Gündem

İş Güvenliği Genel Müdürü'ne göre denetim sorunu yok, Allah korkusuna ihtiyaç var!

Genel Müdür Özel Soma'yı konuştu: Hiçbir şey maddi kurallarla düzeltilemez. İçine mutlaka inanç katmanız lazım

19 Mayıs 2014 21:49

Soma faciasında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın denetimlerinin yetersizliği ve gerçeklere uygunluğu tartışılırken, bakanlığa bağlı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü'nden ilginç bir açıklama geldi. İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü Kasım Özer, Soma'daki madende mart ayında yapılan denetimler sonunda hazırlanan müfettiş raporunda "işyerinin noksansız olduğu"nun yazıldığını açıkladı. Özer, 301 kişinin hayatına mal olan maden ocağında iş güvenliği açısından eksik bulmayan müfettişler için “Oraya giden arkadaşım mutlaka mesleki uzmanlığı ve vicdanıyla bu teftişi yapmıştır. Ama bu detayı niye görmedi derseniz o zaman o müfettişin orada çalışan mühendismiş gibi sorgulanması gerekir. Halbuki öyle değil" diyerek şu an için idari soruşturmaya gerek görülmediği mesajını verdi. Özer, "Hiçbir şey maddi kurallarla düzenlenemez ve düzeltilemez. İçine mutlaka inanç, duygu ve maneviyat katmanız lazım. Maneviyat dediğim kul hakkı. İşverenin, bu işçilere bir zarar gelirse bunun hesabını veremem ben Allah’a, demesi lazım" diye konuştu.

Kasım Özer, Star gazetesinden Fadime Özkan’ın sorularını cevapladı.Özer, iş güvenliği denetimlerine ilişkin sorulara şu cevapları verdi:

 

Bu bir din meselesi, ahlak meselesi

 

Yaptırım uygulamak lazım değil mi? 364 gün işyeri uzmanı söylüyor ama patron yapmıyor. Yılda bir gelecek müfettişin de “her şey süper” raporu vermesini bir şekilde sağlıyor. Bir iş kazası olunca da “e teftiş raporu var, her şey normal” mi diyeceğiz?

Bizim iş sağlığı ve iş güvenliği kültürünü özümsememiz gerekiyor. Biz “bu can, bu beden bize emanettir, korumak zorundayız” demiyorsak başımıza isterseniz polis dikin. Bu sorunu çözmediğiniz müddetçe bir yere varamazsınız. Bu bir ahlak meselesi, bu bir din meselesi. Biz bu cana emanet gözüyle bakmazsak işte bakın 300 can gitti.

İyi de Kasım Bey, herkes ahlaklı olmak, dindar olmak zorunda değil. Ama kurallara uymak zorunda. Öyle kurallar koyar, öyle denetlersiniz ki buna gerek kalmaz. İşverenin mevzuatı suistimal etmesini engelleyecek olan sizsiniz.

E yapıyoruz zaten. Ben 23 sene yaptık bu işi. Kapattığım işyerlerini biliyorum. O gün tamamladı noksanlarını, ertesi günü açtı. Ama teftişe gidiyorsun yine noksan.

 

‘Denetimin denetimi çok uzar’

 

Müfettişleri kim denetliyor peki?  

Denetimin denetimi çok uzar. Güvensizliğin sonu yoktur. Güvenmek durumundasınız. Aksi ispat edilene kadar. Müfettiş denetledi, tuttu tutanağı kapattı. 6 gün içinde direkt mahkemeye gidersiniz. Mahkeme bilirkişi tayin eder. Bilirkişi “bu noksanları müfettiş doğru tespit etmemiş” veya “müfettiş haklı bu noksanlar var işyerinde” der. İşte üst denetim. O zaman ben size sorayım, mahkemenin bilirkişi heyetini kim denetleyecek? Sürer gider o. Bir yerde kesmeniz lazım.

Ben ikna olmadım. Üst denetim mekanizmasının işlemesi gerektiğini düşünüyorum suistimal ihtimali hiç de düşük olmadığı için?

