Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Yrd. Doç. Dr. Burçe Çelik Akşam gazetesine verdiği söyleşide Türkiye'de teknolojinin toplumsal hafızadaki yeri, teknoloji kullanımının sınıflar arası ilişkilere olan etkisi ve Türkiye'de internet özgürlüğü hakkında görüşlerini bildirdi. Çelik'e göre, Türkiye'de internet kullanıcılarının büyük çoğunluğunu ilkokul mezunları oluşturuyor. Bunun nedeni ise kendi eksikliklerini kapatark üst sınıftan birelerle kendilerini eşit hissetmek istemeleri.
İşte Burçe Çelik'in söyleşisinden bazı satır başları:
Türklerin teknoloji ile imtihanı meselesi sosyolojik açıdan oldukça önemli. Neden maaşımızdan fazlasını ödeyip, taksitle cep telefonu, bilgisayar veya televizyon alıyoruz?
19.yy ve sonrasında Osmanlı'da "Büyük bir şey kaçırmış ve geride kalmışız" hissiyatı oluşmuş. İslam ilmi astronomide, saatler konusunda çok ciddi keşifler yapmış aslında ama Osmanlı'nın son dönem aydınları bunun eksikliğini çok hissetmişler ve "Biz bilimsel bilgiyi ve teknolojiyi üretemedik" psikolojisi yayılmış. Osmanlı'nın modernitenin gücüyle karşılaşması savaş alanlarında, Avrupa'nın daha teknik ve teknolojik savaşma biçimini gördükten sonra oluyor ve ilk ıslahatlar da askeriyede oluyor. Bu nedenle, yeni kurulan Cumhuriyet'in de teknoloji konusunda ileri olması ve böylece tarihin dışına itilmemesi hayal ediliyor. Bu nedenle sadece sembol değildir teknoloji bizim açımızdan. Türkiye'nin teknolojiyle melankolik bir ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Bu bizim kültürel hafızamıza, genetiğimize işlenmiş. Teknoloji üretmiyor, kullanmıyorsanız geri kalmış gibi hissediyorsunuz kendinizi.
Sizin doktoranız cep telefonları üzerine. Türklerin cep telefonuna bu kadar önem vermesinin altındaki tarihi neden ne?
1900'lerİn başında telefon Türkiye topraklarına girmeye başladıktan sonra görüyoruz ki hem ekonomik hem sosyal hem de politik olarak daha güçlü, prestijli insanların sahip olduğu bir teknoloji bu. 1950'lerin gazetelerinde "Bizim ne telefonumuz, ne iyi arabamız, ne yolumuz, ne asfaltımız var!" diyor mesela. Hep kendilerini Avrupa ile kıyaslıyorlar. Yani o kolektif, aşağılık kompleksi teknolojinin yokluğu üzerinden kuruluyor. Bu makro düzey. Bunun bir de mikro hali var, o da şu: komşuda var bende yok! O dönem tercihli diyorlar, ya torpilli evlere telefon veriliyor ya da biraz para yatırması lazım. Yani telefonunuz yoksa sınıfsal ve kültürel olarak eşit değilsiniz. Bu, Türkiye toplumunda ağır travma olmuş tabii. Dolayısıyla cep telefonunu alabildiği zaman hem Türkiye'nin ilerlediğini düşünüyor hem de kendisinin statüsünün farklılaştığını düşünüyor.
İnternet, cep telefonu ve tablet kullanıcısına baktığınız zaman nasıl bir profil çıkıyor ortaya?
2000'lerİn başında OECD ülkeleri arasında en lüks cep telefonu kullanan ülkelerden biri Türkiye idi. Facebook kullanımında dünya dördüncüsüyüz. Bütün hane halklarının yüzde 50'si internet kullanıcısı. Tablet kullanıcıları daha eğitimli ve şehirli bir sınıf tabii. Hemen herkesin evinde led veya flat televizyonlar var. Bu sadece başkalarına göstermek için değil; kendisini daha iyi hissetmesi için de önemli. Burada haset duygusu da devreye giriyor. İnsanı toplumsal alanda var eden duyguların en önemlisi haset. Diğerlerinden farklı olmak istiyor.
