İsrail ve Mısır arasında 1979 yılında imzalanan ve bir yıl sonra yürürlüğe giren barış anlaşması, yalnızca imzacılarına Nobel Barış Ödülü kazandırmakla kalmamış, imzacılardan birinin de hayatına mâl olmuştu.
Anlaşma 20 yıldan fazla süren düşmanlığa son vererek komşu iki askeri güç arasında 45 yıla yakın süre istikrar sağladı.
İsrail ordusu, Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarını Refah sınırına doğru genişletmesiyle birlikte iki ülke arasındaki ilişkiler yeniden gerginleşti.
Geçtiğimiz aylarda iki taraf da, birbirine karşılıklı suçlamalarda bulunmayı sürdürdü. Son olarak da iki ülkenin dışişleri bakanları, Refah koridorundan insani yardımların geçişinde yaşanan sorunlarla ilgili birbirlerini suçladı.
Gerginlik o kadar tırmandı ki, Mısır, Güney Afrika’nın İsrail hakkında açtığı ve Uluslararası Adalet Divanı’nda görülen “soykırım” davasına müdahil olacağını duyurdu.
İsrail hükümeti, Güney Afrika’nın Aralık ayında açtığı davada ileri sürdüğü, İsrail’in Gazze’deki Filistin halkına karşı soykırım suçu işlediği yönündeki suçlamaları reddediyor.
Mısır Dışişleri Bakanlığı, “İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki Filistin halkına olan saldırılarının şiddetini artırması ve kapsamını genişletmesi” üzerine bu kararı aldıklarını açıkladı.
BBC Arapça’nın Mısırlı yetkililere yakın bir kaynaktan aldığı bilgiye göre Kahire, Refah’taki askeri operasyonlar ve İsrail ordusunun sınır geçişlerinde olan denetimini protesto etmek amacıyla diplomatik varlığını da azaltmayı değerlendiriyor.
Şimdilik Mısır, barış anlaşmasının güvende olduğunu söylüyor.
BBC Mundo’ya konuşan Kudüs’teki Hebrew Üniversitesi’nden siyasal bilimci Profesör Gayil Talshir, iki ülke arasındakini bir “soğuk barış” olarak niteliyor.
Talshir, “Aralarında öyle büyük bir sevgi yok; daha çok ortak ulusal çıkarlar ve güvenlik kaygıları baskın” diye de ekliyor.
Ancak İsrail-Mısır geriliminin büyümesi, komşu ülkelerin gelecekteki ilişkilerinin üzerine de gölge düşürüyor.
Anlaşma ne diyor?
İsrail ve Mısır 1948-1973 yılları arasında dört kez savaştı.
Sonuncusu olan 1973’teki Yom Kippur Savaşı sırasında, bir barış anlaşması için çalışmalar başladı. Sonra dönemin ABD Başkanı Jimmy Carter’ın arabuluculuğunda 1978’de Camp David adı verilen anlaşma sağlandı.
Aynı yıl dönemin Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ile İsrail’in eski başbakanı Menahem Begin, bu anlaşmadaki işbirlikleri nedeniyle Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldüler.
Anlaşma bir sonraki yıl imzalanarak Ocak 1980’de yürürlüğe girdi. Ancak bir yıl sonra Sedat bir grup Mısırlı askerin suikastına uğradı. Suikastın arkasında İsrail’le barış anlaşmasını protesto ettiğini söyleyen İslamcı subay Halid El İslambuli vardı.
Barış anlaşması protokolü, güçler arasında hassas bir denge kuruyordu.
İki ülke arasındaki sınırı çizerek Sina Yarımadası’nı A, B ve C olarak üç ana bölgeye ayırıyor, buralarda farklı askeri birlikler ve farklı kategorilerde silahlara izin veriliyordu.
Sınırın 2,5 km içerisindeki D bölgesi ise tampon bölge olarak belirlenmişti.
Anlaşma bu bölgede İsrail’in sınırlı askeri varlığına izin veriyor. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler gözlemcileri ve diğer çokuluslu güçler burada konuşlandırılabiliyor.
Buradaki İsrail güçleri, Gazze ile Mısır arasındaki sınırın bir bölümü olan Philadelphia Koridoru’nun kontrolüne sahip. 14 km’lik koridor, silahsızlandırılmış tampon bölge konumunda.
2005’te İsrail’in tek taraflı olarak askerlerini Gazze Şeridi’nden çekmesi sonrası, İsrail ve Mısır arasında barış anlaşmasının bir parçası olarak Philadelphia Mutabakatı adı verilen bir ek protokol imzalandı.
Bu protokol, Mısır’ın terörle mücadele ve silah kaçakçılığını önleme amacıyla, Gazze’ye olan sınırı boyunca, D bölgesine komşu C Bölgesi’nde 750 asker konuşlandırmasına izin veriyordu.
İsrail uzun süredir Hamas’ın kullandığı silahların Gazze’ye Mısır topraklarından girdiğini iddia ediyor.
Mısır neden tehdit altında hissediyor?
Mısır Dışişleri Konseyi’nin üyesi ve uluslararası hukuk profesörü Ayman Salama, İsrail’in Mısır tarafının iznini almadan D Bölgesi’ne ek asker konuşlandırma hakkı olmadığını söylüyor.