Acı bir örnek vereyim size. Bir maden işletmesine bir arkadaşımız gidiyor, noksanlarını buluyor ve ocağı kapatıyor. İşveren mahkemeye gitti. Mahkeme bilirkişi heyeti oluşturdu ve ocağı açtı. Çünkü bilirkişi heyeti “müfettiş yanlış karar vermiş” dedi. Bir ay sonra orası patladı ve 68 kişi öldü. (68 can kaybının yaşandığı maden patlaması 7 Şubat 1990’da Amasya Yeni Çeltik'te olmuştu… F.Ö).

Tamam, size sorayım, maden mühendisisiniz, müfettişlik de yapmışsınız. Madende kullanılan trafonun alev almaz özelliğe sahip olması, patlasa da zarar vermemesi gerekir deniyor. Soma’da sorun olduğu söyleniyor. Müfettiş buna nasıl onay veriyor?

Müfettiş sorar, anti-grizu mu cihazlarınız? Evet. Belgeleri var mı? Var. Ya sahteyse? Bilemezsiniz. Ya da malzeme de doğrudur. Fakat malzeme mi aşınır zamanla, tamir yapılır da bir arıza mı bırakılır, onarım esasında bir şey mi olur, bunları müfettiş bilemez.

Kurtulan bir işçi, bir teknikerin amirlerine günlerce “elektrik kablolarını fareler kemiriyor, bunları değiştirmek lazım” dediğini hatta yalvardığını ve faciada hayatını kaybettiğini aktardı. Demek ki yılda ya da altı ayda bir denetim yeterli değil? Bu örnek bile denetim işinin sürekli ve içeriden olması gerektiğini göstermiyor mu size de?

Yanlış bakış. Orada müfettiş o kablonun fare tarafından kemirildiğini göremez. Onu oradaki uzman görür, mühendis görür. Onlar sürekli orada. Bin kişinin üzerinde işçinin çalıştığı bir yerde iş güvenliği uzmanı 3 vardiya 24 saat çalışır ve görür. Müfettiş gelir, ocağın çalışan bütün yerlerini tek tek ziyaret eder. Kendisine gösterilen açılan kapıdan girer. Gördüğünü sorar ama gizleneni göremez bilemez. Yeraltı çok farklı bir dünyadır. Madenin haritasına göre dolaşırsınız ama çalışılmıyor denilen, baktığınızda da öyle görünen bir galeride belki de çalışılıyor. Müfettiş çok şeyi çözer ama her şeyi çözemez. Her şeyi çözsün derseniz müfettişi orada sürekli çalıştırmamız gerekir.

- Müfettişler denetlenmiyor. Bilirkişi heyetlerinin işyeri sahipleriyle ilişkileri kontrol edilmiyor. İş güvenliği uzmanları sadece tavsiye edebiliyor. Allah için burada denetimin tam olduğuna kim inanıyor? Bu durumda iş güvenliği uzmanlarının pozisyonunu işçi lehine sağlamlaştırmak gerekmez mi?

İşyeri uzmanı danışmanlık görevi yapar. Tavsiyede bulunmuşsa görevi bitmiştir. "Bakın burada açıkta bir priz var, dokunan çarpılabilir” diye defterine yazmışsa dünyanın her yerinde görevini yapmış sayılır.

- Tavsiyenin yaptırıma dönüştürülmesinde boşluk var gibi geliyor bana?

Hayır. İşverenlerimizin ben bu insanların hayatını korumakla mükellefim duygusunu daha çok hissetmesini istiyoruz.

- İsteklerin zarurete dönüştürülmesi gerekir ama devlet tarafından?

Cezalar var bunun için. Dava açılır hapse girer. Çalışanlarımızın da ben buradan ekmek yiyorum bu kapının kapanmaması lazım diye tedbirlerini alması lazım. Bakın Fadime Hanım, hiçbir şey maddi kurallarla düzenlenemez ve düzeltilemez. İçine mutlaka inanç duygu ve maneviyat katmanız lazım. Maneviyat dediğim kul hakkı. İşverenin bu işçilere bir zarar gelirse bunun hesabını veremem ben Allah’a demesi lazım.

- Kasım bey, bu yorumu başkaları yapabilir ama siz İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürü'sünüz. Allah’tan önce sizin sormanız gerekmez mi bunun hesabını? İş mahkemeye gelmeden, kaza olmadan, kimseler ölmeden önlemeniz gerekmez mi kazayı? Burada bir terslik var.