Dünyada bize benzeyen başka ülkeler var mı teknolojiyle kurduğu sosyolojik ilişki bakımından?
Kuzey Avrupa ülkelerinin çok rasyonel karar alma süreçleriyle teknoloji ürünlerini satın aldığını görüyoruz. Ama bizde öyle değil. Benim yaptığım araştırmalarda gördüğüm şu: İnsanlar maaşından daha fazlasını HD televizyona veriyor ve aylarca taksit ödüyor. Yani o kadar önemli bir şey onun için! Burada rasyonel bir süreçten bahsetmiyoruz. Bunun benzerlerini Ortadoğu ülkelerinde de bir ölçüde görebilmek mümkün. Çünkü teknoloji insanlar için bir sınıf parametresi olarak devam ediyor ve insanlara "eşitiz" hissiyatı veriyor.
Onlarda bu hissiyat var ama Türkiye'de toplumun önde gelenleri nasıl algılıyor? Eşit görüyorlar mı gerçekten?
Seküler Türkiye eliti yine hor görüyor ve o eşitlenme arzusunu da sevmiyor. Muhafazakâr elitlerde ise durum biraz farklı. Onlar için modern hayatın bir parçası olduklarını göstermenin yollarından biri de iyi teknoloji, internet ve telefon kullanmak. Böylece "hem muhafazakâr hem de moderniz" mesajı veriyorlar. Bu kesimler kendilerini hep modernitenin dışında hissetmiş olduğu için teknoloji ile ilişki kurmayı moderniteyle ilişki kurmak gibi hissediyorlar.
Yeni medyanın insanlara ünlü olma hissi vermesine vurgu yaptınız. İnsanlar neden ünlü olmak istiyorlar?
Çünkü herkesin çok korkunç, ağır bir hayatı var ve işte, televizyonda, gazetede sürekli başka bir şey görerek yaşıyoruz. Oysa bizim hayatımız onlarınkine hiç benzemiyor! Şehirlerde her an ne kadar önemsiz olduğumuzu hissettirecek bir sürü şey başımıza geliyor ve bundan kurtulmak istiyoruz.
Bize verdiğiniz derste Kürtlerin interneti en iyi kullanan gruplardan olduğunu söylediniz. Neden?
Yeni medya dünyanın her yerinde muhalefet etmek isteyen gruplar tarafından daha etkin ve yoğun kullanılıyor. Çünkü görece olarak daha özgür olduğunuz bir ortam var ve burada bilgi çabuk yayılıyor. "Kürtler interneti nasıl kullanıyor?" diye bir araştırma yaptığım için gözlemim böyle ama sayısal olarak destekleyemem. Politik Kürtler 90'ların sonundan itibaren interaktif tabanlı teknolojileri etkin şekilde kullanmaya başlamışlar. O dönem Türk-Kürt ilişkileri bakımından oldukça sert bir dönem. Ancak özellikle 2000'lerin başından itibaren politik Kürtler yerine daha sıradan kullanıcının, gençlerin kullandığını görüyoruz. Onlar hem dogmatik, milliyetçi Kürt söyleminden kurtulmaya; hem de asimile olmamaya çalışıyorlar. Yani "Ne olursa olsun, hayatını vermeye hazırsın" yaklaşımını benimsemeyen ama asimileymiş gibi de görünmek istemeyen daha eğitimli, şehirlerde yaşayan, ailesinde Kürtçe konuşma deneyimi geliştirmiş insanlar bunlar ve buna modern Kürdi perspektif diyorlar. Yani salt politik değil; modern dünyanın el verdiği ölçüde kendi kimliklerini ortaya koymaya çalışan, estetikle, sinemayla, müzikle de bunu yansıtan Kürtler. Mesela Ekşi Sözlük'ün, Zaytung'un Kürtçesini kurmuşlar ve bunları da modern kürdi perspektifin parçası gibi görüyorlar. Herkesin internetteki Kürt oluşumlarına bakması, incelemesi lazım. Bu aynı zamanda diyalog kurma, sivilleşme çabasıdır da. Yani yıkma yakma değil; başka derdi olduğunun göstergesidir. Bunlar siyaseten tam olarak temsil edilemeyen kişiler.