BBC Arapça’ya konuşan Salama’ya göre bu adımıyla İsrail, barış anlaşmasındaki koşulları ihlal ediyor.
Hamas’ın kontrolündeki Sağlık Bakanlığı, Gazze’de 35 binden fazla insanın öldürüldüğünü söylüyor.
Mısır, şu ana dek 2 milyon Filistinli evlerini terk etmişken, kaçan sivillerin Sina’ya gelmesinden korkuyor.
Nitekim İsrail hükümetinden birkaç isim, Gazze’deki Filistinlilerin Sina’ya götürülmesi ihtimaline değindi.
Kahire’deki Amerikan Üniversitesi’nden Siyaset Bilimci Mustafa Kamel el Sayyid’e göre, Mısır hükümeti, İsrail’in Gazze’deki Filistin varlığını sonlandırarak, onları Mısır’a doğru itmeye çalıştığına inanıyor.
Ancak buradaki nüfusu giderek daha da güneye, önce Han Yunus, sonra da Refah’a iten İsrail, sınırın Filistin kısmını kontrol ediyor olmasına rağmen şu ana kadar Gazzelileri Sina’ya gitmeye zorlamadı.
Olağanüstü koşullarda yaşayan ve açlık ve salgınlarla boğuşan Filistinliler de, daha önce 2008’de İsrail’in Gazze’yi tam ablukaya alması sonrası kısa süreyle yaptıkları gibi Mısır topraklarını yönelmediler.
Halk daha çok İsrail’in “insani bölge” olarak belirlediği, Gazze’nin güneyindeki Mevasi bölgesine gitmeye ya da yıkık haldeki Han Yunus gibi bölgelere dönmeye zorlanıyor.
Birleşmiş Milletler’e göre geçtiğimiz hafta yaklaşık 450 bin kişi Refah’tan kaçtı.
İsrail’in gözünde, Mısır ve Gazze arasındaki sınır yeterince güvenli değil. İsrail, Hamas'ın 7 Ekim saldırısında kullandığı silahların büyük bölümünün Sina’daki yasa dışı tünellerden geçtiğine inanıyor.
Gayil Talshir’e göre, İsrail şimdi bu sınırı, en azından geçici olarak kontrol etmek istiyor.
Mısır şimdi ne yapacak?
Mısır yalnızca sınırdaki durum nedeniyle Gazze Savaşı’nın bir parçası değil; aynı zamanda Katar’la beraber, hem düşmanlıkların son bulması hem de rehinelerin serbest bırakılması amacıyla Hamas ile İsrail arasında yürütülen ateşkes görüşmelerinde arabulucu rolünde.
Mısır daha önce de onlarca yıl süren savaşlarda ve Gazze Şeridi’ndeki diğer çatışmalarda benzer bir rol oynadı.
Nitekim Hamas’ın kaçırarak 5 yıl Gazze’de tuttuğu İsrail askeri Gilad Şalit’in 2011 yılında, binlerce Filistinli mahkumun takası karşılığında serbest bırakılmasına da aracılık etmişti.
Bu nedenle İsrail’in gözünde Mısır’ın stratejik bir değeri var.
Mısır yönetimi aynı zamanda ABD’nin Orta Doğu’daki en güçlü müttefiklerinden biri.
İsrail’le barış anlaşması imzalandığından beri ABD’den her yıl askeri yardım aldı. Yardımlar geçen yıl 1,3 milyar dolara ulaştı.
İsrail hükümeti ile ortaklıklara çok eskiden beri sadık kalan Washington, İsrail lideri Binyamin Netanyahu’ya karşı geçtiğimiz haftalarda daha sert bir tavır aldı; hatta bu ayın başında bomba sevkiyatını durdurdu.
Kısa süre sonra Güney Afrika’nın İsrail’e açtığı davaya müdahil olduğu duyuran Mısır, İsrail’in sivillere sistematik olarak saldırdığı ve Gazzelileri evlerini ve arazilerini terk etmeye zorladığını, bunun da daha önce görülmemiş türden bir insani krize yol açtığını söylüyor.
Mısır ayrıca, İsrail’e sivillerin ihtiyaç duyduğu yeterli insani yardımın Gazze Şeridi’ne girmesine izin vermesi, Cenevre Sözleşmesi’ni ihlal etmemesi çağrısında bulunuyor.
Kahire Üniversitesi’nden uluslararası hukuk profesörü Ahmed Abu eL Wafa’ya göre Mısır, Güney Afrika’ya yasal ve teknik destek verecek.
Mısır Parlamentosu’nun İnsan Hakları Komitesi’ne başkanlık eden Milletvekili Tarek Radwan, Mısır’ın davaya dahil olması için gereken yeterli kanıta sahip olduğunu savunuyor.
Peki Mısır’ın bu adımının arkasında ne var?
Gayil Talshir bu soruya şöyle yanıt veriyor:
“Mısır ve İsrail’in ortak bir amacı var: O da Hamas’ı durdurmak.
“İki taraf da savaş bittikten sonra Gazze’nin yönetiminin yeniden Hamas ya da başka bir cihatçı hareketin eline geçmesinden korkuyor ve iki taraf da bunu istemiyor.”