İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan, "Bugün kredi prosedürleri, reel sektörü adeta yıldırma noktasına getiriyor. Uygulanmakta olan prosedürler bitmek bilmezken, kredinin aktif hale gelmesi de bir türlü gerçekleşemiyor" dedi.
"Son dönem tedbirleri öngörülemezliğe yol açtı"
İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin ocak ayı olağan toplantısında konuşan Bahçıvan, bankacılık sektörünü eleştirerek, “Dünyada taşların yerinden oynadığı 2022'de üzerine düşeni fazlasıyla yerine getiren sanayi sektörü, finansmana erişimde hala yeterli desteği bulamadı. Son dönem tedbirleri öngörülemezliğe yol açtı ve taraflar için yorucu hal aldı. Reel sektörü adeta yıldırma noktasına getiren kredi prosedürleri bitmek bilmiyor ve kredinin aktif hale gelmesi de bir türlü geçekleşemiyor” ifadelerini kullandı.
Bahçıvan, bankacılık sektörünün komisyon adı altında uygulanmakta olan endirekt faizlere de dikkati çekerek “Tabela faizlerinin komisyon adı altındaki uygulamalarla artırılması reel kesimde ciddi rahatsızlık yaratmaktadır. Bunun yanı sıra, liralaşma ve kredilerin amacına uygun kullandırımı ilkesi kapsamında, gerçekten döviz ihtiyacı olan ve kredibilitesi yüksek firmalarımızın mağdur edilmemesi, deyim yerindeyse kurunun yanında yaşın da yanmaması gerekiyor” diye konuştu.
"Doğrudan yabancı yatırımlarda uzun zamandır iç açıcı bir durumda değiliz"
Finansmana erişim sorununun aynı zamanda uzun vadeli bakışla ele alınmasını ve yapısal sorunların çözümünün de yapısal nitelikte olması gerektiğini ifade eden Bahçıvan, şöyle dedi:
“Ekonomimizin kredi yaratma potansiyelini doğrudan etkileyen cari açık, dış finansman ihtiyacı ve düşük iç tasarruf oranları en temel yapısal sorunlarımızın başında geliyor. Dış finansmanın nispeten daha sağlıklı, sürdürülebilir kalemleri arasında yer alan uzun vadeli borçlanmada iştahı düşük olan bankacılık sistemimiz, uzun süredir net borç ödeyici pozisyonda. Sistemin kredi yaratma potansiyelini de düşüren bu durum, başta liranın seyri olmak üzere geleceğe dönük belirsizliklerle ve dolayısıyla yüksek risk primi ve yüksek borçlanma maliyetleri ile yakından alakalı.
Tüm bunlar bizlere makroekonomik istikrarın, enflasyonu kalıcı şekilde yenerek liraya dönük güveni artırmanın ve ekonomi politikalarında öngörülebilirliğin yaşamsal önemini gösteriyor. Birçok olumlu etkisinin yanı sıra, şirketlerimizin sermaye yapısını güçlendirici etkisi de bulunan doğrudan yabancı yatırımlarda uzun zamandır iç açıcı bir durumda değiliz. Bu nedenle yatırım iklimini iyileştirmenin bir diğer önemli yapısal ihtiyaç olarak önümüzde durduğu da aşikâr.”
Bahçıvan, finans kesimi ve reel sektörün birbiriyle eşgüdüm içerisinde olması gerektiğini söyleyerek "Sanayicimizin artan maliyetleri, işletme sermayesi ihtiyacı ve yatırım arzusu nedeniyle kredi talebi büyürken; bazı bankaların kredilerde daha tutucu davrandığını da gözlemliyoruz. Nitekim bankacılık sektöründe kredi/mevduat oranı, 2018 ortalarında yüzde 120’lere kadar çıkmışken 2019’dan itibaren -pandemi dönemi hariç- düşüş trendi göstererek günümüzde yüzde 85’lere kadar geriledi. Yine özel sektör kredilerinin GSYH’ya oranına baktığımızda; 2018’de yüzde 79’a kadar yükselen bu oran 2022 ortasında yüzde 67’ye kadar geriledi. Söz konusu oranın gelişmekte olan ülkelerde yüzde 110 olduğunu düşünürsek Türkiye bu alanda oldukça geride” diye konuştu.