İstanbul Barosu Türkiye Barolar Birliği (TBB) delegeleri TBB Başkanı Metin Feyzioğlu’nun 30 Ocak tarihinde Rize’de yaptığı ziyaretlerdeki açıklamaları ile başlayan ve izleyen günlerde de devam eden beyanları eleştiren 7 maddelik bir açıklama yaptı. “Bir süredir TBB Başkanı nezdinde ciddi bir ‘eksen kayması’ yaşanmakta olduğunu tespit etmekteyiz” ifadelerinin kullanıldığı açıklamada “Bir süre, müzakere ortamının diri tutulması adına “İhtiyatlı bir iyimserlikle” götürülen yaklaşımların, giderek yerini “iktidarla uyumlaşan” bir retoriğe terk etmekte olduğuna tanık olmaktayız. İstanbul Barosu Delegeleri olarak, siyasal iktidarın 'yargı sabıkası'nı değerlendirip, gelecek planlamalarının hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı olmadığını ve olamayacağını görüyoruz” dendi.
Metin Feyzioğlu’nun “devlete siper olan” bir görüntü verdiğine dikkat çekilen açıklamada “Devlete siper olma görevi, önce hukuka aykırılıkların görmezden gelinmesine, adil yargılanma ilkesinin inkârına neden olacaktır. İhlallerin doğrudan kaynağı konumunda bulunan devlet erkini kullananların dayanağı olmayı tercih etmek, mesleğimize özgülenen her türlü felsefi yaklaşımın da reddi anlamına gelecektir. "Birlik ve beraberlik", "beka" gibi soyut ve değişken kavramlar, hukuk ihlallerinin üzerini örtecek bir kılıf olarak kullanılamaz ve buna izin verilemez” ifadeleri kullanıldı.
Rize AKP İl Başkanlığı'nı ziyaret eden Metin Feyzioğlu “Milli bir duruşa ihtiyaç var. Milli konularda, milli beraberliğimizi sağlamlaştırmalıyız. Her milli meselede kenetlenmeliyiz. Bunu lafta değil, özde yapmalıyız. Özde yapmak için ön yargıları kırmamız lazım. Ön yargılar nasıl kırılır? Siyasi partileri ayrım gözetmeksizin ziyaret ederek olur" açıklamasında bulunmuştu. Metin Feyzioğlu’nun ziyareti eleştirilere neden olmuştu.
İstanbul Barosu Delegasyonu tarafından yapılan açıklama şöyle:
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Metin Feyzioğlu’nun 30 Ocak 2019 tarihinde Rize’de yaptığı ziyaretlerdeki açıklamaları ile başlayan ve izleyen günlerde de devam eden beyanları nedeniyle meslektaşlarımız nezdinde yapılan tartışmalar, İstanbul Barosu’nun TBB Delegeleri olarak bizleri derin bir kaygıya sevketmiştir:
1. İstanbul Barosu Delegeleri olarak, TBB’nin kurumsallığını ve saygınlığını çok önemsiyor ve ona duyduğumuz ihtiyacı, onurlu geçmişinin bekçileri olarak özel bir duyarlılıkla ifade ediyoruz. Bu genel bakışımızın sonucu olarak, yapılmakta olan tartışmanın “akılcı” bir çizgiye evrilmesi gereğine inanıyoruz. Bu inancımız, Baromuzun tarihsel geçmişinden bugüne intikal eden önemli birikimlerimizin, TBB’nin saygınlığı ile bütünleştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
2. Bizler; Atatürk ve Cumhuriyet ortak paydasında birleşen, bu değerlerle birlikte Hukuk Devleti mücadelesini yurttaşlarının onurlu yaşamasının koşulu görüp, insan hakları uğruna verilecek savaşımlarda aktif yer almayı varlık nedeni sayan, yargı bağımsızlığını mesleğinin yerine getirilmesindeki en temel unsur olarak belleyen ve adalet ülküsünden asla vazgeçmeyen görüşün temsilcileriyiz. Bu temel yaklaşımlara ilişkin ödünsüz tavrımızı ısrarla sürdürürken, eksik gördüğümüz alanlarda –kendi Baromuz da dahil olmak üzere- her yerde ve her zaman eleştiren bir geleneğin temsilcileri olduk.
3. Bizler; avukatlık mesleğinin yukarıdaki ülküler ışığında biçimlenmesi ve savunma hakkına atfettiğimiz kutsiyetin, tüm yargı bileşenleri tarafından özenle gözetilip korunması bağlamında özel bir duyarlılığa da sahibiz. Bu başlıklar, geçmişte yaşanan darbe dönemleri de dahil olmak üzere hepimiz için deneyim alanlarıdır. Tarihsel süreçte hiç değişmeyen ve giderek İstanbul Barosu’nun “genlerine” işleyen bu yaklaşım, bize “mücadele” geleneği kazandırmıştır.