Türkiye'de insanlar kendilerini ne kadar özgür hissediyor peki internet ortamında?
Tamamen özgür hissetmiyorlar ama Türkiye'de daha özgür hissedebildikleri hiçbir yer yok. Dolayısıyla nispeten kendini daha rahat ve özgür hissediyor ama internet ne Türkiye'de ne dünyada özgürlüklerin yeri değildir. Dolayısıyla daha özgür değiliz, o kesin. Çünkü burası bir yandan da bir gözetleme aracı, her an herkesi izleyebilirsiniz. Çünkü mobese kayıtları, cep telefonu, Facebook, Twitter sayesinde artık sürekli gözlem altındasınız. Artık her an her saniye sizin verileriniz toplanabilir, bir yerlere satılabilir ya da sizin hayat hikâyeniz suç hikâyesi haline gelebilir. Yani kes-yapıştır yapılıyor, bir bakıyorsunuz acayip bir suç örgütü çıkmış... Dünyanın her yerinde özel hayatın gizliliği bir sorun ama Türkiye'de hakikaten çok garabet bir durum var. Bir de delil dijitalse, sanki daha gerçekmiş gibi muamele görüyor. Çünkü teknoloji hakikati ortaya çıkarır gibi bir düşünce var. Oysa bu yanlış. Bu nedenle, teknoloji sayesinde her an gözetlenebilir ve hayat hikâyeleri değiştirilebilir piyonlar haline geliyoruz.
Yeni medya ile eski medya arasında ne fark var?
Yeni medya denmesinin sebebi teknolojilerin yeni olmasından değil; okurun hem üretici hem tüketici olmasından kaynaklanıyor. Yani tüketici çok aktif. Sıradan insanın laf söylemesine imkân vermesi, sıradan insanın sıradanlığının ortadan kalkmasına yol açıyor, ünlü olduğu hissi veriyor. Politik olarak baktığınızda hiç sesi duyulmayanların sesinin duyulmasını sağlıyor. Sıradan adam elindeki cep telefonu ile bir resim çekiyor, altına bir yazı yazıyor, gönderiyor, haber oluyor ve buna yurttaş gazeteciliği diyoruz. Arap Baharı bunun en çarpıcı örneği. Ama bu teknoloji her yerde her zaman bu kadar devrimci, demek değil. Hiçbir teknolojinin böyle bir kuvveti yok, aslolan insandır.
Sizin geleneksel medya için bundan 20 yıl sonrası için öngörünüz nedir?
Geleneksel medyanın geleneksel tarafı artık bitti. Medya tüketicileri eskiden izler kitlelerdi, artık kullanıcı diyoruz. Yani medya çok daha kişiselleşecek ve küçülecek. Ama gazete kâğıda basılmayacak mı, basılır. Nasıl halen kitap varsa, basılı gazeteler de olur, ben baskının tamamen biteceğine inanmıyorum. Fakat gazetelerin internet ortamında ve mobil cihazlarda var olabilmenin yanında para kazanmanın yolunu da bulmaları gerekiyor. Gazete ve dergiler için reklam gelirlerinin artacağını sanıyorum.
Yurttaş yerine web vatandaşı anlamına gelen netizen kavramı kullanılmaya başlandı. Kimdir bunlar?
Bunlar bütün bu internet, cep telefonu teknolojilerinin içine doğmuş kişiler. Belli bir eğitim seviyesinde olan kişilerden bahsetmiyoruz. Türkiye'de internet kullanımında ilkokul mezunlarının oranı çok yüksektir. Çünkü teknolojiyi kullanarak eşitlendiğini hissediyor. Bizde teknoloji kültürel kapitaldir. Sanki bilgi birikimimiz, yaşam becerimiz, hayat tarzımızı gösteren bir şey. Bu nedenle netizenlik eğitim seviyesinden bağımsız olarak hızlı bilgi alan, kendileştiren ve tüketen insanlar. Bunlar bedava bilgi, eğlence ve özgür hissetmek istiyorlar. Daha eğlenceli, daha mobil ve daha hızlı istiyorlar ama kalitesiz bir şey de okumak istemiyorlar.