Neuruppin'de çok sayıda genç bir odada toplanarak video filmleri izleyip, bira içiyorlar. Akşama doğru da akıllarına sokakta yaşayan evsizleri tartaklamak geliyor. Sokağa çıkıyorlar ve rastladıkları bir evsizi önce tartaklıyorlar, sonra da hızlarını alamayarak bıçaklayıp öldürüyorlar. Elinden aldıkları bira şişesini de kalabalığa doğru fırlattıktan sonra kaçmaya çalışıyorlar. Aylar sonra mahkemede yargıç karşısına çıkarılan gençler kendilerini, "Bu tür kişiler Neuruppin'e yakışmıyor ve kentte istenmiyorlar" diyerek savunmuşlardı. Ölen kişinin adı ise Emil Wendland idi.
Sanıklar Mirko H., Matthias P. ve Remo B., Brandenburg Eyaleti'nde bulunan Neuruppin kentinde "Dazlaklar" olarak bilinen çeteye üyeler. Matthias P. polise verdiği ilk ifadesinde kendini sağcı olarak tanımlamıştı. Remo B. de cinayetten sonra gözaltına alındığında verdiği ilk ifadesinde aşırı sağa yönelik sempatisi bulunduğunu itiraf etmişti. Mirko H. de dazlaklarla ilişkisi olmadığını ileri sürmüş, ama evsizlerden nefret ettiğini söylemekten kaçınmamıştı. Sanıkların aşırı sağcı oldukları şüphe götürmese de resmi makamlar Emil Wendland cinayetini ırkçı suçlar kapsamında değerlendirmedi.
Bariz farklılıklar
Potsdam'da bulunan Moses Mendelssohn Avrupa Yahudi Araştırmaları Merkezi'nden Christoph Kopke, "Gerekçeleri çok açık; temizlik fantezileri ve sosyal Darvinistlik. Yani bir düşman yaratılıyor ve onunla mücadele ediliyor. Böyle bir durumu biz politik suçlar kapsamında değerlendiriyoruz" diyerek, Wendland cinayetinin de politik suçlar çerçevesinde ele alınması gerektiğine işaret ediyor. Sonuçta Kopke'nin Eyalet Hükümeti adına yaptığı bir araştırmadan Emil Wendland gibi bölgede 17 kişinin daha politik nedenlere dayalı şiddet kurbanı olduğu sonucu çıktı.
Araştırma, politik şiddet kurbanları ile ilgili birçok medya organı ile sivil toplum kuruluşlarının açıkladıkları rakamlarla, resmi rakamlar arasındaki büyük uçurumu da ortaya koyuyor. Amadeu Antonio Vakfı gibi kuruluşlar ile Opferperspektive (Kurban perspektifleri) gibi dernekler Brandenburg'da son 15 yılda 33 aşırı sağ kaynaklı suç işlendiği görüşünü paylaşıyor. Ancak resmi makamların verdiği sayı dokuzla sınırlı. İşte araştırma, aradaki bu büyük farkı aydınlığa kavuşturmak üzere bağımsız bir kuruma yaptırıldı.
Araştırmayı yöneten Kopke, failler aşırı sağcı bile olsalar cinayetlerin her zaman politik suçlar çerçevesinde değerlendirilemeyeceğini belirterek, "Sivil toplum kuruluşları aşırı sağ kaynaklı cinayet gerekçelerinin asıl cinayet nedenlerini örtbas edebileceğini düşünüyorlar" diye konuşuyor. Araştırmayı yaparken bu durumun kendilerini zorladığını ifade eden Kopke, sözlerini "Bazı durumlarda suçun kişinin ırkçı düşünce yapısından mı yoksa aşırı sağcı çevrelere ait olmaktan dolayı mı işlendiği kesin olarak ayırt edilemiyor" diye sürdürdü.
Kavramlar değişti
Araştırma kapsamında 1990'dan bu yana işlenen 24 suç dosyası yeniden ele alındı. Sonuçta faturanın bilinenlerden çok daha ağır olduğu ve aşırı sağcı suçların sayısının şimdiye dek bilinenin iki katı olduğu ortaya çıktı. Kopke ve ekibine göre fark, polisin yürüttüğü soruşturma yönteminden kaynaklanıyor. Kopke, "Polisler 1990'lı yıllardan 2001'e kadar politik suçlarla ilgili farklı bir tanım kullanıyorlardı. Politik suçlarla geleneksel olarak açıkça devlet güvenliğini hedef alan siyasi olaylar ve mesajlar kast ediliyordu" diyerek, bugün bu kavramın daha geniş bir yelpazeyi kapsadığını belirtiyor. Günümüzde politik suçlar kapsamına siyasi olmayan düşman figürleri de yaratılarak, toplumun geneline değil, sadece bir kesime yönelik saldırılar da giriyor.
"İşlendikleri sırada politik olmadıkları belirtilen bir dizi cinayet söz konusu. Failler kurbanlarını arayıp, buldular ve katlettiler. Ama bu cinayetler politik olarak görülmedi" diye konuşan Kopke, sözlerini, "Irkçılık üzerine yürütülen tartışmalarda sosyal Darvinizm konusu o dönemlerde hiç rol oynamadı" diye sürdürdü. Uzman, toplum yapısında zamanla yaşanan değişimin polis jargonunda da değişimlere yol açtığını vurguladı. .
Friedrich-Ebert Vakfı'nda görevli aşırı sağla mücadele uzmanı Ralf Melzer kavramlardaki değişim ve kapsamlarının genişletilmesini polis eğitimindeki yeniliklere bağlıyor. Melzer, "Eğer ırkçı gerekçelerle işlenen bir suç, baştan beri ırkçılık suçu olarak kabul edilir ve gerek emniyet birimleri, gerekse hukuk sistemi içerisinde süreç o yönde işletilirse, mağdurlar da kendilerini daha nadiren haksızlığa uğramış hissedeceklerdir" dedi.
"Der Tagesspiegel" muhabirlerinden Frank Jansen uzun yıllardan beri konunun takipçisi. Aynı zamanda aşırı sağcı şiddet konularında uzman olan Jansen, Berlin-Brandenburg Radyosu'na verdiği mülakatta, araştırmadan övgüyle söz ederek, benzer uygulamaların Almanya genelinde ırkçı şiddet kurbanlarının da gerçek sayılarını ortaya çıkarabileceğini söyledi. Jansen, diğer eyaletlerin de bu tür araştırmaları kendi bünyelerinde yapmaları gerektiğini ifade etti.
Resmi rakamlar çok farklı
Federal Hükümetin verilerine göre Almanya'da 1990'dan bu yana 65 kişi aşırı sağ ya da sağcı politik içerikli cinayetlere kurban gitti. Ancak Frank Jansen ya da Amadeu Antonio Vakfı gibi bağımsız kişi ve kuruluşlar bu rakamın 152 ile 184 arasında olduğunu ileri sürüyorlar.
Brandenburg'da yapılan bağımsız araştırma, resmi makamların ihmalleriyle yüzleşmeleri bakımından son derece önemli. İlk kez bir resmi kurum, uzun yıllar politik suç olarak görülmeyen Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü (NSU) cinayetleri nedeniyle kendini sorguladı. Diğer eyaletler de Brandenburg'daki gibi bağımsız araştırmalar yaptırınca aşırı sağ kurbanlarının gerçek sayısı ortaya çıkmış olacak.