Kanunu yazmışım zaten. Ben şimdi sosyolojik yanını irdeliyorum. Bunu Diyanet İşleri Başkanı’nın söylemesini beklerseniz o ayrı bir bakış açısıdır. Biz birilerine görev veriyoruz. Şu cümleyi bu kişi, şu cümleyi şu kişi söylesin diye. Neden? 36 tane yönetmelik çıkarmışım ben. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu çıkarmış Meclis. Bununla ilgili Teftiş Kurulu 500 adet sosyal müfettişini harıl harıl sahada gezdiriyor. Ve şu anda 93 bin tane uzman yetiştirmişiz Türkiye’de.

- Peki. Siz işverenlerin kanuna uymalarını sağlamak ve denetlemekle yükümlüsünüz. Ama işveren de bazı işlerini taşerona veriyor. Genel müdürlük olarak iş güvenliği konusunda kimin sorumlu olacağıyla ilgili ne gibi sorunlar yaşıyorsunuz? 630 bin işyerinin kaçı taşeronla çalışıyor?

Bizde taşeron işyeri diye bir kayıt olmaz. Alt işveren denir ona. Ama o da asıl işverenin yanında ayrı bir numarayla sicil alır. 630 bin işyeri rakamı hepsini kapsar. Bunların kaçı alt işvereni kapsıyor ayrıca baktırmam lazım. İşyerlerinde asıl işi dışındaki işlerde alt işverenle çalışılabilir. Bakanlıkta da biz temizlik ve güvenlik hizmeti için bunu yaparız. Bize göre yanında işçi çalışan herkes işveren ve bu kanunun yükümlülükleriyle mükellef. Önemli olan alt işverenle üst işveren arasında koordinasyonun sağlanması. İş yine kültüre gelip dayanıyor.

- Soma Holding 301 kişinin ölümünün ardından çıktı dedi ki “Biz denetlendik ve süper çıktık.” Ama (mevzuatta olmadığı için!) ne yaşam odası var madende, ne alternatif kaçış yolları, ne iletişim sistemi, ne gaz ölçüm ve uyarı sistemi, ne işçilerin malzemelerinin sağlamlığı. 45 dakika oksijen sağlaması gereken gaz maskeleri bile 5-10 dakikada tükenmiş. Ve bu madene her şey uygun raporu verilmiş! İşte size denetim sorunu! Soma’da yaşanan facia ve sorumlularla ilgili bu çatının altında nasıl bir süreç işlemeye başladı?

Bir kaza olduktan sonra biz bakanlık olarak işi adli makamlara bırakıyoruz. Ama işin teknik yönünü inceliyoruz. Şu an orada bakanlığımızdan beş kişilik heyetimiz hem idari, hem teknik bir teftiş yapıyor. Kazazedelerle, teknik ekiple, işverenle görüşüyorlar. Onlar incelemesini tamamlamadı. Ama bizi ilgilendiren tarafıyla baktığımızda; işyerindeki noksanlar ne söylenmişse kalem kalem tamamlanmış, tamamlanmış, tamamlanmış ve "işyeri noksansız" demiş, en son giden heyet. Ha, heyet üstünkörü mü teftiş etti acaba derseniz, bu bir suçlama olur.

- Ama bir facia oldu! Adliyeden ayrı olarak siz buna bakmayacak mısınız?

Oraya giden arkadaşım mutlaka mesleki uzmanlığı ve vicdanıyla bu teftişi yapmıştır. Ama bu detayı niye görmedi derseniz o zaman o müfettişin orada çalışan mühendismiş gibi sorgulanması gerekir. Halbuki öyle değil.

- İyi de hiçbir sorgulama olmayacak mı burada, bu çatının altında?

Rapor bir çıksın da ortaya, değerlendireceğiz elbette.

Vicdanen nasılsınız?

Dün oturdum ağladım. 25 senede ölümlü-yaralı kazalar gördüm, inceledim, şahitleri dinledim, ailelerini gördüm. Yüreğim hemen ağlıyor. Elbette hepimizin kendine bir çekidüzen vermesi, acaba neyi eksik yaptım diye sorgulaması gerekir. Biz de bunu üç gündür soruyoruz. Hasta haliyle Bakan beyle gece gündüz çalışıyoruz, yapmamız gereken var mı, eksiğimiz var mı diye. Hepimizin yüreği yanıyor.

İlgili Haberler