün siyaset kanallarını, bütün ifade kanallarını bütün iletişim kanallarını kullanabilmeleri ile ilgilidir. Türkiye’de yüzde 10 barajı var . Bunu HDP ancak 7-8 sene sonra bir çok yaratıcı taktiği denedikten ve güçlü bir halk hareketine dayandıktan sonra aşabildi. Diğer hareketler gelişme potansiyelleri olsa da bütün bu durum altında kavruluyorlar, potansiyellerini sonuna kadar bir türlü açamıyorlar, yaşayamıyorlar.
Türkiye, gençliğin dikkatinin demokratik ve özgürlükçü bir dünyaya değil daha çok mutaassıp bir dünyaya çevrilmiş olduğu bir ülke. Siyasi İslam’ın baskısı altında olduğu için de öncelikleri ve ilgileri değişti. O yüzden Türkiye‘den kısa zamanda bu manada büyük mucizeler beklemiyorum ben. Fakat bu baskı, üzerimize yapışan bu gömlek yırtıldığı takdirde çok büyük bir hızla şimdi sırasını bekleyen fikirler, eğilimler, eylemler ortaya çıkabilir.”
“Şu ana kadar Türkiye’de ciddi bir ilerici hareket olmamasının sebebini ne olarak görüyorsunuz” sorusuna Temelkuran ise bir şerhle yanıt veriyor. Türkiye’den ilerici bir lider çıkmadığıyla ilgili ifadelere katılmayan Temelkuran, “Türkiye’de böyle bir isim, Selahattin Demirtaş var ve hapiste. Sözünü ettiğiniz isimlerin yarattığı heyecanı yaratmakla kalmadı daha zor bir işi başardı Demirtaş. Kürt siyasetinden gelmesine rağmen Türkiye’nin umudu oldu. Ve memleketimizde böyle bir yükü sırtlamak başka şeye benzemez” diyor ve Demirtaş’ın Edirne F Tipi Cezaevi’nde olmasına rağmen bu yükü sırtlamaya devam ettiği yorumunda bulunuyor.
Türkiye’nin AKP iktidarının ilk on yılını “Dur bakalım ne olacak” diyerek geçirdiğini ifade eden Temelkuran’a göre, ‘modern dünya tarihinin en insafsız askeri darbesinden, 1980’den bugüne gelen’ Türkiye’de özeleştiri yaparken kendimize karşı biraz insaflı olmamız gerekiyor:
“Kendimize kurban gözüyle bakmaktan söz etmiyorum ama Türkiye’de ciddi bir ilerici hareket yok dersek canı pahasına mücadele eden insanlara haksızlık etmiş oluruz. Bir de daha söz meclisten içeri bir şey söyleyeyim: Türkiye solunda şefkatsiz ve sevgisiz bir davranış kültürü baskındır. Arjantin’den Lübnan’a kadar sol hareketlere bakmış biri olarak söylüyorum bunu. Biz epey sert ve sevgisiziz birbirimize karşı. Bu davranış kültürü olmasaydı sanırım Sanders gibi, AOC gibi insanların bizim ülkemizde de olduğunu görebilirdik.”
Bu noktada Ertuğrul Kürkçü de, ‘siyasi ifadeye bürünmemiş bile olsa’ Türkiye’de çok güçlü bir ekolojik direniş olduğuna dikkat çekiyor. “Çiftçi, köylü ve halk direnişi biçiminde ama Karadeniz’den Ege’ye, Ege’den Çukurova’ya, Kürdistan’a kadar giden bir ekolojik direniş”in Türkiye’de mevcut olduğunu belirten Kürkçü, “Kimi zaman terimleri daralmış da olsa bunu bir küresel itirazın parçası olarak kurmasa da bu ekolojik direniş çok güçlü ve sağlıklı” yorumunda bulunuyor. Kürkçü’nün üzerinde durduğu bir diğer nokta da Türkiye’deki kadın direnişi:
“Bunun eşi benzeri dünyada yok bana sorarsanız. Bir Şili’deki buna eşlik edebilir fakat Türkiye’deki kendisini o kuvvette görünür kılamıyor. Çünkü tepki göstermek yasak. Sesi kesiliyor. Devlet doğrudan doğruya kadınlarla harp halinde ve siyaset de bir erkek kurum. Fakat gerçek hayatta güçlü bir kadın hareketi var. Her evde bir feminist var bundan emin olabilirsiniz, tersinin de olduğu gibi.
“Ben biraz daha toplumsal hayata, toplumsal harekete bakmayı, oradan hareket etmeyi daha önemsiyorum. Ama bu baskı, bu cendere kalktığında çok güçlü varlıklar, görünür toplumsal hareketler olarak ortaya çıkabileceklerini düşünüyorum. Şu an bir pasif direniş içinde muhalefet dinamikleri. Biz HDP olarak biraz da bu titreşimlerden etkilenerek ve bunların da dili olmaya gayret ederek siyaset yapıyoruz zaten.”
Peki ya sayıları ve etkisi giderek artan ilerici hareketler dünya genelinde artış gösteren popülist yönelimin panzehiri olabilir mi? Temelkuran, tümevarım yaparak, “Daha ziyade başka yapılacak bir şey olduğunu düşünmüyorum. Türkiye bir askeri darbeyle geçti 1980’deki zorla kapitalistleştirilme sürecinden. Başka ülkelerde belki askeri darbe olmadı ama onlar da aynı tezgahtan geçti. Bugün yaşadığımız sağ yükseliş o günlerin sellerinin getirdiği çamurlar” yorumunda bulunuyor:
“İnsana, doğaya, dünyaya, hayata bakışımızın zorla değiştirildiği o günlerden geçmemiş olsaydık bugün Trump’ın ABD’yi, Boris Johnson’ın İngiltere’yi yönetmesi sadece saçma bir şaka olabilirdi. Biz bu noktaya, insanlık onurunun, hayat neşesinin ve adalet duygusunun paramparça edildiği uzun bir normalleşme sürecinin sonunda geldik. Bana öyle geliyor ki dünyanın düşünen insanlarının, kalabalıklara zorla unutturulan bu kavramları yeniden hatırlaması gerekiyor.”
“Mücadele etmeden ne olabileceğini söylemek kolay değil” diyen Kürkçü ise umutlu. “Hem ekolojik başkaldırının hem de toplumsal başkaldırının birleşerek dünya çapında bir direniş cephesi oluşturabileceğinden umutluyum doğrusu” diyen Kürkçü, gelebilecek olası eleştirilere tutumunu, “Ama tabii ki bu iddiaya karşı şu denilecektir; ‘yap da görelim’. Türkiye’de yapmaya çalışıyoruz. Sonuçları hep beraber izleyeceğiz. Bunda da (İlerici Enternasyonal) başarılı olursak bizim de dünyaya bir katkımız olsun” ifadeleriyle anlatıyor.
Temelkuran’ın neden İlerici Enternasyonal’in içinde olduğunun sebebi de aslında hem yukarıda anlattıklarında hem de burada gizli. İlerici Enternasyonal’i bir ‘yeniden hatırlama hareketi’ olarak da değerlendirdiğini belirten Temelkuran, sözlerini şöyle sonlandırıyor:
“Bu, insana insan olduğunu hatırlatma hareketidir.”
© Tüm hakları saklıdır.