4. Bu yaklaşımın savunucuları olarak; bir süreden bu yana TBB Başkanı nezdinde ciddi bir “eksen kayması” yaşanmakta olduğunu tespit etmekteyiz. Bir süre, müzakere ortamının diri tutulması adına “İhtiyatlı bir iyimserlikle” götürülen yaklaşımların, giderek yerini “iktidarla uyumlaşan” bir retoriğe terk etmekte olduğuna tanık olmaktayız. İstanbul Barosu Delegeleri olarak, siyasal iktidarın “yargı sabıkası”nı değerlendirip, gelecek planlamalarının hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı olmadığını ve olamayacağını görüyoruz. İşaret etmeye çalıştığımız “eksen kayması” daha kaygan yeni zeminlere yönelirse, “müzakere ruhunun” kazanımlarımızı geriye götüren daha derin kayıplara sebep olabileceği endişesi taşımaktayız.
5. Terörle mücadelenin gerekli olduğu, devletin ve ülkenin bekasının her yurttaş bakımından önem taşıdığı, bütün tartışmaların dışındadır. Ancak Sayın TBB Başkanı’nın bu kavramları kullanırken, “devlete siper olan” görüntüsü vermesi, kaygılarımızın bir başka kaynağıdır. Bu yaklaşım, tespit ettiğimiz eksen kaymasının düşünsel alt yapısını oluşturmakta ise bu bizi daha derin başka kaygılara da sürükleyecektir. Çünkü devlete siper olma görevi, önce hukuka aykırılıkların görmezden gelinmesine, adil yargılanma ilkesinin inkârına neden olacaktır. İhlallerin doğrudan kaynağı konumunda bulunan devlet erkini kullananların dayanağı olmayı tercih etmek, mesleğimize özgülenen her türlü felsefi yaklaşımın da reddi anlamına gelecektir. "Birlik ve beraberlik", "beka" gibi soyut ve değişken kavramlar, hukuk ihlallerinin üzerini örtecek bir kılıf olarak kullanılamaz ve buna izin verilemez.
6. Siyaseti hukuk, hukuku siyaset bilen bir anlayışla sürdürmeye çalıştığımız stratejimiz, “dar anlamda siyaset” olarak bilinen reel parti siyasetlerine kapalı kalmıştır. Siyasal haklılıklarımızın temelini, hukuki bağlamdaki haklılıklarımız oluşturmuştur. Kuşkusuz hukuk ve demokrasi adına, en çok da bu değerleri korumak adına siyaset yapılır. Ancak savunma mesleğini temsilen kullanılacak üslup ve yöntem, yürütme erkinin söylemleri ile aynı olmamalıdır. Bu bağlamda, mutlak siyaset alanlarına dair kişisel yaklaşımlarımızın kurumsallıklarımıza olan etkisini asgari düzeyde tutabilmek uğruna, yasamızda belirlenen görev alanlarımıza sadakat beslemeyi önemli saydık. Bu bağlamda, terörün ülke bütünlüğümüze verdiği zararı ne denli önemseyip lanetlesek de, kendimizi terörle mücadelenin bir unsuru görüp, öyle değerlendirmedik. Bu çok tehlikeli silahı, meslektaşlarımızın eleştirilerine yanıt verirken çekmedik. Referandumlar ve seçimlerde “adil seçim” ilkesini gözeterek yaptığımız çalışmalarda, YSK’nın yapısından ve kararlarından başlayarak, bizzat tanık olduğumuz oy manipülasyonlarını gizleyip, “küresel oyun” olarak meşrulaştırmak yerine, itiraz söylemeyi tercih ettik. Gerçeği görüp ifade ederken, başka hiçbir taktik algı içinde olmadık. Bizim de kutuplaşmadan ve onun doğurduğu sonuçlardan ciddi kaygı ve yakınmalarımız oldu. Ancak bunu hukuksal temelli sebep ve sonuçları açısından irdelemekle yetindik. Toplum mühendisliğine soyunmadık.
7. Bizler, mesleğimizin tarihte hiç olmadığı kadar ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğunu görüyoruz. Potansiyel tehlikelerin de aynı ölçüde ciddiyet taşıdığı kanaatindeyiz. Böyle bir ortamda, 79 Baronun farklı siyasal ve toplumsal yaklaşımlarına rağmen, mesleğe dair birlikteliğinin korunmasını sağlayacak, mesleğin genetik yapısından üretilen, iktidarla ve de muhalefetle cümle bazında tekrara düşmeden müzakere ve ifade etme beceri ve özenine sahip bir “Birlik Siyasetine” ihtiyacımızın olduğunu düşünüyoruz. Birlik Başkanımızın da bu siyasetin kurgulanması ve yürütülmesinde başta faktör olması gerektiği kanısındayız. Tespitlerimizin bu siyasetin ana unsurlarını oluşturmada, etkili olacağını ummak ve görmek istiyoruz.