Gündem

Görevlerine son verilmesi istenen İstanbul Barosu yönetimi: 23 Şubat'ta Demokrasi Kurultayı düzenlenecek

"İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, anayasaya ve yasaya aykırı bir soruşturma yürütmekle yetinmedi"

Fotoğraf: T24/Can Öztürk

15 Ocak 2025 17:09

Güncelleme: 15 Ocak 2025 18:11

T24 Haber Merkezi

Önceki gün görevlerine son verilmesi talebiyle İstanbul 1 No'lu Baro Başkanı İbrahim Kaboğlu ve Yönetim Kurulu üyelerinin de aralarında olduğu 11 yöneticiye yönelik olarak davaname hazırlanmasının ardından İstanbul Barosu bugün baro merkez binasında basın açıklaması yaptı. Kaboğlu, İstanbul Barosu'nun 23 Şubat'ta olağanüstü kurultaya gideceğini duyurdu.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Suriye'deki Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'in ölümüne ilişkin olarak 21 Aralık 2024'te İstanbul Barosu'nun resmi twitter hesabından açıklama yapılması üzerine Baro Başkanı Kaboğlu ile yönetim kurulu üyeleri hakkında, "terör örgütü propagandası yapmak" ve "halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak" iddiasıyla soruşturma başlatmıştı.

Davanamede, İstanbul Barosu Başkanı Kaboğlu ile Baro Yönetim Kurulu Üyeleri Rukiye Leyla Süren, Hürrem Sönmez, Ahmet Ergin, Metin İriz, Mehmedali Barış Beşli, Yelda Koçak Urfa, Fırat Epözdemir, Ezgi Şahin Yalvarıcı, Ekrem Bilen Selimoğlu ve Bengisu Kadı Çavdar’ın görevlerine son verilmesi ve yeni baro başkanı ile yönetim kurulu üyelerinin seçilmesi talep edildi. Baro başkanı ile yönetim kurulu üyeleri hakkında İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi'nde dava açıldı. 


İbrahim Kaboğlu (Fotoğraf: T24/Can Öztürk)

Basın açıklamasının ardından; baro yönetimi, baroya üye avukatlar ve basın İstanbul Barosu merkez binasında bir araya geldi.

Yapılan basın açıklaması toplantısında konuşan Kaboğlu, şunları kaydetti:

"Bu parti sıradan bir toplantı değil. Bu bir ilk. 19-20 Ekim 2024 günü yaptığımız demokratik kurultayda İstanbul Barosu'na üye meslektaşlar iradelerini ortaya koydular ve bir yönetim belirlediler. Bugün buradaki toplantı aslında 20 Ekim günü yapılan kurultayın bir özü. 

Biz yönetimi 24 Ekim'de devraldıktan sonra 25 Ekim'de çalışmaya başladık. Hepimizin olduğu üzere benim 70'li yılların ikinci yarısından 40 yıl sonra TBMM'de ve burada bugüne kadar 2 buçuk ayda, 47 toplantıda ruhsat töreninde yani 50 kez avukatlık andını hukuka, ahlaka, anayasaya, meslek etik ilkelerine bağlılık andı içtik.

22 Aralık günü kamuoyuna savcılık soruşturmasının yapılacağına dair bir açıklamayla karşılaştık. Bizim 22 Aralık günü yaptığımız avukatlık kanunun ilgili maddelerinden kaynaklanan insan haklarının korunması ve hukukun üstünlüğünün savunulması çerçevesinde bir açıklama idi. Sonra 7 Ocak günü adliyeye davet edildiğimiz zaman bir ifade vermedik, savunma yapmadık. Yalnızca beyanda bulunduk.

Soruşturma tümüyle avukatlık yasasına ve anayasa aykırıydı, bunu beyan ettik. Adalet Bakanlığı'nın sonradan verdiği onayın iptali amacıyla Ankara İdari Mahkemesi'ne başvurduk. Ne var ki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, anayasaya ve yasaya aykırı bir soruşturma yürütmekle yetinmeksizin dün itibariyle hakkımızda İstanbul Barosu'nun 20 Ekim günü baroya üye avukatların ortak iradeleriyle belirlediği yönetimin sona erdirilmesi amacıyla davaname biçiminde dava açmış bulunuyor. Anayasaya, avukatlık kanununa ve hukuka aykırı biçimde ortaya konulmuş bulunuyor.

Kaynağını Anayasa madde 138 üzerinden madde 2'de bulan baro yönetimlerine dışarıdan bir müdahaledir. Yönetimi seçen binlerce avukatın demokratik idaresine müdahaledir. Hiçbir biçimde hiçbir organın Anayasa dışı işlem yapması Türkiye Cumhuriyeti'nde mümkün değildir. Anayasamıza yasama, yürütme ve yargı bağlıdır, bağlı olmak durumundadır. Biz savunmanın haklarını savunmak için çaba gösteriyoruz. Bu Anayasa dışı müdahaleye karşı sessiz kalamazdık.

23 Şubat günü yapacağımız olağanüstü kurultay kararımızı açıklıyorum. Bu kurultay demokrasinin ne olduğunu, demokrasinin ancak hukuk yoluyla işlediğini, inşa edilebileceğini, İstanbul Barosu'nun 66-67 bin avukatı, bütün Türkiye barolarının desteğiyle bütün Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına, anayasal organlarına duyuracak. Bu açıdan hepiniz 23 Şubat Demokrasi Kurultayı'na davetlisiniz."

Kaboğlu'nun ardından kürsüye çıkan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan da şöyle konuştu:

"Tarihte ileride çok konuşulacak özel bir gün bugün. Sadece şu gördüğünüz fotoğraf bile İstanbul Barosu aleyhine yürütülen ağır düşman hukuku pratiğine karşı baronun tavrını ortaya koymakta. Şu sahne tek başına baronun tavrını ortaya koymakta. Son genel kurulda birbirleriyle rekabet içerisinde bulunan tüm grupların temsilcileri bulunuyor ve bu temsilcilerin tamamı avukatların iradesine sahip çıkıyor. Avukatların iradesinin düşman hukuku uygulanarak gasbedilmesine karşı direniş gösteriyorlar. Bu çok kıymetli fotoğraf ama hiç şaşırmadığımız bir fotoğraf.

Bugün yönetim kurulunun istisnasız tamamı burada yaptığı olağanüstü yönetim kurulu toplantısı ile süreçte İstanbul Barosu'na olan desteğini ortaya koymuş ve 23 Şubat'ta yapılacak olan Demokrasi Kurultayı'na tüm bileşenleriyle destekte bulunmak kararlılığını da kamuoyuyla paylaşmıştır. 

Geçtiğimiz hafta burada baro başkanımız ve yönetim kurulunun ifadeye çağrıldığı süreçte kamuoyu ile görüşlerimizi paylaşmıştık, o zaman da ifade etmiştim. 12 Eylül 1980'de İstanbul Barosu'nun kapısına mühür vurulmaya çalışılmıştı. O mühür bugün baromuzun onur nişanelerinden birisidir. Aradan 45 yıl geçtikten sonra yöntemin değişmediğini görüyoruz. Erkin yanında yer alanların her türlü muhalif düşünceyi bastırmak için yargıyı araçsallaştırmaktan hiç çekinmediğini görüyoruz ancak dün olduğu gibi yarım asır önce olduğu gibi İstanbul Barosu bu baskılardan susmaz, korkmaz ve sinmez."

İstanbul Baro Başkanı ve yönetimine dava: Görevlerine son verilmesi talep edildi


2024’ün gözden kaçan 26 dizi ve filmi